Aramak

Hz. Safiye R.A.

Kainatın Efendisi’nin yanında yer alan hanım sahabileri hep sevgiyle, övgüyle ve biraz da gıpta ederek yad ediyoruz. Çünkü onlar, Efendimiz A.S.’ın nazarıyla erişilmez mertebelere ulaştıkları gibi, imanlarıyla, ihlas ve teslimiyetleriyle pek az hanıma nasip olan bir hizmet ifa ettiler. İşte Hz. Safiye R.A. bu hanımlardan biri. Ve belki en önde gelenlerinden birisi.
Yeryüzü O’nu hep hasretle bekledi. Hz. Adem  A.S. bile Allah’a O’nun ismini anarak dua etmemiş miydi? Yalnızca kendisine değil, ümmeti olmakla lütuflananlara geçmiş Peygamberler dahi imrenmişti. İşte vakit gelmiş, Rasulullah A.S. İslâm’a davete başlamıştı. Bu, sıkıntı ve meşakkatle dolu bir dava idi. Fakat Allah, habibini bizzat akrabaları, yakın dostlarının hidayetiyle destekleyecekti. Bu güzide insanlardan biri de küçük yaşta yeğenini bir anne şefkatiyle bağrına basan Hz. Safiye R.A. idi. Peygamberimiz daha çocukken herkesten farklı olduğunu sezenlerdendi. Yeğeninin peygamberlikle vazifelendirildiğini duyar duymaz hiç tereddüt etmeden, şüpheye düşmeden iman etti.

 Saygı Duyulan Bir Hala

Hz. Safiye binti Abdulmuttalib, Peygamber Efendimiz’in halası, Hz. Hamza’nın, ana-baba bir kardeşidir. Dünyadayken cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Hz. Zübeyr b. Avvam R.A.’ın kızkardeşiydi. Hz. Safiye’nin annesi aynı zamanda Hz. Âmine’nin kızkardeşiydi. Bu itibarla Peygamberi miz’le hem anne, hem de baba tarafından çok yakın akraba idi. Hz. Safiye R.A., Haris b. Harb ile evliydi. Onun ölmesiyle Hz. Hatice R.A.’nın kardeşi Avvam bin Huveylid’le evlenmişti. Bu evliliğinden Zübeyr, Saib ve Abdülkâbe adlarında üç oğlu olmuştur. Çok disiplinli ve ciddi olmasıyla tanınan Hz. Safiye R.A.’nın Allah Rasulü’ne olan hizmet ve bağlılığı fazlaydı. Maddi ve manevi desteğini ondan esirgemiyordu. Kardeşi Ebu Leheb ise yeğenine düşmanlık etmede başı çekiyordu. Hz. Safiye bu duruma çok üzülüyordu. Birgün yine Ebu Leheb’in Rasulullah A.S.’ı çok üzdüğünü duymuştu. Çok sinirlendi. O’na: “Kardeşinin oğlunu ve dinini yardımsız bırakmak sana yakışır mı? Ehli kitabın dinindekiler, Abdülmuttalib’in soyundan bir peygamber çıkacağını söylüyorlar. İşte bu Peygamber Muhammed’dir.” dedi. Fakat Ebu Leheb, ne hakikatı görecek göze ne de insafa gelecek kalbe sahipti. Ebu Leheb düşmanlığında kararlıyken Hamza R.A. ise İslâm’ı seçmek için bir türlü karar veremiyordu. Hz. Safiye ile istişare etmeye yanına gitti. İki kardeş aralarında uzun uzun tartıştılar. Çok saygın ve sözü dinlenen bir hanım olan Hz. Safiye’nin sözleri karşısında Hz. Hamza hem şaşırdı, hem de verecek bir cevap bulamadı. Sonunda ikna oldu. Hz. Safiye, Hz. Hamza’nın müslüman olduğuna çok sevindi ve şöyle dedi: “Kardeşim! Yeğenine, Muhammed’e git, onunla konuş ve İslâm’da sebat et!” Hz. Hamza bu sözler üzerine Peygamber Efendimiz’e gitti ve müslüman oldu. Artık müşriklerin kalplerine korku salan bu cesur insan da Peygamber Efendimiz’in yanında yerini almıştı. Hz. Safiye, oğlu Zübeyr b. Avvam R.A. ile birlikte Mekke müşriklerinin hakaretlerine sabırla göğüs germiştir. Hicret esnasında ise oğluyla birlikte Medine’ye gitmişti. O, aynı zamanda Rasulullah A.S.’ın “Her peygamberin bir havarisi vardır. Benim havarim Zübeyr’dir.” dediği sahabinin annesi olma şerefini de taşıyordu.

 Erkekleri Kıskandıran Cesaret

Hz. Safiye R.A., müşriklerle yapılan savaşların bir çoğuna katılmıştır. Özellikle Uhud Savaşı’nda gösterdiği cesaret ve kahramanlığa herkes hayran kalmıştı. Bu savaşta müşriklerin Peygamber Efendimiz’e ulaşmak üzere olduğunu duyan Hz. Safiye, eline uzunca bir mızrak geçirerek savaş meydanında önüne gelene saldırmıştı. Bir taraftan da müslümanlara sitem ediyordu: “Yazıklar olsun size! Rasulullah’ı yalnız mı bıraktınız?” Hz. Safiye, Uhud Savaşı’na giderken, kardeşi Hz. Hamza’nın şehid edildiği haberini almıştı. Allah Rasulü onu savaşta görünce, oğlu Hz. Zübeyr’i çağırıp buyurdular: “Safiye Hamza’nın cesedini görmesin.” Çünkü cesedin birçok organı kesilmişti ve durumu çok kötüydü. Hz. Safiye cesedi o halde görürse belki dayanamaz, aklını yitirirdi. Hz. Zübeyr Rasulullah’ın emri gereğince annesinin yanına gitti. “Anneciğim, Rasulullah senin geri gitmeni buyuruyorlar.” dedi. Hz. Safiye: “Neden? Kardeşimin organlarının koparıldığını haber aldım. Ama ben inşaallah sabredip mükâfatını Allah’tan bekleyeceğim.” diye cevap verdi. Hz. Zübeyr annesini güçlükle geri çevirdi. Peygamber Efendimiz’in yanına giderek durumu anlattı. Kâinatın Efendisi de bu metaneti üzerine Hz. Safiye’nin cesedin başına gitmesine müsaade buyurdular. Hz. Safiye kardeşinin paramparça olduğunu gördü ve kendini güçlükle engelledi. “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” dedi ve başka söz söylemedi. Ellerini açıp dua etti ve oradan ayrıldı. O gün Hz. Safiye’nin getirdiği iki kumaş parçasının biriyle Hz. Hamza, diğeriyle de yanında bulunan bir şehid kefenlenerek defnedildi. Bu mübarek hanım ve diğer şehitlerin yakınları şehitlik mertebesinin farkındaydılar. Onlar sabretmeyi Allah Rasulü’nden öğrenmişlerdi. Hz. Safiye’nin, Hendek Savaşı sırasında gösterdiği bir başka cesaret örneği de kaynaklarda ayrıntılı olarak anlatılır: Bütün müslümanlar savaşa gitmiş, kadın ve çocuklar şair sahabi Hasan b. Sabit R.A.’ın büyücek evinde toplanmıştır. Bu sırada Benî Kureyza kabilesinden on kişilik bir yahudi birliği gelip köşkü oka tutarlar. Hz. Safiye köşkün etrafında dolaşan bir yahudiyi Hz. Hasan bin Sabit’e göstererek: “Şu yahudi, evin etrafını dolaşıp duruyor. Vallahi zayıf yerlerimizi öğrenerek diğerlerine haber vermesinden şüpheleniyorum. Rasulullah ve ashabının da durumumuzdan haberi yok. İn de şunu hakla.” dedi. Fakat Hz. Hasan bin Sabit “Ben gücü dilinde olan kimselerdenim. Kılıç ve mızrak eri değilim.” deyince, Hz. Safiye eline bir sırık alıp aşağı tarafa indi. Casus yahudinin arkasından dolanarak oracıkta hakladı. Silahlı adamlar cesedi görünce, “Bize Müslüman ailelerin kimsesiz ve yalnız olduğu haberi verilmişti. Oysa hiç de öyle değilmiş!” diyerek dağılıp gittiler. Böylece Hz. Safiye’nin cesareti sayesinde Yahudiler kadın ve çocuklara zarar veremediler. Hz. Safiye gibi Kâinatın Efendisi’nin yanında yer alan hanım sahabiler kalplerinde aşka dönüşmüş imanlarıyla, ihlaslarıyla, hizmetleriyle övgülerin en güzelini hak ettiler. Onlar öyle büyük işler başarıp, öyle bir sevgilinin nazarıyla yüceldiler ki, binlerce yıl geçmesine rağmen onları rahmetle, sevgiyle yad ediyoruz. Onlar yalnızca tarih sayfalarında değil, gönüllerde yerlerini aldılar bile.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy