İnsanoğlu, doğduğu andan itibaren bir ilişkiler ağı içerisinde büyür. Bu ilişkiler, onun kişiliğinin şekillenmesinde önemli rol oynar. Kişinin büyüdüğü ortamdan edindiği iletişim tarzı, bütün hayatı boyunca belirleyici rol oynar. İletişim insan hayatında o kadar önemlidir ki, iletişimle oluşan eleştirici, paylaşımcı, yardımsever, katılımcı vb. kişilik özellikleri mesleğe yönelimde de büyük pay sahibidir.
İletişim Nedir?
Basit anlamıyla iletişim, karşılıklı mesaj alıp verme faaliyetidir. İletişim yalnızca insana özgü değildir. Diğer canlı türleri de varlıklarını sürdürebilmeleri için iletişim içinde bulunurlar. İnsanoğluna, hayvanlardan farklı olarak, sahip olduğu bilgileri, duygu ve düşünceleri, yazı, resim vb. gibi işaret veya sembollerle sonraki nesillere aktarma yeteneği de verilmiştir. İnsanlar arası iletişim deyince, sesler, sözler, yüz ifadeleri, giyim, vücut hareketleri vb. vasıtalarla ifade edilen anlamları kasdediyoruz. İletişim sürecinde insan, ya mesajın kaynağı, ya hedefi veya mesajın kendisi durumundadır. İletişimi, kişinin kendisiyle ve diğer kişilerle iletişim olarak ayırmak mümkündür. İnsanın düşünmesi, hayaller kurması, kendi kendine konuşması, kendisiyle iç iletişimi; insanların birbirlerine söz veya hal-tavırla mesaj gönderip almaları da kişiler arası iletişimdir.Aile İçi İletişim
İnsanın hem ruh sağlığı ve hem de diğer insanlarla sağlam iletişim kurabilmesi, özellikle çocukluk döneminde aile ortamında olumlu ve tutarlı ilişkiler yaşaması ile mümkündür. Yakın ve uzak çevre ile arkadaşlık ilişkileri kurabilmek, sevebilmek, paylaşabilmek, aile içi iletişimle kazanılan yeteneklerdir. Bu sebeple bir aileyi oluşturan bireylerin, birbirlerine karşı sözlerinin ve tavırlarının, çocuklarının kişiliğini doğrudan etkilediğini bilmeleri gerekir. Eşlerin kendi aralarındaki iletişimi, kardeşlerarası ilişkiler ve anne-baba-çocuk ilişkileri aile içi iletişim ortamını oluşturur.İletişim Problemleri
İnsanlar arası iletişimde sık görülen yanlışlardan biri, karşıdaki kişiyi sürekli yargılama eğilimi, üstünlük taslama, kontrol etme ve değer vermemedir. Bu tarz yaklaşımda, karşıdaki kişide kendini savunma yönünde bir tavır oluşur. Bu yanlış tutum, en çok ifade tarzında kendini belli eder. Mesela “sen” ile başlayan yargılayıcı cümleler, doğal olarak karşıdaki kişiyi benliğini savunmaya yönlendirir ve anlatılmak isteneni anlayamaz. Bir konuşma örneği ile konuyu netleştirelim: Anne, eve geç gelen oğluna: - “Gene nerelerde sürttün bu saate kadar? Meraktan öldüm!” dediğinde alacağı muhtemel cevap “sana ne?” dir. Oysa anne, oğlunu suçlamadan da duygularını ifade edebilir: “- Çok şükür sağ salim gelebildin. Başına bir iş gelmesinden endişelendim”. Burada suçlayıcı, yargılayıcı bir tavır yoktur ve anne oğlunu açık ve samimi bir iletişime yönlendirmektedir. Konuşan kişiyi dinlerken takınılan tavırlar da önemli iletişim sorunları doğurmaktadır. Dinleme, karşıdaki kişinin neyi ne maksatla söylediğini anlamaya çalışmaktır. Dinleme becerisinin gelişmemesi sebebiyle, çoğu kez anlatılmak istenen ile anlaşılan şey aynı değildir. Kişilerin kendi önyargıları, anlayış seviyeleri, dünyaya bakış açıları, karşısındaki kişinin söylemek istediklerinin doğru anlaşılmasını çoğunlukla engeller. Buna çarpıtarak dinleme de denir. Bazen de, seçici dinleme dediğimiz sadece duymak istediklerimize ilgi gösterme söz konusu olur. Kişinin, kendisini karşıdakinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlayabilmesine de empati denir. Empatik anlayışın gerçekleşebilmesi için, karşıdaki kişinin dünyasını onun gözüyle görmeye çalışmak gerekir. Kendimizi onun yerine koyup neler yaşamakta olduğunu anlamak ve onu anladığımızı da kendisine iletmek gerekir. Bunu söz veya beden hareketleri ile yapabiliriz. Sonuçta, anlaşılmış olmak kişide rahatlamaya sebep olur ve sorunun çözümü kolaylaşır. Empati, sempati ile karıştırılmamalıdır. Sempatide kişiye duyulan yakınlık, aynılık, his ve düşünceleri paylaşma, benimseme vardır. Empatide anlamak, sempatide haklı bulmak, desteklemek esastır. İnsanların toplum içinde kendilerine biçtikleri roller, farklı kültürel ortamlardan gelmiş olma gibi kişiler arası farklılıklar da, iletişimde sorunlara neden olabilir Mesela otoriter, karşısındakini tahrik etmekten hoşlanan ya da baskıcı ve saldırgan insanlar, yarışma ve rekabet gibi uygun zemin bulduklarında çatışmalar başlar ve bu çatışmalar çözümü zor kısır döngüye dönüşebilir. Kişiler arasındaki hedef ve yöntem farklılıkları, değer ve fikir uyuşmazlıkları da kişileri karşı karşıya yani çatışma durumuna getirebilir. Sonuç olarak, iyi bir iletişimin başlangıç noktasının kişinin kendi iç barışı ve kendini iyi tanıması olduğunu bilmeliyiz. Ve böyle bir kişilik yapısının da, ancak olumlu iletişimle örülmüş bir aile ortamında kazanılabileceğini de unutmamalıyız.