Urfa Halfeti'de mart ayı başındaki sel felaketinde, genç bir anne çeyiz sandığını kurtarmaya çalışıyordu, gördünüz mü? Sandıkla birlikte yalnızca bir fotoğrafı kurtarabildi genç anne. Yalnızca bir fotoğrafı.
Herşey iklime bakıyor, herşey.
Geride kalan bir iklimdir, ufkumuza almamız gereken bir iklim.
Özlediğimiz bir iklimdir, ayrı kaldığımız bir iklim.
Geçmiş zaman bir iklimdir, gelecek zaman bir iklim.
Çocukluk bir iklimdir, ilk gençlik, gençlik bir iklim.
Aşk bir iklimdir, yalnızlık bir iklim.
Gurbet bir iklimdir, sıla bir iklim.
Ev bir iklimdir, yurt ve yuva bir iklim.
Aidiyet bir iklimdir, mensubiyet bir iklim.
Herşey bir iklime bakıyor, herşey.
Dört mevsim yetmiyor mu? Yetmiyor.
Yetmiyorsa dört mevsim, bir başka iklim özlediğimizdendir.
“Baharın içinde bahara hasret”sek -ki hasretiz-
Bir başka bahar özlemi duyduğumuzdandır.
Baharın içinde bihabersek bahardan, bahar özlemi duyamadığımızdandır.
Gurbet silinmez bir duygu olarak yapışmışsa yakamıza ve hiçbir silgi silemiyorsa bu duyguyu gurbette oluşumuzdandır.
Bir kopuş, bir ayrılık acısı, bir terkedilmişlik trajedisi yaşıyorsak -ki yaşıyoruz- ait olduğumuz mevsimden ve iklimden kopuşumuzdandır.
“Dinle neyden ki şikayet etmede/ ayrılıklardan hikâyet etmede.”
Ve... hezeyanları dinmişse ruhumuzun, ateşkes ilan etmişsek kendimize karşı, bir başka iklime vardığımızdandır. Ve... bir müjdeyi, bir sevinci çoğaltıyorsak artık, özlenen iklim üşüyen ruhumuzu bürüdüğündendir.
Büyüyoruz. Kan basıncı düşüyor büyüdükçe biz. Büyüdükçe bugüne sığmıyoruz.
Üşüyoruz. Üşüdükçe yürüyoruz.
Düne sığmadığımız gibi yarına da sığmıyoruz. Zamana sığmıyoruz.
Büyüdükçe anılarımıza sığınıyoruz. Bizimle birlikte anılarımız da büyüyor. Onlarda ısınıyoruz.
Yürüyoruz. Yürüdükçe aklımız geride kalıyor. Yürüdükçe sorularımız, kaygılarımız çoğalıyor.
Geride kalan akıl değil oysa.
Ardımızda bıraktığımız bir iklimdir. Tenimizde, ruhumuzda hissettiğimiz ayrılık ve kopuş acısı.
Bir iklim barındırdıkları için anılar gün geçtikçe önem kazanıyor. Dönüp dönüp eski fotoğraflarımıza bakışımız bu yüzden. Eski bir fotoğrafa sığınmamız bu yüzden.
Anılar öyledir. Bazısıyla ısınıyoruz, çoğu üşütüyor.
Anılar... Yani mazi... bir yâd-ı cemîl olarak, mazi...
Hafıza/bellek denen sandukanın koruyuculuğu altında güvencede mazi. Acılar da güvencede, anılar da...
Sanduka açıldığında saçılan hoş rayiha iklimdir aslında.
Sanduka açıldığında kanıyorsa anılar, yayılıyorsa acılar yine iklimdir kanayan, parmak uçlarımıza kadar yayılan.
Annelerimizin çeyiz sandıklarında özenle koruduğu şey bir iklimdi.
O ceviz sandıklarda saklanan iklimi hiçbir showroomda bulamıyor -ah şimdi- konfeksiyon anneler.
Ah, annelerin saklayacak anıları kalmadı mı?
Neler muhafaza ediyor anneler, şimdi neler.
Fotoğraf albümlerinde, aile albümlerinde sakladığımız da bir iklimdi.
Kendi çocukluğumuza ya da kendi çocuğumuza ait bir fotoğraf karesi -ister gülerken çekilmiş olsun ister ağlarken- hangimizin yüreğini ısıtmaz. Bir fotoğraf, bir eski fotoğraf. Çoğu kez yanıbaşımızda oldukları halde, neden göz önünde tutarız eski bir hatırayı. Biliriz, lâkin yitirmekten, kaybetmekten korkarız. Geleceğe uzanırken geçmişe sığınırız. Neden? Biliriz, “bize bir zevk-i tahattur kalmıştır/ bu sönen gölgelenen dünyada.”
Bir iklimi sabitlemek; bir anı, bir kareyi muhafaza etmek istediğimiz için, değil mi?
İklim sayesinde güvencedeyiz. O olmasa dünya derin bir dondurucu olmaz mıydı?
O olduğu için “bir değirmen.”
“Yel değirmeni” demek gerekir belki de: Yel değirmeni.
Özlemlerimize, arzularımıza bir rüzgâr yön veriyor. Rüyalarımıza bir rayiha yol gösteriyor.
Üşüyorsak iklim yüzünden, ısınıyorsak onun sayesinde.
Üşüyor muyuz? Evet. Üşüyoruz.
Emniyette miyiz? Evet ama, emniyet hissedemeyiz.
Dışarıda kış var, yakıcı bir ayaz var, yıkıcı bir fırtına var.
Ve kar ve yağmur ve fırtına üşütüyor içimizi, dışımızı.
Gurbet üşütüyor, yalnızlık üşütüyor.
Dün mevsim kıştı. Üşüyorduk. Bayram geldi, bahar geldi.
Bayram bir iklimdi, bahar bir iklim.
Bayram bile bazılarını üşütüyor, çoğumuzu ısıtırken.
Bahar bile, bayram bile üşütüyor kimilerini. Ah, ne hazin...
Bir iklim arzuluyoruz. Bir iklim.
Sağlam korunaklara, sağlam mahfazalara ihtiyaç duyuyoruz. Koruyucu saçaklara.
Sağlam ceviz sandıklara ihtiyaç duyuyoruz. Koruyucu çeyiz sandıklarına.
Kaldıysa annelerimizin çeyiz sandıkları, yeni afetler, yeni sel baskınları gelmeden koruyalım. Rayihasıyla. İklimiyle...