Sonsuzluğa giden yolu ve bütün zamanları aydınlatan nur... Öyle bir nur ki, insanlar onunla huzura kavuşuyor, biat edenler cahiliyenin karanlığından kurtulup, İslâm’ın aydınlığında insanlıklarına kavuşuyorlardı.
O kutlu devirde, Saadet Asrı’nda o nurun etrafını bir hale gibi çevreleyen sahabiler, o aydınlıktan kana kana içmişler ve birer yıldız olmuşlardı. Yalnızca erkekler değil, hanımlar da tam teslimiyetle o nura tabi olmuşlar, Allah’ın Elçisi’ne biat etmişlerdi.
Saadet Asrı’nın gülleriydi hanım sahabiler. Bunlardan biri de Hz. Esma binti Yezid (R.A.) idi. Esma, Hz. Muaz bin Cebel’in amcasının kızıydı. Peygamberimiz’in yakın hizmetinde bulunmakla şereflenmişti. Sık sık huzurda bulunduğu için, zaman zaman Peygamberimiz’in özel hayatına da şahit olmuştur.
İşte bu özel anlardan biri:
Allah Rasulü (A.S.) Medine’ye hicret ettikten sonra Hz. Aişe (R.A.) ile evlenmişti. Hz. Aişe gelin olarak Rasulullah’ın hanesine geldiği vakit Hz. Esma da orada bulunuyordu. Rasulü Ekrem, kendisine takdim edilen sütü içtikten sonra, içmesi için Hz. Aişe’ye kabı uzatmıştı. Fakat o, utancından sütü almak istememişti. O zaman Hz. Esma hemen atılarak Hz. Aişe’ye: “Ya Aişe ne yapıyorsun? Allah Rasulü’nün ikramını geri mi çeviriyorsun?” diyerek sütü içmesini sağlamıştı.
Kabın dibinde kalan süt Rasulullah tarafından Hz. Esma’ya ikram edilmişti. Böylece Hz. Esma, Peygamberimiz’in ikramına nail olan ender sahabi hanımlardan biri olmuştu.
Hz. Esma ve daha birçok sahabi hanım, İslâmiyet’i yaşamaya gayret gösterdikleri gibi eşlerinin işlerini de kolaylaştırmaya çalışıyorlardı. Hanım sahabiler bu teslimiyetlerinin Allah katındaki değerini öğrenmek istiyorlardı. Elbette hizmetlerinin karşılığı olmalıydı. Fakat bunu bir de Allah Rasulü’nün ağzından duymak istiyorlardı.
İşte bu merak içinde olan ensar hanımları Hz. Esma’nın yanına geldiler. Hz. Esma Hicret-i Nebeviyye sırasında müslüman olmuş zeki, kuvvetli, cesaret sahibi ve güzel konuşan bir hanım idi. Bu sebeple lakabı, hanımların hatibi manasına gelen “hatibetü’n-nisa” idi. Üstelik Peygamberimiz’e hizmetleri çok olmuştu. Dolayısıyla adabta kusur etmeden, en uygun bir dille hallerini o anlatabilirdi. Buna kanaat getiren Ensar hanımları:
“Ya Esma Rasulullah’a git! O’na halimizi arze-derek öğrenilmesi gereken şeyleri öğren ve bize anlat” dediler.
O da kabul edip Mescid-i Nebevî’ye gitti. Rasulullah ve Ashab-ı Kiram oradaydı. Selam verdi ve bugün bile çoğumuzun cevabını merak ettiği soruyu sordu. Kendini korumaya, tesettürüne riayet etmeye çalışan, çocuklarını büyüten, eşine itaat eden, aynı zamanda da ilâhi rıza için birşeyler yapma arzusu içinde olan hanımların cevabını merak ettiği soruyu... Birçok şuurlu kadının bile zaman zaman zihnini bulandıran düşüncelerden arınmasına yardımcı olacak soruyu:
“Ya Rasulallah, anam babam sana feda olsun! Ben bazı kadınların elçisiyim. Şüphe yok ki Allah seni erkek ve kadınların tamamına peygamber olarak gönderdi. Biz de sana ve senin Rabbine iman ettik.
Biz kadınlar olarak evlerimizde mahsur bulunmakta, şehvanî arzularınıza vasıta olup, evladınızı yüklenmekteyiz. Siz erkekler ise cuma namazı ile toplanarak, tekrar tekrar hac yaparak ve daha da faziletli olan Allah yolunda cihatla bizden üstün kılındınız. Bir erkek hac veya umre için, yahut cihad maksadıyla çıktığı zaman, biz sizin malınızı korur, elbisenizi ipliğinizi eğiririz. Evlatlarınızı büyütürüz. Acaba biz bu sevaplara ve hayırlara ortak olacak mıyız?”
Hz. Esma’nın hitabı o kadar güzeldi ki Peygamberimiz de ashabı da etkilenmişti. Bir yandan kadının toplumsal hayatta yerine, görevlerine işaret etmekte, bir yandan da nasıl azimli olduklarının ve Allah için erkeklerin yaptıklarına imrendiklerinin mesajını vermekteydi. Peygamberimiz, ashabına memnun bir şekilde bakarak:
“Dinini güzelce soran şu kadının meselesinden daha güzel bir mesele işittiniz mi?” buyurdu.
Ashap da hayranlıklarını dile getirerek:
“Ya Rasulallah! Biz bir kadının bu kadar güzel bir ifade ile meramını anlatacağını hiç zannetmiyorduk.” dediler.
Allah Rasulü’nün cevabı ise, hayatı ortak yürüten kadın ve erkeğin uyumlarının, birbirlerini gözetmelerinin, kendilerini nasıl yücelteceğini gösteriyordu. Desteğini eşinden esirgemeyen kadının ulaşacağı zirveydi bu:
“Ey Esma dinle! Ve elçi olarak geldiğin kadınlara da anlat. Eğer bir kadın kocası ile iyi geçinir ve onun rızasını kazanırsa, bu saydığın faziletlerin hepsine denk olur.” buyurdular.
Çağın tuzaklarıyla evinin dışına itilmeye uğraşılan, aslî vazife-lerinden ve fıtratından koparılmaya çalışılan biz kadınlar, bu kutlu öze dönmeye ne kadar muhtacız! Ve Allah Rasulü’nün müjdelediği o güzelliklere ortak olmayı gerçekten isteyip istemediğimizi kendimize sormaya da...
Tesettürüne riayet ederek, kocasını namaza kaldırarak, güler yüzü ve nezaketiyle evlerini gül bahçesine döndüren hanımlar, Peygamberimiz’in şu duasına da mazhar olur:
“Siz hanımların evlerinde çalışması, mücahitlerin cihadına ulaşır inşaallahu tealâ...”
Bir zamanlar bu bilinçle yöneliyordu kadınlarımız evine. Bu şefkatle yaklaşıyordu yavrusuna. Daha bir güleryüzle karşılıyordu eşini. Biliyordu ki ortaktı her hayra...
Şimdi neden olmasın?..