Bu yolcular, bu seferler mi kutlu kılar yolları, bir şehirden bir şehre taşıdığı emanetler mi, birbirine bağladığı mübarek beldeler mi?
Söyle sevgili, yolları sürgün edilmiş bir şehir yaşar mı? Ya yolcuları çoktan ıramış bir yol? Artık kimsenin bilmediği, kimsenin uğramadığı, kimsenin çiğnemediği bir patika yol kimleri özler? Kimler için hazırlar etrafındaki kır çiçeklerini her bahar? Ve her sonbahar kimlerden ümidini keser de sessizliğine, kimsesizliğine bürünüverir? Artık kaybolmuş yollar menzilsiz mi, yolcusuz mu kalan yollardır?
Gideceksin... Bir bahar sabahı güneş ışıldamadığında, kuşlar cıvıldamadığında ve güller açmadığında, anlamışsındır ki sevgilinin iklimi çekilivermiştir diyarından. Bir sonbaharın ortasında kalıvermişsindir. Kim üzmüştür sevgiliyi, kim küstürmüştür?
Gideceksin, yolları yollara ulaya ulaya, acıyı acıya ekleye ekleye. Onun olduğu diyara mı gideceksin, onun olmadığı diyardan mı? (Onun olmadığı mülk var mı?) Söyle, olmadığı yerde bir türlü dindiremediğin hasretiyle, yakıp kavuran ateşiyle seninle, daha çok seninle değil mi?
Göç borusu çalmıştır artık, için kıpır kıpır olmuştur. Yollar çıkacak karşına uzun, kısa. Ayakların kısa yolu seçecek, gönlün uzun yolu. Hasret uzasın, büyüsün diye mi seçecek gönlün uzun yolu? Yollar uzadıkça hasret öylesine büyüyecek, öylesine ağırlaşacak ki, kendisinden başka bir şey bırakmayacak.
Diğerlerini bir bir dökeceksin yollarda. Hem, daha çok çiçek toplayacaksın uzun yollarda, daha çok ızdırap biriktireceksin yâre sunmak için. Nihayet yârin eşiğine vardığında yığılıp kalacaksın. Yıl yorgunu musun, yol yorgunu mu, kimseler bilmeyecek. Sen hasrettin, hasret bitti, sen bittin.
Soracaksın yollardan yâri, bir haber isteyeceksin yâre dair: Şu kuyuya eğildi diyecek belki, atlas gibi aktım onun ayaklarının altından diyecek. Belki de dikenlerini sermiş olacak onun ayaklarının altına, ahından bir gonca yetişsin diye. Artık su inmiş kör kuyular mı, çöl ortasında açan gül goncaları mı olacak yârin izleri?
Gidiyorsun. Mevsim sonbahar. (Hep sonbaharda mı gidilir, hep sonbahardan mı gidilir?) Sana yolcusuz kalmış bir yolu şenlendirmek, menzilini yitirmiş bir yolu menziline kavuşturmak mı düşüyor? Neden o yol şenlenecek, neden o yol kutlu? Kimler ayak bastı o yola? Yol arkadaşı, mağara arkadaşı, sıddîk, güvercin, örümcek... Ah hicret... Bastığın yollar hicret yolları olsa, geride bıraktığın gözü yaşlı Mekke... Olamaz mı?
Hicret sonbahara mı rastlar? Göçmen kuşlar her sene bu alışkanlıkla mı hareket eder, güneşi takip ederler gittiği yere kadar? Yapraklar hep bu mevsimde mi sefer eyler toprağa? İnsanın seferi nereye, ne zaman? Ya güneş kimleri terk eder, kimleri bırakır karanlığıyla başbaşa? Güneşi yitirip, şimşek ışığının aydınlığıyla yollarını bulmaya çalışanlar kimler? Güneşe kucak açan kim?
Gidiyorsun. Rüzgar tatlı tatlı esiyor. Rüzgar yâr kokulu. Onun ikliminden hoş kokular bırakıyor tadımlık. Kanatlı olmak istiyorsun, bir an önce ulaşmak o eşiğe. Rüzgar yalancı bilmiyorsun. Uçuruyor uçuruyor ve yar başlarında fırtınalarla bırakıyor seni. Rüzgar gül kokulu yalnızca, oysa güller uzun yolda.
Ne kadar çok yol varmış meğer, ne kadar çok menzil. Kayboluyorsun, kaybediyorsun yollarda yolunu. Unuttuğun bir şeyler var muhakkak, yanına almadığın bir şeyler var azık olarak, niyet olarak. Yollar hasretle yolunu gözlemiyorsa var birşeyler muhakkak.
Yâri mi unuttun, menzili mi? Sahi, menzile varmak için mi çıkılır yola, yoksa yollar mı buldurur menzili?
Yolların kabul etmediği yolcu menzili olmayan yolcu mu, menzili bulamayacak olan yolcu mu? Menzil neresi, menzil ne? Yollarda kaybolup menzili yitiren; o mu yar başlarında fırtınalarla kalıveren? Ufku menzil bilen; o mu bir ömrü yollarda yitirip de, her menzile erdim dediğinde menzilini uzağında görüveren? Peki yâri menzil bilen? O mu yollarda yolsuz kaldığında, yorulduğunda, artık bittim, kaybettim dediğinde, gözlerini sımsıkı kapayıp yâri gönlünde sımsıcak bir duâ olarak buluveren?
Gitmiyorsun... Duana gül düşüyor, kuşlar düşüyor, yâr tebessümü düşüyor. Şehre ne bahar uğruyor ve güneş sımsıkı sarılıyor göğüne. Menzile ermiş sevgili menzili bırakıyor avuçlarına.
... ey sevgili! Yollar mı çabuk bitiyor, yıllar mı? Ya yıllar, yollar bitmeden biterse. “Gurbette ölenin gözleri kapanmaz” m’ola? Söyle sevgili, neden kapanmaz ola?..