Onların sözleri, kıyamete dek karanlığa ışık tutacak. Kitap ve Sünnet’i hayatlarına tatbik edişlerini her zaman örnek alacağız. Dünyada irşadlarıyla, yol göstermeleriyle; ahirette şefaatleriyle kurtuluşumuza vesile olacaklar inşallah. İşte onlardan biri, Hz. Ali (R.A.). Ve onun mübarek sözlerinden bir demet:
“Hamd, o Allah’a mahsustur ki, vermemek O’nun malını artırmaz ve vermek O’nun hazinelerini tüketmez. Nimetleri veren ve kısmet ihsan eden odur. Kullarının rızıklarını üzerine almış, yiyeceklerini takdir ve tayin etmiştir. Kendisini arayanlara ve lütfunu dileyenlere yolunu açmıştır. O, öyle bir Evvel’dir ki, ondan evveli yoktur. Ve O, öyle bir Ahir’dir ki, O’nun sonu olmadığından kendisinden sonra bir nesne yoktur. Gözler O’nu kuşatamaz. O’nda hal değişikliği olmaz ve mekanda olmadığından, bir yerden başka bir yere intikal etmez. Dağların madenlerinden fışkıran ve denizlerin içinden dışarıya fırlayan gümüş ve altınları, inci ve mercanları verecek olsa geniş hazinesinden bir nesne eksilmez.
Bak ey soran kişi! O’nun sıfatlarından Kur’an’ın gösterdiğine uy. Ve Kur’an’ın hidayet nuru ile nurlan. Bunun dışında ne varsa şeytanın teklifidir ki, Allah onu sana kitabında teklif etmemiş, Rasulullah sünnetinde bildirmemiş ve hidayet imamları bu hususta bir eser ortaya koymamışlardır. Bilemediğin yerde dur. Ve onu bilmeyi Allah’a havale eyle. Bil ki ilimde derinleşmiş olanlar bile, ilimlerinin kavrayamadığı konularda acziyetlerini itiraf ettiklerinden, Allah o kişileri methetti. Sen de bununla yetin, mükellef olmadığın, ilmini aşan konularda araştırmayı bırak. Allah’ın büyüklüğünü aklın derecesiyle takdire kalkışma ki, helak olanlardan olmayasın.”
“Kur’ana yapış, ve ondaki nasihatları kendine gaye edin ve haramlarını haram, helallarını helal bil. Geçmiş ümmetlerin Kur’an’da haber verilen kıssalarından ibret al. Dünyanın geçmiş olduğunu gördüğün günlerinden gelecek günleri kıyas eyle. Gelecek günler de geçmiş günlere benzeyecektir. Hepsi geçen günler gibi bir an durmadan gelip geçecektir.
Allah’ın mübarek ismini hak olmayan yerde anmaktan yüce tut. Ölüm ve ölümden sonrasını çok çok an. Ölümü, amellerinden emin isen temenni eyle. Bütün müslümanlar için yakışıksız kabul edilen işleri kendine yakıştırmaktan kaçın. Açıkta yapmaktan haya ettiğin bir işi gizli yerde de yapma. Senden sorulduğu vakit inkar edeceğin veya özür dilemeye mecbur olacağın işi bırak. Irz ve namusunu koru. Her işittiğin sözü insanlara söyleme ki yalan söyleyenlerin safına katılmış olmayasın. Ve insanların sana her söyledikleri sözü de reddetme ki cahillerden sayılmayasın. Hiddetini yut, kızdığın vakit öfkeni yenmeye çalış. Elinde cezaya kudret olduğu halde affeyle. Eğer kudretin varken affedecek olursan akıbetin hayır olur. Allah’ın sana vermiş olduğu nimetlere şükret. Onları hak etmeye devam et ve bu nimetlerden insanları da faydalandır. Hayrı işleyip sevabını kendinden evvel yerine gönderecek olursan bu sana ahiret azığı olur. Fakat hayrı geriye bırakacak olursan bu hayır sana değil başkasına yarar. Ahlakı bozuk kötü kimselerle arkadaşlık etme. Seni de onlardan sayarlar. Gaflet yerlerinde ve Allah’a taatten alıkoyan yerlerde bulunma. Üzerine vazife olmayan işe karışma. (Yalan yere yemin edenlerin olduğu ve haksız alış verişlerin yapıldığı) çarşı ve pazarlarda oturma, oraları şeytan yatağıdır. Allah’ın seni kendilerine üstün kıldığı kimselere bakıp, bundan dolayı Allah’a şükretmeyi huy edin. Cuma günü namazdan önce yola çıkma. Allah yolunda veya zaruri bir durum olursa çıkabilirsin. Ve bütün işlerinde Allah’a itaat üzere ol. Çünkü Allah’a itaat her hayrın başıdır. Nafile ibadetlerde nefsini fazla sıkıştırma. İslam dahilinde dinlen ve eğlen. Farz olan ibadetlerini ise erteleme. Onları her ne halde olursan ol yerine getir. Sakın sana ölüm geldiği vakit, dünya peşinde, Rabbinden kaçmakta olma.
Kötülerle arkadaşlık etmekten sakın. Çünkü ahlak bulaşıcıdır. Allah’ı yücelt ve Allah’ın dostlarını sev. Öfkelenmekten kendini koru. Çünkü öfke, şeytanın askerlerindendir.”
“Amel etmeden, çalışmadan ahiret sultanlığı istemeye kalkışma. Ve nasıl olsa bir gün yaparım diyerek tevbe etmeyi erteleme. Sözün, dünyadan el çekmiş insanların sözü gibi görünürken, işin dünyaya tapanların işi olmasın. Ne kadar verilirse doymak bilmeyen ve elindekilerle kanaat etmeyenlerden olma. Verilmiş olan nimetlerin şükrünü yerine getirmeden daha fazlasını isteme. Halka öğüt verirken, kendisi o öğüte uymayanlardan ve salihleri sevip onların amellerini işlemeyenlerden ve günahkarlara buğz edip kendisi onlardan biri olanlardan olma. Günahının çokluğundan dolayı ölümden ürkmekte iken, bu ürküntüye sebep olan şeyleri bırakmayan kimselere şaşılmaz mı?
Hasta olduğu vakit işlediği günahlara pişman olur. Fakat iyi olunca yine aynı yoldan gitmekte tereddüt etmez. Afiyet içindeyken gururlanır, başına bir bela gelince hemen ağlayıp sızlanmaya başlar. Gaflet içinde, iyi zannettiği dünya heveslerinde nefsi ona galip gelir. Kendisi ise açıkca yanlışlığını bildiği işlerde nefsini engellemez. Başkasının ufak bir günahından dolayı ona hayıflanır. Kendisinin ufak bir ameline ise büyük mükafat bekler. Biraz servet elde edecek olursa kibirlenir, böbürlenir. Fakir olacak olursa karamsar olur, ümitsizliğe düşer. Azıcık ameline karşılık istediği çok ve büyüktür. Kendisine bir şehvet kapısı açılacak olursa, hemen günahı yapar, tevbeyi ise savsaklar. Bir mihnet ve felakete giriftar olursa, dinin icaplarına göre hareket etmeyip yoldan çıkar. İbret alınacak şeyleri başkalarına tavsiye eder de, kendisi bunlardan ibret almaz. Öğüt vermekte aşırıya gider de, bu öğütten en az nasibi kendisi alır. Sözü çok, ameli yoktur. Fani olan nesnelere sarılır da, ebedi olanı gözardı eder. Zenginlerle birlikte bulunup boş işler yapmak, ona göre fakirlerle Allahı zikretmekten daha hoş gelir.
Kendi menfaatı için başkasına haksızlık yapılmasından rahatsız olmaz. Fakat başkasının menfaati için hiç bir vakit kendisinin aleyhine hüküm verilmesine sabredemez. Asi olduğu halde kendisine itaat olunmasını ister. Alacaklarını tamam alır, ama vereceklerini tamam vermez. Rabbini bırakıp halka tapar da, halkı bırakıp Rabbine tapmak bilmez.”