Benlik hastalığı, insanı dünya hayatının getirdiği bütün zorluklara karşı tek başına mücadele etmekle baş başa bırakır. Böyle bir insan, bir yanda yalnız kalma korkularıyla boğuşurken, belirsiz bir sona doğru hızla yaklaşmanın dehşet ve ıztırabı içinde yaşar. Dünya hayatını böylesine dar eden benlik hastalığı, ebedi hayat için de en büyük cürüm olarak kabul edilir. Bunun aksine, “muhtaç bir varlık” olduğu gerçeğini gören ve ona göre hayatını düzenleyen insan ise, maddi ve manevi anlamda sürekli doğruya ve başarıya koşar. İstişare, insanoğlunun yaratılışında var olan “muhtaç bir varlık olma” gerçeğini anlamış olmanın en büyük göstergelerinden biridir. İşlerini istişare ile yürüten insanlar, bir taraftan işlerinde başarılı sonuçlara ulaşırken, diğer taraftan yaradılışlarındaki gerçeği tanıyıp benimseyerek Allah’ın hoşnutluğunu kazanma yolunda kemâl zirvelerine tırmanırlar. İşlerini istişare ile yaptıkları sürece, kesintisiz bir ruh eğitimi içerisinde bulunurlar ve çevrelerindeki insanların doğru yönde gelişmelerine sebep olurlar.Yalnızlık Allah’a mahsus; başka hiçbir varlığa ihtiyaç duymamak da. İnsanoğlu, ana rahminden ölümüne kadar temelde yaratıcısına, sonra diğer varlıklara muhtaç olarak yaratılmış. İnsan, varlıklar içerisinde kendi cinsinden olanlara yani insanlara her şeyden daha çok ihtiyaç duyar.
Muhtaç bir varlık olduğunu gözardı edip, hep kendini merkeze koyan insan, her türlüğü kötülüğün kaynağı olan benlik hastalığına yakalanır. Yokluğu asla düşünülemeyecek gerçek varlık olan Allah karşısında, aslı yokluk olan bir varlığın yani insanın işleyebileceği en büyük günah, bu gerçeği görmezlikten gelmesidir. İşte bunun adı benliktir ve bütün azgınlıkların kaynağıdır.
İstişare Nedir?
İstişare, Arapça’dan Türkçe’ye geçen bir kelimedir. Danışmak, görüş alışverişinde bulunmak, fikir almak, ekip ruhu ile hareket edip, konuşup-görüşerek birlikte karar vermek anlamlarına gelir. Şûra ve müşavere kelimeleri de aynı mana için kullanılır. İstişare, Allahu Tealâ’nın Hz. Peygamber’e (A.S.) açık bir emri olduğu gibi, müslümanların Allah’ın takdirini kazanma yolunda en bariz vasıflarıdır. Allahu Tealâ şöyle buyuruyor: “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; onlarla işler hakkında istişare et! Sonra da kararını verdin mi, artık Allah’a tevekkül et. Çünkü Allah kendisine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmran, 159). “İman edip Rablerine tevekkül edenler, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri aralarında istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler.” (Şura, 38). Gerek özel yaşantıda, gerek toplumların sağlıklı gelişiminde istişarenin önemli bir yere sahip olduğu bütün İslâm alimlerinin kabul ettiği bir konudur. İnsanların ruhi eğitimine ve ahiret saadetine kapı aralayan istişarenin, hangi konularda yapılması gerektiği, istişare şekilleri ve sonuçlarının bağlayıcılığı üzerinde ayrıca durmak gerekir.Hangi Konularda İstişare Yapılabilir?
Herşeyden önce belirtmek gerekir ki, hakkında bağlayıcı dini hüküm bulunmayan konularda istişare yapılabilir. Bağlayıcı hükmün bulunduğu konularda, o hükmün gereğinin yerine getirilmesinden başka bir yol yoktur. Bunun için: Kur’an ve Sünnet’te hükmü açıkça belirtilmiş olan konularda istişare yapılamaz. Namazın farz, zinanın haram oluşu istişare konusu olamaz ve bu hükümler istişare ile değiştirilemez. Bu hallerde Kur’an ve Sünnet’in hükmü ne ise ona uyulur. “Kur’an ve Sünnet delilinin bulunduğu yerde ictihada yer yoktur” kuralı, bu anlayışın veciz bir ifadesidir. İctihada tabi konularda sadece müctehidlerin istişaresi geçerlidir. Müctehid olmayan insanların bu konularda istişare etme yetkileri yoktur. Onlar ancak mevcut ictihadlardan birisine tabi olurlar. Kur’an ve Sünnet’te açıkça hükmü bulunmayan ve ictihad yoluyla hükmü tesbit edilmemiş olan bütün konularda istişare yapılması mümkündür. Bu istişareler, konularına ve ilgili oldukları şahıslara göre sünnet veya farz hükmü taşırlar. İstişare sonuçları ise bağlayıcı olmalarına göre iki açıdan ele alınır.İstişare Şekli ve Bağlayıcılığı
İstişare şekilleri iki ana başlık altında toplanabilir: 1- Dini hükmün tesbiti ile ilgili ilmî istişareler. İstişarenin bu çeşiti: Bir konunun dindeki hükmünü bir şahsa veya bir heyete sormak, onlardan fetva istemek şeklinde ortaya çıkabilir. Bu tür istişare, danışma ve fetva isteme anlamında kullanılır. Her müslüman, yapmak veya terketmek şeklinde önüne çıkan işleri, yapmadan önce hükümlerini öğrenmekle sorumlu tutulmuştur. (İsra, 36) Bundan dolayı böyle bir müslüman müctehid ise ictihad eder ve buna göre hareket eder. Müctehid değil ise, o konuda yapılmış olan ictihadlardan birisine uyabilmek için yetkili ilim adamlarına müracaat eder. Almış olduğu fetvaya göre hayatını düzenler. Bir dinî hükmün tesbiti ile ilgili istişare, ictihad yetkisine sahip kişilerin hepsinin veya çoğunluğunun bir konu hakkında görüş birliğine varması şeklinde de ortaya çıkabilir. İcma denilen bu tür istişare, sonuçları itibariyle alimlerin çoğuna göre bağlayıcıdır. 2- Hayatın çeşitli yönleri ile ilgili doğru bir karara varabilmek için istişare yapılabilir. Bu çeşit istişareler: Bir kimsenin, özel işleri ile ilgili konularda başkalarının bilgi ve görüşlerine müracaat etmesi şeklinde olabilir. Ehli ile yapılan böyle bir istişare sünnettir ve tavsiye edilmiştir; istişarenin sonuçları, istişare edeni bağlayıcı değildir. Çünkü bu konuda karar verme yetkisi, istişare mecburiyeti olmaksızın kendisine aittir. İdari görevi bulunan bir şahsın veya heyetin, herhangi bir konuda bilirkişilerin görüşlerine başvurması şeklinde olabilir. Böyle bir istişare şekli de sünnettir, fakat bağlayıcı değildir. Çünkü bu konuda karar verme yetkisi, istişare mecburiyeti olmaksızın idari görevi bulunan şahsa veya heyete aittir. Seçilmiş veya görevlendirilmiş olan bir heyetin, sorumluluk alanına giren ve toplumu veya bir takım kitleleri ilgilendiren konularda, üyeleri arasında istişare yaparak bir karara varması şeklinde olabilir. Bu heyet, bir vakıf, bir şirket yahut başka bir sorumluluk alanı için oluşturulmuş bir heyet olabilir. Görev ve yetki sahibi olan bu tür heyetlerin, işlerini istişare ile yürütmeleri farz olduğu gibi, istişare sonuçları da bağlayıcıdır.İstişare Kimlerle ve Nasıl Yapılır?
Yukarıda ele alınan istişare şekillerinde istişarenin iki anlamda kullanıldığını görüyoruz. Birincisi: Bilgisi, tecrübesi veya uygun bir özelliğinden dolayı bir veya daha fazla kişinin görüşlerine müracaat etmek, onlara danışmak anlamındadır. Burada istişare konusu olan işi yapmakla sorumlu olan bir kişi veya bir heyet vardır. Bir de işi yapma sorumluluğu bulunmayan ve kendileri ile istişare edilen kişi veya kişiler vardır. Böyle bir istişarenin sonuçları, işi yapmakla sorumlu olan kişi veya heyeti bağlayıcı değildir. İstişare yapan sorumlu kişi, istişare sonuçlarını yapacağı iş ile ilgili diğer bilgileriyle birlikte değerlendirir ve kararını verir. Bu tür istişarelerde istişare edilecek kişilerin, istişare konusunda bilgili, tecrübeli ve güvenilir olmalarına dikkat edilmesi gerekir. İkincisi: İşi yapma yetki ve sorumluluğu bulunan bir heyetin üyelerinin, aralarında görüşüp tartışıp bir karara varmaları anlamındadır. Burada görüşlerini ortaya koyanlar, aynı zamanda istişare konusu işi yapmakla sorumlu olan heyet üyeleridir. İşi yapmakla sorumlu tutulan heyetin, herşeyden önce işlerini istişare ile yürütmesi farzdır. Farz olan bu istişareden bütün üyelerin veya çoğunluğunun ittifakı ile çıkan kararlar bağlayıcıdır. Çoğunluğun kararı hakkında önemli bir noktaya işaret etmek gerekir. Heyeti oluşturan merci veya heyetin kendisi, karar vermede çoğunluk oranını tesbit etme yetkisine sahiptir. Mesela heyetin üçte iki çoğunluğu ile verilen kararları bağlayıcı, üçte ikiden azının ittifakını yetersiz kabul edebilir. Ya da heyet üyelerinin yarısından bir fazlası ile çoğunluğun oluştuğuna hükmedebilir. Veya heyet üyeleri yarı yarıya farklı görüşlerde olduğu takdirde, heyet başkanının bulunduğu tarafın görüşünü bağlayıcı karar olarak benimseyebilir. Bunlardan hangi usül kabul edilmiş ise, ona göre hareket edilir ve bu karar çoğunluğun kararı olarak bağlayıcı olur.İstişare Başkanının Vasfı
İstişare yapılırken heyet başkanlarının takınması gereken tavır çok önemlidir. Eğer heyet başkanı takınması gereken tavır dışında hareket ederse, yönetiminde yapılan istişareler sonuç vermez. Daha doğrusu tek seslilik hakim olur ve yapılan toplantılar istişareden ziyade usulen bir araya gelme veya gönül kırmamak için toplanma şekline dönüşür. Âl-i İmran Suresi 159’uncu ayet, Resul-i Ekrem’in (A.S.) şahsında heyet başkanlarının istişare öncesinden sonrasına kadar hangi tavrı takınmaları gerektiğini ortaya koyar: - Heyet başkanı her şeyden önce yumuşaklıkla hareket edecek, alçak gönüllülüğünü sürekli muhafaza edecektir. - Şahıslara ve ortaya çıkan olumsuzluklara karşı affedici olacaktır. - İstiğfar ahlâkını seçecek, hatta heyetinde ve yönetiminde bulunan insanlar için Allah’tan af dileyecektir. - Bu üç hususu yerine getirdikten sonra istişare zemini hazırlanmış demektir; artık üyeleri ile istişare edecektir. - Böyle bir istişare sonucunda karara varıldığında Allah’a tevekkül edecektir. Bütün bu edeblere riayet ettikten sonra kendisine veya heyetine; nihayet verdikleri karara da güvenmeyecek, tek güvencesi Allah olacaktır. (Kurtubî)İstişarede Üyelerin Tavrı
- Bütün heyet üyeleri, kalplerini ön yargılardan boşaltıp, yukarıdaki edeblere uygun hareket etmeye çalışacaklar. - Diğer heyet üyelerine azami saygı içerisinde bulunacak, kimsenin sözünü kesmeyecekler, kendilerine söz hakkı verilmeden konuşmaya başlamayacaklar. - Görüşlerini ortaya koyarken sadece Allah rızasını gözetecekler ve doğruya varmayı gaye edinecekler. - Kendi görüşlerinin kabul edilmemesi halinde bundan rahatsız olmayacaklar ve çoğunlukla karar alındıktan sonra kendi görüşlerinin aksine de olsa gönül hoşluğu ile karara uyacaklar. - Karar verildikten sonra kendi görüşlerinin artık seslendirmeyecek, alınmış olan kararın arkasında olacaklar. Şahıs ve toplum hayatında istişare prensibi ile hareket edip huzurlu bir toplumun bahtiyar fertleri olma temennisi ile...