Aramak

Bilgi: Ya İksir Ya Zehir

Bilmek insanın ihtiyacı ve görevi. İnsan Rabbini ve kendini bildiği oranda insan. Bilenler bilmeyenlerden üstün. İlim ise bilmenin aracı ve insana verilen, ona ayrıcalık kazandıran en değerli nimetlerden. Ama fayda sağlayacak bilgi ve ilim hangisi ve sadece bilmek yeterli mi? Gereği yerine getirilmezse, ilim insanı ne ölçüde gayesine ulaştırabilir?
İlim, temelde iki kısma ayrılır: Faydalı ilim ve faydasız ilim. Faydalı ilim, insanı hakikate ulaştıran, herşeyi aslı ile irtibatlandıran, dolayısı ile insanı yaratıcısına götüren ilimdir. Faydasız ilim ise hakikatten saptıran, soysuzlaştıran ve insanı Rabbinden uzaklaştıran ilimdir. Faydalı ilim, insana hem dünyada, hem ahirette kazandırır. Faydasız ilim ise bir yük olmaktan öteye geçmez, hatta birçok zararların kaynağı bile olur.

 “Yapmayacağınız Şeyleri Niçin Söylersiniz?”

Musa (A.S.)’a inandığını söyleyen ve Tevrat ile sorumlu tutulan insanlar hakkında Yüce Mevlâmız şöyle bir benzetme yapıyor: “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler güruhunu doğru yola iletmez.” (Cuma/5) İnandığını ve bildiğini bilinçli olarak yaşamayan kişilerin, sırtında taşıdığı kıymetli eserlerden habersiz olan eşeğe benzetilmesi ve onlardan “ayetleri yalanlayanlar” diye söz edilmesi çok dikkat çekicidir. Böyle davranmakla en büyük zulmü gerçekleştirmiş olan insanlar, ayette zalimler olarak nitelendiriliyor ve bu zulümlerine devam ettikleri sürece hidayete ulaşmalarının mümkün olmayacağı belirtiliyor. Çünkü kulların içinde bulundukları halleri, hidayet sebebi kabul etmek veya etmemek sadece Allah’a aittir. Bildiğini ve inandığını yaşamamanın, insanları kötülüğe ve zulme itmekle kalmayıp hidayetten mahrum bıraktığını açıkça ifade eden bu ayeti, Resul-i Ekrem (A.S.)’ın  şu duası tefsir etmektedir: “Allah’ım! Faydasız ilimden sana sığınırım!..” İlim var ama faydasız, hayata yansımıyor. İlmin faydasızlığı, kişiyi Rabbine ulaştırmamasındadır. İlmin kendisi zararlı değildir, sahibinin durumuna göre ya hayat veren bir iksir veya hayatı yok eden bir zehirdir. Faydasız ilim öyle bir zehirdir ki, zararı sadece sahibi ile sınırlı kalmaz, halka halka ulaştığı kişilere de zarar verir. İlim bir araçtır, amaç değil. İlmini hayata geçirmeyen kişiler, çoğu zaman ilmi amaç edinme yanılgısına düşerler; ilmi elde etmekle gayeye ulaştıklarını sanırlar. Bu kişilerin en büyük yanılgısı, sadece konuşarak sahip oldukları ilmin gereğini yerine getirdikleri duygusuna kapılmalarıdır. Böylece toplumda kendilerini “en iyi bilen, delilleri en iyi anlayan ve Allah’a en yakın kul olan” kişiler olarak görüp, din adına birçok hükümler vermeye başlarlar. Allah’ın ayetlerini kendilerine göre yorumlarlar. Peyamber’i, anlamak istedikleri sınırlar içerisine hapsederler. İşte bu ilim faydasız ilimdir ve başlı başına zarardır. Bu sebeple Allah’ın Rasulü, faydasız ilmin zararlarından Allah’a sığınmıştır. “Kendinizi unutup başkalarına mı iyiliği emrediyorsunuz?” (Bakara/44)  ve “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında kötü birşey olarak büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff/2-3) ayetleri, hayata geçirilmeyen bilginin, sahibini sürüklediği kötü sonuçları açık bir şekilde ortaya koymakta değil mi?

 Dilde Alim Kalpte Cahil

Tamamen fayda vermesi gereken ilmin nasıl zararlı hale geldiğini ve vardırdığı sonuçları Efendimiz (A.S.) şöyle anlatıyor: “Adi kimselerle mücadele, alimlere karşı üstünlük taslamak ve bu suretle yalnız insanların teveccühüne mazhar olmak için ilim öğrenmeyin! Bu gaye için ilim öğrenenler cehennemdedir.” (İbn-i Mace). “Sizin için Deccal’den ziyade Deccal olmayanlardan korkarım.” “Onlar kimdir?” sorusuna “Saptıran imamlardır” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel). “Kıyamet gününde alim getirilir ve cehenneme atılır; bağırsakları dışarı dökülür ve değirmen çeviren merkep gibi onunla döner. Cehennem halkı etrafına toplanır ve ‘Bu çektiğin nedir?’ diye sorarlar. Alim şöyle cevap verir: İyiliği emrettim, kendim yapmadım; kötülükten menettim, fakat onu kendim yaptım (da onun için).” (Buharî, Müslim) Hz. Ömer (R.A.): “Bu ümmet hakkında en çok korktuğum, ilim sahibi olan münafıktır.” buyurarak en büyük endişesini dile getirir. “Bilgili münafık nasıl olur?” sorusuna, “Dilleri ile alim, kalp ve amelleri ile cahil olmakla!” şeklinde cevap verir. Faydasız ilme sahip olanlar, ilimlerinin gereğini yerine getirmedikleri için genellikle Allah’ın zikrinden de uzak kalırlar ve arzularına mağlup olurlar. Bu tür kişilere karşı çok dikkatli olmak gerektiğini şu ayet ortaya koyar: “Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız, keyfinin peşine düşen ve işi haddini aşmak olan kimseye itaat etme!” (Kehf/28) Faydalı ilim, yaşanan ve Allah’a ulaştıran ilimdir. Faydalı ilme sahip olan yeryüzünde takva üzere dolaşır, hiçbir şey onu şımartmaz. Bütün gayreti Allah’ın kitabına, Rasulü’nün Sünneti’ne uymak ve bu dünyadan göçünceye kadar Allah’ın ölçülerini aşarım endişesi ve hassasiyeti içerisinde yaşamaktır. Bu haliyle o, Resul-i Ekrem (A.S.)’ın şu hadislerini canlandırmaktadır: “İlim üçtür: Konuşan kitap (Kur’an), yaşanan sünnet, bir de ‘bilmem’ demektir.” (İbn-i Mace). “İslam garip olarak doğdu ve garip olarak gidecektir. Gariplere müjdeler olsun.” “Garibler kimdir?” sorusuna şöyle cevap verdi: “Benim sünnetimden insanların bozduğunu ve terkedilen sünnetlerimi yaşatanlardır.” (Müslim) “Allah’ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten ve karşılık görmeyen duadan sana sığınırız!”  
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy