Aramak

Böyle mi Olur?

Bu âşıklık mıdır ey dil, muhabbet böyle mi olur? Onu candan sevenlerde ya hâlet böyle mi olur? Hevâ ile heves hâlin, cihan fikridir eşgâlin Perişan cümle ahvâlin, ibadet böyle mi olur? İşin tûl-i emel fikri, gönülden çıktı Hak zikri Hiç utanmaz mısın Hak’dan, ferâgat böyle mi olur? Dürişdin zikr-i Mevlâ’ya, geri daldın bu dünyaya Hakk’a talip olanlarda hakikat böyle mi olur? Çü gönül Hakk’ı zikr eyler, ya anda mâsivâ n’eyler Aceb sen nice sâliksin, tarikat böyle mi olur? İşin ya gaflet uykusu yahut bu dünya kaygısı Hani âr u hani gayret, ya himmet böyle mi olur? Bu halk içre adın sûfi, çıkardın cübbe-i sûfu Hani zühd ü hani takva, ya taat böyle mi olur? Seyyid Ahmed Emir Buharî k.s. (v: 1516) Dil: Gönül. Hâlet: Hâl, durum. Hevâ: Nefsin yanlış ve boş istekleri. Eşgâl: Meşguliyetler, uğraşılar. Ahvâl: Haller, tavırlar. İşin tûl-i emel fikri: İşin geleceği düşünmek, uzak maksatların peşinde koşmak. Ferâgat: Boşlamak, vazgeçmek. Dürişmek: Çabalamak, gayret sarf etmek. Çü gönül Hakk’ı zikr eyler ya anda mâsivâ n’eyler: Hakk’ı zikreden gönülde Allah dışındaki şeyler ne arar? Sâlik: Sûfi, mürit. Cübbe-i sûf: Eskiden dervişlerin giydiği yün elbise. Zühd: Dünyadan ve dünya arzusundan uzak durmak.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy