Aramak

Kağıda Sabrı Nakşeden Yazı Takımları: Divitler

Bu yazıyı yazmak için masaya boş bir kağıt koymam ve kalemlikten bir kalem almam yeterli. Ya da sadece düğmeye dokunarak bilgisayarı açmak, bir yazıyı vücuda getirmek için yeterli bir hazırlık. Halbuki binlerce yıl boyunca yazı yazmak bu kadar kolay bir iş değildi. Bir çırpıda istediğiniz kadar yazı da yazamazdınız.

Bilgisayarın, daktilonun olmadığı, hatta cepte taşınacak kalemler üreten endüstrinin henüz bulunmadığı devirlerin yazma takımı ne olabilirdi dersiniz? Tabii ki divitler. “Divit de ne” diyorsanız söyleyelim: Ucu mürekkebe batırılarak yazı yazılan kamış kalem, kapaklı bir mürekkep hokkası ve kalem açıcıdan oluşan yazı takımı..

Divitle yazmaktan söz edince, yazıyı sanata dönüştürmekten de söz ediyorsunuz demektir. Özellikle bizim kültürümüzde usta eller kamış kaleme bir kez uzanınca, sabır dolu, nokta nokta emek dolu bir yolculuk başlar. Gönüllerdeki güzellik harflere hayat verir, “hat sanatı” olur. Böylece nice levhalar, hilye-i şerifler, Kuran-ı Kerimler çiçek gibi açılır, kalbinize gülümser. Nefesimizi tutarak baktığımız bu eserleri değerli kılan, biraz da verilen bu emek de değil mi?

Bugün parmakları tuşların üzerinde dolaşan nesil çoktan unuttu kamıştan kalemi. Sadece bir avuç hüsn-ü hat aşığı yazıyı sanata dönüştürmeye devam ediyor.

Biz işin bu yanını bırakarak divitin hikayesinden söz edelim. Eski devirlerin yazı erbabı, bizim tükenmez kalemleri ceplerimizde taşıdığımız gibi, yanlarında yazı gereçlerini bulundurmak istediklerinde imdada divit yetişirdi. Hokkasıyla, kamış kalemleriyle, kalemtıraş ve maktasıyla tam bir yazı takımı olan divitler, şık kutularıyla bel kuşaklarında taşınırdı.

Yazı yazmanın ötesinde, sembolik anlamları da olmuş divitin. Mesela altın divit, taç ve külah, Selçuklular’da vezirlik sembolü olarak kullanılmış.

Osmanlılar, diviti işlevinin çok ilerisine götürerek Devlet-i Âl-i Osmanî’ye yaraşır, çok kaliteli ve gösterişli çeşitler yapmışlar. Üsküdar’da bulunan Divitçiler Çarışsı’ndaki dükkanlarda altın, gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış olanların yanı sıra, cam, porselen, fildişi, abanoz, balım taşı ve yeşimden yapılmış  takımları müşterisini beklermiş. Bunların yanı sıra, az da olsa bakırdan, demir üzerine altın veya gümüş kakmalı, savatlı veya alpaka çeşitler de yapılmış.

Divitler, “kalemlik” veya “kalemdân” ile “hokkalık” denilen iki bölümden oluşurdu. Kalemdân bölümünde kalemler, kalemtıraşlar ile kalem ucunun düzgün bir şekilde kesilmesine yarayan kemik veya fildişinden yapılmış “makta”lar muhafaza edilirdi. Hokkalıkta  ise mürekkep yer alırdı. Divitin içine “lika” adı verilen ham ipek kalıntılarından ufak bir yumak da konurdu. Bu yumak, mürekkebin kaleme kolayca ve yeteri kadar alınmasını sağlamak amacıyla kullanılırdı.

Divitler düz ve yuvarlak olarak iki formda yapılmıştır. Hokkalığı gövdeye sabitlenmiş düz divitler, en yaygın kullanılan çeşitti. Yuvarlak olanlar ise silindir formunda idi ve ortasından vidalı olarak açılıp kapanırdı.

Divitler, taşındıkları yer itibariyle farklılıklar gösterirdi. Bel divitleri, kuşağa sokularak belde taşınır, genellikle 20-30 cm. uzunluğunda olurdu. Bunların “battal” denilen daha büyükleri de vardı. Kol divitleri ise cübbe kolunun içinde, yani yende taşınırdı. Bu sebeple de bel divitlerinden daha küçük olarak imal edilirdi.

Bazı divit hokkalıklarının yan yüzünde bir hadis-i şerif yer alırdı. Hokkalık kapaklarının iç yüzeyi de, çeşitli süslemelerle değerlendirilirdi. Özel yapılan divitlerde usta damgaları, çiçek motifleri, divit sahibinin adı ve özellikle gümüş divitlerde ayar garantisi olarak vurulan padişah tuğrası bulunurdu.

Divitle de olsa, kalem veya bilgisayarla da olsa, yazı gerçek değerini her zaman muhtevasıyla buluyor. O muhteva da yazanın kalbiyle doğrudan ilgili. Artık divitle yazı yazalım demiyoruz ama kalpleri de yazıları gibi nakış nakış bezeli kalem erbabına bugün de ne kadar ihtiyacımız var değil mi?

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy