Aramak

Direk ve Köprü

Namaz ile zekât arasında sıkı bir irtibat vardır. Namaz bir bakıma bedenî ibadetleri, zekât ise malî ibadetleri temsil eder. Namazın ruhu arındıran özelliği öne çıkarken, zekâtın malı ve serveti temizlediği vurgulanır. Namaz bireysel olgunlaşmaya vesile olurken, zekâtın toplumsal kalkınmaya katkı sağladığı bir gerçektir.

Kur’an-ı Kerim’deki bazı ayet-i celilelerde namaz ile zekât ibadetleri yan yana zikredilir. Yirmi yedi ayet-i kerimede namaz ile zekât birlikte emredilirken, yedi ayeti celilede ise namaz ile infak kavramlarının bir arada zikredildiği görülür. Bakara Suresi’nin ilk ayetlerinde müttakîler; gayba iman eden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verilen rızıktan infak eden kimseler olarak tanıtılır. (Bakara 3)

Hz. Ömer radıyallahu anhdan gelen bir rivayette Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur:

“İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyaret etmendir.” (Müslim, Îmân 1)

Ayet-i kerimelerdeki müjdeler

Namaz ve zekât yükümlülüklerini yerine getiren müminlerin Kur’an-ı Kerim’de yer alan tariflerinden bazıları şöyledir:

  • Korku ve hüzünden emindirler: “Şüphesiz iman edip sâlih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara 277)
  • Ahirette büyük bir ecir kazanacaklardır: “Namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ 162)
  • Kusurları örtülüp cennete konulacaklardır: “Andolsun, eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah’a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım.” (Mâide 12)
  • Allah’ın dostudurlar: “Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Rasulüdür. Ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren müminlerdir.” (Mâide 55)
  • Hidâyet üzeredirler: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların hidayeti bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe 18)
  • Allah’ın rahmetine mazhar olmuşlardır: “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Rasul’e itaat edin ki size merhamet edilsin.” (Tevbe 71; Nûr 56)
  • Kur’an-ı Kerim onlar için hidayet ve müjdedir: “Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.” (Neml 2-3)

Namaz ve zekât emri

Namaz gibi zekât da önceki ümmetlere emredilen ibadetlerdendir. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim, Hz. İsmail aleyhisselamın ailesine namazı ve zekâtı emrettiğini (Meryem 55) ve Hz. İbrahim aleyhisselama ve oğullarına namazın ve zekâtın emredildiğini (Enbiyâ 73) bildirir. Yine Hz. İsa aleyhisselamın beşikte iken namaz ve zekât ibadetinin kendisine emredilmesinden bahsettiği (Meryem 31), İsrâiloğullarına namazın ve zekâtın emredildiği (Bakara 83; Mâide 12) Kur’an-ı Kerim’de yer alır.

Namazı dinin direği (Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, V, 20), zekâtı ise İslâm’ın köprüsü (Şu‘abü’l-îmân, IV, 300) şeklinde tarif eden Rasul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselam, Muâz b. Cebel radıyallahu anhı Yemen’e vali olarak atadığında ona şu talimatı vermiştir:

“Onları Allah’tan başka bir ilah olmadığına ve benim Allah’ın Rasulü olduğuma iman etmeye davet et. Eğer bunu kabul ederlerse onlara Allah’ın her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Eğer bunu da kabul ederlerse, Allah’ın kendilerine, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek zekâtı farz kıldığını bildir.” (Buhârî, Zekât 1; Müslim, Îman 29)

Namaz ile zekâtı ayıranlar

Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem zekâtı vermeyenin namazının da kabul edilmeyeceğini şöyle haber verir:

“Allah, zekâtını ödemeyen kişinin namazını kabul etmez. Ta ki bu ikisini birleştirinceye kadar. Allah Tealâ onları birleştirmiştir, siz de aralarını ayırmayın!” (Ebu Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, IX, 250)

Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın irtihalinden sonra dine yeni girmiş olup kalpleri henüz İslâm’a ısınmamış olan bazı bedevî kabileler, namaz kılmakla beraber zekât vermeyeceklerini ilan etmişlerdi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh onlara savaş ilan etmişti. Hz. Ömer radıyallahu anhın, lâ ilâle illallah diyenlerle savaşmanın doğru olmayacağını söylemesi üzerine halife şöyle cevap vermişti: “Allah’a yemin olsun ki, namazla zekâtın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira zekât malın hakkıdır. Vallahi, Rasulullah’a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım.” (Tirmizî, Îmân 1)

Tefsirinde bu konuya değinen İbn Cerîr et-Taberî rahmetullahi aleyh şunları nakletmektedir:

“Denilmiştir ki: ‘Zekât İslâm’ın köprüsüdür. Kim onu geçerse kurtuluşa erer. Kim de ondan geri kalırsa helak olur.’ Rasul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamdan sonra ridde ehli (İslâm’dan ayrılanlar), ‘Namazı kılarız ama zekâta gelince, vallahi mallarımızın gasbedilmesine müsaade etmeyeceğiz!’ demişlerdi. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh da, ‘Vallahi Allah Tealâ’nın aralarını birleştirdiği iki şeyi asla ayırmayacağım! Vallahi Allah ve Rasulü’nün farz kıldığı zekâtı (veya hayvanı bağladıkları bir bağı dahi) vermezlerse bu sebeple onlarla savaşırız!’ demişti. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXI, 431)

Yüce dinimiz İslâm’ın emrettiği bütün emirler ferdin ve toplumun maruf üzere inşası ve ihyası içindir. Namaz ferdî bir amel olarak görülse de toplumsal yönü çok güçlü bir ibadettir. Aynı şekilde zekât her ne kadar toplumsal refahı hedeflese de ferdî pek çok faydayı barındırmaktadır. Namaz ve zekâtın ferdî ve ictimâî yönüne işaret eden mütefekkirlerimizden biri şu tespiti yapar: “Namazını kılan bir ferdin psikolojinin rehberliğine, zekâtını veren bir toplumun da sosyolojinin yönlendirmesine ihtiyacı yoktur.”

İçerisinde bulunduğumuz asırda dünyanın gidişatına bakıp tefekkür ettiğimizde, insanlığın kurtuluşunun, refahının ve huzurunun ancak İslâm’a tâbi olmakla mümkün olabileceği ortadadır. Yüce Mevlâ’nın emrettiği bütün ameller, yasakladığı bütün fiiller, insanlığın muhtaç olduğu refah ve huzurun temini içindir. İlahî emirlerin başında gelen namaz dinî hayatın direği, zekât ise dünyadan ahirete uzanan köprüdür.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy