Aramak

Bilgi Çağında İlim

Hadis, fıkıh ve tasavvufu nefsinde birleştirmiş olan ve her üç sahada da parmakla gösterilen Süfyân-ı Sevrî K.S. diyor ki:

“İlmi kendinizle süsleyin, kendiniz ilimle süslenmeyin.” (Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya)

‘Bilgi Çağı’ diye nitelenen yaşadığımız dönemde, ‘bilgi’nin kendisinin bir problem teşkil etmesi ne garip bir tecelli!.. İstediğimiz her konuda bilgi edinmek için bütün imkanlar seferber edilmiş; gazeteler, dergiler, radyo ve televizyonlar ve nihayet internet... Artık öyle büyük gayretlere ve sıkıntılara girmemize gerek yok. Bir tuşa dokunuyoruz, dünyanın bilgisi önümüzde...

Ne var ki, insanlığı bugün yaşadığı çılgınlıkların, bunalımların ve sapkınlıkların eşiğine getirip bırakan da yine bu ‘bilgi’.

Alemlerin Efendisi A.S.’ın “faydasız bilgiden Allah Tealâ’ya sığınması”nın anlamı işte burada gizli. Yani insan, kendisine ve insanlığa faydası dokunmayan bilgiyi elde etmekle kendisini büyük bir sorumluluk altına sokmuş oluyor. Zira ‘bilgi’ bir emanettir ve insan onu elde ettiği anda iki yükü birden sırtlanmıştır.

Birincisi, öğrendiği şeyden önce kendisi istifade edecek ve başkalarına güzel bir örnek olmak üzere o bilgiyi hayatına aktaracak.

İkincisi, o bilgiyi gizlemeyecek, yayacak ve diğer insanların da ondan maddi-manevî istifade etmesini sağlayacak.

Bilgisi arttıkça takvası, tevazusu ve ahlakî erdemleri de bununla doğru orantılı olarak artmayan kimse, Süfyan-ı Sevrî K.S.’nin sözünde geçtiği gibi “ilmi ile süslenen” kişidir. Yani bilgiçlik taslayan, bilgisini başkalarına karşı gurur ve kibir vesilesi yapan kişi...

Süfyan-ı Sevrî, bu kişileri kastederek şöyle sorar:

“Kötü ameller birer hastalık, alimler ise devadır. Alimler ifsat olduğu zaman hastalığa kim deva olur?”

Evet, bilgi sahibi insanların kendileri gurur, kibir, amelsizlik, ihlâssızlık, şöhret ve servet düşkünlüğü gibi hastalıklara yakalanıp tedaviye muhtaç durumda olursa insanlara kim çare olur?

“İlmini kendisi ile süsleyen” kişi ise, öğrendikleriyle nefsini ıslah eden, fazilet ve takvası ile ilmini süsleyen kişidir. Allah ve Peygamber A.S. nazarında makbul kişi de işte budur.

Yine o büyük imam, ilmin hayatımızdaki yeri hakkında şu tesbiti yapar: “İlim ancak kendisiyle Allah Tealâ’dan ittika etmek için öğrenilir. İlim, ancak bu şartla fazilet ve üstünlüktür. Eğer bundan başkası için öğrenilirse, sıradan eşyadan farkı kalmaz.”

İnsan-bilgi ilişkisini ise şu çarpıcı sözlerle dile getirir:

“İlim önce öğrenilir, sonra ezberlenir, sonra onunla amel edilir ve sonra da diğer insanlara öğretilir.”

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy