Aramak

Adaba, Edebe Dair...

Efendim, son zamanlarda maalesef milletimizin kültür manasında inkişafı ve vatandaşlarımızın medeni hasletlere sahip olması istikametinde pek bi mesafe katedemedik.

Lûtfediniz, etrafa bakınız, sokaklara bakınız. Alış-veriş yaptığınız yerlere bakınız. Ne yazık ki pek çok kaba insanlar geziyor oralarda. Bazen “acep televizyondaki belgesellerde gördüğümüz mahlukattan kaçanlar bizim memlekete mi sığınmış?” deyu kendi kendime sual ediyorum.

Efendim, insan sokakta tanımasa da, hani şekli-şemaili insana benzeyen  kişilere “merhaba” demeli… Ama nerdeee?

Geçenlerde sokakta yürürken karşıdan bi efendi geliyordu. Tebessüm ederek “merhaba” diyecek oldum. Adam zınk diye birden durdu. “Ne diyon bilader sen?” gibi bi lakırdı etti. Bendeniz hayretler içinde kaldım. “Efendim, estağfirullah bi şey demedim, sadece merhaba demiştim de” der demez, adam şarbonlu aslan gibi kükredi: “Beri bak moruk, sen beni nerden tanıyon ki, bi de utanmadan selam veriyon?” Allah Allah, bi dayak yemediğimiz kaldı adamdan. Aslında bi temiz dayak da yerdik ama, eskilerin sözü vardır: “erkek adamın hası kaçmasından belli olur” demişler. Hemen kendimi karşı kaldırıma atıp, oradan uzaklaştım.

Efendim, bizim gençliğimizde bu denlü ademlere tesadüf edilmez idi. Ben hâlâ hayretler içindeyim. Bu kişiler de bizim memleketten mi, yoksa ne biliyim, aydan-uzaydan mı geldiler diye.

Dolmuşa, otobüse binenleriniz bilir. Eğer bizim gibi yaşınız kemale yakınsa, maazallah hiç bi genç yerinden kalkıp da size yer vermez. Elinizde baston, işte mısır tarlasında korkuluk gibi adamın başına dikilirsiniz. Ama genci birden bi uyku basar. Kimi de bacağını kolunu tutar, sakat numarasına yatar. Kimi, ne biliyim, gözlerini yumar âmâyım diyerekten. Maksat koltuğun sıcaklığını terketmemek. Nerdeyse sadaka isteyecek kerrata!

Hani kazayla falan bastonunuzla bacağını dürtseniz de, hatta bastonu kaldırıp “ya Allah!” deyip kafasına vursanız da kımıldamaz mübarek! Kimi de ihtiyarları görünce kültür adamı kesilir aniden. Elindeki kitaba, gazeteye öyle bi gömülür ki, izbandut gibi beş adam gelse, mübareğin ellerini söküp alamazlar mecmuadan, kitaptan. Hani eğer memlekette sahiden gençlerimiz bu kadar okuyorsa, dünyada bizim üstümüze profosör, entel olmaz diyeceğim. Ama numara tabii.

Ama ben bu işin de bi yolunu buldum muhterem kaariler. Başkaları odun diye biz de odun olacak değiliz ya! Sokağa çıkarken boynuma “merhaba” yazan küçük bi tabela asıyorum. Kimi bakıp gülüyor, kimi “amca krize kurban gitmiş, vah vah” dercesine kederle başını sallıyor. Daha bi tane “merhaba” diyen çıkmadı, amma bendeki inat da inattır ha! Bi ümit tezgahı açtık, insan bekliyoruz!

Lûtfediniz, etrafa bakınız, sokaklara bakınız. Alış-veriş yaptığınız yerlere bakınız. Ne yazık ki pek çok kaba insanlar geziyor oralarda. Bazen “acep televizyondaki belgesellerde gördüğümüz mahlukattan kaçanlar bizim memlekete mi sığınmış?” deyu kendi kendime sual ediyorum.

Efendim, insan sokakta tanımasa da, hani şekli-şemaili insana benzeyen  kişilere “merhaba” demeli… Ama nerdeee?

Geçenlerde sokakta yürürken karşıdan bi efendi geliyordu. Tebessüm ederek “merhaba” diyecek oldum. Adam zınk diye birden durdu. “Ne diyon bilader sen?” gibi bi lakırdı etti. Bendeniz hayretler içinde kaldım. “Efendim, estağfirullah bi şey demedim, sadece merhaba demiştim de” der demez, adam şarbonlu aslan gibi kükredi: “Beri bak moruk, sen beni nerden tanıyon ki, bi de utanmadan selam veriyon?” Allah Allah, bi dayak yemediğimiz kaldı adamdan. Aslında bi temiz dayak da yerdik ama, eskilerin sözü vardır: “erkek adamın hası kaçmasından belli olur” demişler. Hemen kendimi karşı kaldırıma atıp, oradan uzaklaştım.

Efendim, bizim gençliğimizde bu denlü ademlere tesadüf edilmez idi. Ben hâlâ hayretler içindeyim. Bu kişiler de bizim memleketten mi, yoksa ne biliyim, aydan-uzaydan mı geldiler diye.

Dolmuşa, otobüse binenleriniz bilir. Eğer bizim gibi yaşınız kemale yakınsa, maazallah hiç bi genç yerinden kalkıp da size yer vermez. Elinizde baston, işte mısır tarlasında korkuluk gibi adamın başına dikilirsiniz. Ama genci birden bi uyku basar. Kimi de bacağını kolunu tutar, sakat numarasına yatar. Kimi, ne biliyim, gözlerini yumar âmâyım diyerekten. Maksat koltuğun sıcaklığını terketmemek. Nerdeyse sadaka isteyecek kerrata!

Hani kazayla falan bastonunuzla bacağını dürtseniz de, hatta bastonu kaldırıp “ya Allah!” deyip kafasına vursanız da kımıldamaz mübarek! Kimi de ihtiyarları görünce kültür adamı kesilir aniden. Elindeki kitaba, gazeteye öyle bi gömülür ki, izbandut gibi beş adam gelse, mübareğin ellerini söküp alamazlar mecmuadan, kitaptan. Hani eğer memlekette sahiden gençlerimiz bu kadar okuyorsa, dünyada bizim üstümüze profosör, entel olmaz diyeceğim. Ama numara tabii.

Ama ben bu işin de bi yolunu buldum muhterem kaariler. Başkaları odun diye biz de odun olacak değiliz ya! Sokağa çıkarken boynuma “merhaba” yazan küçük bi tabela asıyorum. Kimi bakıp gülüyor, kimi “amca krize kurban gitmiş, vah vah” dercesine kederle başını sallıyor. Daha bi tane “merhaba” diyen çıkmadı, amma bendeki inat da inattır ha! Bi ümit tezgahı açtık, insan bekliyoruz!

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy