Aramak

İlmî Değil, Politik!

İslâm kültür tarihi, ekonomiden siyasete, felsefeden toplum hayatına, bilimden ahlâka insanlığı ilgilendiren bütün konuların ince ayrıntılarına kadar ele alındığı, tartışıldığı son derece dinamik, canlı bir tarihtir. Daha Hulefa-yi Raşidîn döneminden itibaren başlayan, yıllar geçtikçe yeni karşılaşmalarla zenginleşen bu canlılık, bütün insanlık için çok kıymetli meyveler vermiştir. Hukuk, tarih, coğrafya, astronomi, tıp, matematik, sosyoloji, siyaset… akla gelebilecek bütün alanlarda büyük eserler verilmiş, yepyeni bilim dalları ihdas edilmiş, insanlığın ortak birikimine, bugünkü medeniyetin temellerine asla göz ardı edilemeyecek katkılar sağlanmıştır. Bu büyük ilim ve düşünce zenginliği içinde İslâmî ilimler büyük yer tutar. İslâm alimleri, başta Sünnet-i Seniyye’nin tespit ve tedvini olmak üzere akaid, fıkıh, tefsir, aile ve muamelât hukuku ve benzeri alanlarda göz kamaştıran mükemmellikte usul ve hükümler ihdas etmişlerdir. Böylece bütün bu alanlarda eşsiz bir külliyat vücut bulmuş, Mukaddes Kitabımız ve Sünnet-i Seniyye’nin en doğru izahı kayıt altına alınmıştır. Bugün dinî hayatımızı, anlayışımızı bu usul ve hükümler üzerinden inşa ediyoruz. Allah o alimlerimizin cümlesinden razı olsun. Ne var ki tarih 19. asrın sonlarını gösterdiğinde bu büyük miras üzerinde, ilmî gözüken ama aslında son derece politik olan bir tartışma başladı, bugün hâlâ devam ediyor. Politik dememizin sebepleri var. Hem tartışmayı başlatanların kimlikleri ve iltisakları, hem de bu tartışmaların bir “din mühendisliği” çabası olduğunun artık açık seçik belli olması. Kısaca, alimlerimizin ortaya koyduğu usul ve hükümlerin Kur’an açısından doğruluğunu, ‘yeni hayat’ bakımından da uygunluğunu sorgulayan bu tartışma belli kavramlar etrafında dönüp duruyor. Bunlar arasında “içtihat”, “müçtehit”, “içtihat kapısı” önemli yer tutuyor. Bu ay, hepimizin en az televizyon tartışması olarak tanık olduğumuz bu konulara dair duruşumuzu izah eden bir dosya ile huzurunuzdayız. Umarız faydalı olur, zihinlere takılan sorular cevap bulur. Bu sayımızda “vesile ve tevessül” konusunda yazı bekleyen okuyucularımızdan özür dileyerek bitirelim. Söz vermiştik, yazıyı hazır da ettik. Fakat konunun önemine binaen bu ay birkaç sayfayla sınırlı kalmak yerine önümüzdeki ayın konusu olarak işlemeye karar verdik. Kasım sayımızda buluşmak üzere inşallah.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy