Efendim, biliyorsunuz bu dergi Semerkand adını taşıyor. Sayın editörümüz Sabahattin bey, bendenizi dergide yazmaya davet ederken derginin ismini telaffuz edince, ben elimde olmadan bağırmışım: "Abi, ben o kadar uzağa gidemem!" Allah'tan sayın editörümüz beni kolonya sürerek, yüzüme bir kaç tokat aşkederek sakinleştirdi: "Yok öyle bi şey Reha bey, siz hiçbi yere gitmeyeceksiniz. Bu derginin sadece adı." Elbette bu açıklama beni sakinleştirmeye yetti, ama benim gibi pek meşhur bir muharririn böyle yeni yetme bi mecmuaya transferi konusunda olacaklar henüz bitmemişti.
Editörümüze, "peki, nerede benim transfer ücretim?" deyince, pek saygılı bir edayla şunları söyledi: "Üstad, bu dergi zaten sizin için çıkıyor. Siz Cüneyyt, bizler sadece figüranız. Düşününüz kırkbin kişi sizi okumak için sabırsızlanıyor. Öte yandan tüm dergi varidatımız, görsel yönetmenimiz Mustafa'nın acayip bilgisayarları, Mehmet'in Maraş usulü yemekleri hepsi sizin olacak. Efendim, üstüne üstlük, patron olmadığı zamanlarda onun dev masasına da oturabileceksiniz." Bu kadar rica karşısında, elbette ben de bir insan olarak duygulandım: "Peki kardeşim, seni anlıyorum. Hadi sil bakayım gözyaşlarını. Ulan keratalar ucuzundan şu memleketin en usta kalemini kazandınız be!" dedim. Adamcağız, o kadar memnun ve mütehassis oldu ki, hemen oracıkta bi mani döktürüverdi:
Teşekkürler binlerce sana üstad Reha
Gelmez bu cihane senin gibi bir deha
Şurada amatör ruhla bi dergi çıkarıyoruz
Paradan bi daha bahsetmeyelim sakın ha!
Editör beyin beni övdüğünü mü, yoksa yerdiğini mi, hatta tehdit mi ettiğini tam anlayamadım. Ama olsun, anlamadan da bazı işler oluyor. "Aman sonradan bi kasetimi falan yayınlarlar, sonra vücut kimyam bozulur" deye adamcağızın bu manili tehdidine eyvallah ettim. Fakat benim de elbet bi planım vardı. Sonunda bu dergi, aynen balkona çıkarken giydiğim terliklerim gibi benim olmalıydı.
Dergi merkezine uğradığım ilk gün, planıma en uygun kişinin konuşurken mani söylercesine lakırdı eden editör bey olmadığını anladım. Ondan ziyade, ona buna ataraktan, tek-tek basaraktan ve bade süzerekten yazarlık taslayan Atilla Pamirli denen tıfılın üzerine planımı teksif etmeliydim. Atilla zaten, bir saniye içinde iki ayrı konuda beş cümle atabilen, son model bi makinalı yazar olduğu için etrafında epey düşman toplamıştı. Adamın başından geçmeyen kalmamıştı. Bana anlattığına göre, dergideki düşmanları onu daha önce akşam çaylarıyla zehirlemeye çalışmışlar, kırık koltuğa oturtmuşlar, görsel yönetmen Mustafa onun dergideki köşesine gizlice Tarkan'ın bi şarkısının sözlerini yazmaya bile yeltenmiş. Sabahattin bey de ona Aristo ahlakı üzerine uzun bi nutuk irad ederek beyinsel zaafa uğratmaya çalışmış. Atilla'nın uzun çenesinden kestirmece kurtulmak için, ona moral verdim: "Merak etme Atilla kardeşim. Bendeniz burada olduğum müddetçe kimse size yan bakamaz. Şer güçler hangi cenahtan gelirse gelsinler, ben karşılarına Çin Seddi gibi dururum." Çocuğun ismi pek Orta Asya koktuğu için, bu kinayemden fevkalade memnun kaldı. Tabiri caizse, tuzağıma düştü.
Şimdi, sizlerle bunu paylaşmamın sebebine gelelim. Bi kez, elbette basın camiamızın görünmez kahramanı Reha Sümbül'ün erişilmez taktik ve manevra kabiliyetini görmüş oluyorsunuz. Bu dergiyi kırkbin sattıranın kim olduğu da hemencecik burada ortaya çıkıyor. Haaa, şimdi hakkını yemeyelim! Benden sonra bulmaca köşemizi yazan kardeşimiz gelir. Yoksa efendim diğer yazarlar benim elime su dökemezler. O yüzden pek bi kir içindeyiz bugünlerde!
Şimdi muhterem okuyucular, lütfen benim sayfamı dergiden ayırıp, bi tarafa gizlice istif etmeye başlayınız. Kem göze şiş. Benden söylemesi. Çoook para eder bu yazılar sonra. Bu koleksiyonu satarak bi elli yıl sonra çoluk-çocuğunuza kırk metrekarelik bi daire alabilir, kuş ismi taşıyan tenekeden mamül yerli bi arabaya sahip olabilirsiniz. Hatta eğer dünyaya değil de ukbaya ehemmiyet verenlerdenseniz, Reha beyciğinizin sayesinde, ana-babanızı şöyle gönülden bi hacca bile gönderebilirsiniz. Veya mezarınıza kaldırım taşı değil de, mermer döşetebilirsiniz. Ona göre!
Efendim, hülasası, evinizin ortasına maazallah bomba gibi düşecek derginin kulis ayrıntılarını mecburen bendenizin köşesinden takip edeceksiniz. Sabahattin, Mustafa, Mehmet ve Ayhan beyler, yani bomba imha ekibi olay yerine gelmeden önce elbette!