Allah Tealâ “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d 28) buyurmaktadır. Kalbin şifası ancak zikirdedir. Hindistanlı âlim Yusuf Kandehlevî rh.a. Hayatü’s-Sahabe adlı eserinde bu konu ile ilgili olarak şöyle bildiriyor: “Allah Rasulü s.a.v. o kadar çok zikretmiştir ki bir saniye zikirsiz hali görülmemiştir.”
Aynı eserin sayı ile tesbih çekmenin, tesbih kullanmanın kaynağının anlatıldığı kısımda Hz. Safiye r.anhâ annemizin şöyle dediği belirtilir: “Bir gün Rasulullah s.a.v. yanıma geldi. Önümde dört bin tane hurma çekirdeği vardı. Onlarla tesbih çekiyordum.”
Müminin günlük çektiği zikre “vird” denir. Kimin virdi varsa Allah Tealâ ona semadan inayet, rahmet, bereket ve mağfiret yağdırır. Buna da “vâridât” denir. Virdi olmayanın vâridâtı olmaz.
Ebu Hüreyre r.a. Allah Rasulü s.a.v.’in hadislerini Ümmet-i Muhammed’e en çok nakleden sahabidir. Onun, üzerinde iki bin düğümü olan bir ipi vardı. Zikri bununla çekerdi. Asr-ı Saadet’te Ebu Hüreyre r.a. gibi bir zatın kalbi iki bin zikirle nurlanıyorsa, şu asırda bizim iki binli tesbihle yüzlerce defa zikir çekmemiz lazım ki içimizin karanlığı temizlensin.
Hadis âlimlerimizden Ebu Davud rh.a., bazı sahabilerle görüşme şerefine ermiş olan muhaddis Ebu Nadre rh.a.’e bir ihtiyarın gelerek şunu anlattığını naklediyor:
“Medine’de Ebu Hüreyre’ye misafir oldum. Yanında kaldığım sürede onun kadar ibadete düşkün ve misafirine hizmet eden birini görmedim. Bir defasında sedirde oturuyordu. Önünde çakıl yahut hurma çekirdekleri dolu bir torba vardı. Sedirin dibinde de bir hizmetçi oturuyordu. Ebu Hüreyre torbadaki taneler bitinceye kadar zikir çekiyor, hizmetçi de taneleri tekrar torbaya koyuyordu.”
İnsanın kalbi ile nefsi daima çatışır. Kalbinde bir taraftan melek, öbür taraftan şeytan daima mücadele halindedir. Her insanda “hannâs” isimli bir iblis bulunur ve kalbe daima vesvese verir. Hannâs, sinsi demektir; kalbi sinsice zikirden alıkoymak ister.
Zikir olmadığı zaman kalbe kanca atar, vesvese verir ve onu yutar. Böylece belalara müptela eder. Hannâs şeytanı, Allah Tealâ’ya isyana zorlayarak insanın dinden imandan çıkmasına dahi sebep olur. Bunun yegâne ilacı Allah’ın zikridir.
Zikir, Allah Tealâ’nın isimlerini kalbe nakşetmek, zatının nurunu celbetmektir. O’nun nuru kalbi kaplayınca hannâsın kapısı kapanır.
Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki, “‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm’ denilirse şeytan kaçar.” Peki bu zikri her çekenin kalbinden şeytan kaçar mı? Yalnız zikrullah şeytanı kovmaya kâfi midir?
İhyâu Ulumi’d-dîn’de bununla ilgili olarak şöyle deniliyor: “Bilmiş ol ki kalbi korumanın çaresi hannâsın kalbe giriş yollarını kapamaktır. Bu da kötü ahlâkı gidermekle mümkündür.”
Şöyle bir misal verelim: Diyelim ki tarlaya değişik sebzeler ektik ve gübreledik. Tarlamız verimli fakat sulamazsak, çapalamazsak mahsul vermez. Sulamak zikre misalse, zikirden önce kalbi hazır etmek gerektir. O halde şeytanın kalpten çekip gitmesi için onun kalbe giriş yollarını bilmek, o yolları tıkamak şarttır.
Şeytanın kalbe giriş yolları haset, hırs, gazap, kin ve düşmanlıktır. Bu kötü özellikler giderilmeden o yollar hep açık kalır. Kötü ahlâk gidince şeytanın hilesi de kolayca fark edilir hale gelir.
Allah Tealâ bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Takvaya erenler yok mu... Onlara şeytandan bir vesvese iliştiği zaman durup düşünür ve gerçeği hemen fark ederler.” (A’râf 201)