Aramak

Kalplerin Kanseri Fitne

Temel anlamı imtihan demek olan fitne, daha sonraları küfür ve her türlü günah ve kötülükler manasında kullanılmaya başlanmış. Ayrıca insanlar arasında oluşan ayrılıklar, ihtilaller, eşkiyalık, dedikodu, söz götürüp getirme, anarşi ve kavga da fitne adını almış. Bugün ise bu kelime daha çok dedikodu, söz götürüp getirme, ayrılıkçılık ve anarşi gibi manalara gelmekte. Fitnenin bu gün kazanmış olduğu manaya baktığımızda, onun insanlığın barış ve huzuruna yönelik bir tehdit olduğunu anlarız. Bu anlamıyla bugün fitneden şikayetçi olmayan var mı?
Birliğimizi, dirliğimizi bozan ve hayırlara yürüyüşümüzün önünü kesen fitnenin kaynağı ne olabilir? Yaşadığımız fitne kabilinden olayları her ne kadar zahirî sebep-sonuçlara göre açıklamaya çalışsak da, bilmeliyiz ki şeytan Ademoğlunun apaçık bir düşmanıdır ve onların Allah’ın dininde kardeş olmalarını ve birbirlerini sevmelerini kıskanır. Bu birliği bozmak için fitneyi bir silah olarak kullanır. İnsanların kalbine fitneye sebep olacak günah tohumları atar. Kalpte kabul görüp büyüyen her günah, azaların masumiyetini bozar ve onları günaha sürükler. Böyle bir insan da artık cemiyette bir fitneci olarak dolaşır ve yaşadığı toplumun uyumunu, birlik ve beraberliğini bozan bir unsur haline gelir. Böylece her günah bir fitne sebebi olur.

 Kalbin Islahından, Toplumun Islahına

Sahabe-i Kiram ve Allah’ın veli kulları, bu yüzden kalpteki iman nurunu azaltan her günah ve bid’ati fitne saymışlardır. Onların dilinde fitne, dinî teslimiyetin istikrarını, takvanın hakimiyetini bozan amellerin adı olmuştur. Bu yüzden de onlar fitnenin kökünü kazımak için işe kalbi ıslah etmekten başlamışlardır. Sevgili Peygamber Efendimiz A.S., bir hadis-i şerifinde: “Uyanık olun! İnsanda bir et parçası var ki, o ıslah olunca bütün vücut ıslah olur. O bozulunca da bütün vücut fesat bulur.” buyurmuşlardır. Anlaşılıyor ki kalbin bozulması ferdin bozulmasına, ferdin bozulması aileye, ailenin bozulması topluma, toplumların bozulması da insanlık alemine sirayet eder ve bir kalpten taşan fitne bütün alemi ifsat eder. İşte bugün sosyal, siyasal ve ekonomik bozulmaların özünde günahlarla kirlenmiş kalp unsuru vardır. Böyle kalpler, fırsatını buldukça cemiyete fitnesini bulaştırır ve cemiyetin diğer masum fertlerini de bozar. Böylece, bozulma kalp merkezinden toplumsal alana doğru yayılma gösterir. Bu yüzden tasavvuf erenleri, dış alemde gözlemledikleri fitneyi, kalpteki günahların bir görünümü olarak görmüşler ve bütün günahların kaynağı nefs-i emmaredir demişler. Mukaddes Kitabımız’a ve Rasul’ün haberlerine olduğu kadar derin gözlemlere dayanan bu tesbit doğrudur. Günahlar nefs-i emmareden kalbe akar. Mesela haset ve kin... Bu günahlar kalpte yer edince, insanı düşmanlığa sevk eder. Bu düşmanlık ferdi katil olmaya, toplumları da başka topluluklara karşı kıyıcı ve sömürücü olmaya kadar götürür. Eğer insan korkak tabiatlı biri ise, onu gıybete ve dedikoduya sevk eder. İşte gıybet ve adam öldürme günahı bir cemiyette bu dürtülerle işlenir ve cemiyetin fertlerini birbirine düşürür. İş kan davalarına kadar büyür, nesillerden nesillere sirayet eder. İşte böylece insanoğlunun kalbinde başlayan bu iki günah, cemiyetleri bölen ve birbirine düşman eden büyük bir fitneye dönüşür. Tarih boyunca tasavvuf ehli, bütün iyiliklerin olduğu kadar bütün kötülüklerin de başlangış noktası olan kalp alanında çalışarak, insanlık ailesine huzur getirmeye çalışan gerçek insanlık dostları olagelmişlerdir.

 Toplum Kalplerin Aynasıdır

Demek ki fitne, imansız veya günahkâr bir kalbin mahsulü. İç alemdeki anarşinin dış alemi istila etmesi. Bu yüzden işin özünü gören iman nuruyla aydınlanmış akıllar, modern dünyanın yaşadığı problemlerin sebeplerini, zahirî sebeplerden ziyade insanlığın kalbî derinliklerinde görmüşlerdir. Bu açıdan bir toplum örgüsüne bakarak onları meydana getiren fertlerin kalbî durumları hakkında doğru kanaatlere ulaşmamız mümkündür. Cemiyet nizamı onu oluşturan fertlerin ruh ve gönül aynasıdır. İdeal insanların, yani kâmil ve mükemmel insanların kalbi, Allah’ın zikriyle huzur bulmuştur. Onların gönlünde günah olmadığı için, o gönüllerden cemiyete hep hayır ve güzellikler akar. Onların elleri sadaka verir, adaleti uygular; dilleri hakkı söyler. Onların oluşturduğu cemiyet dengeli ve huzurludur. O cemiyet terbiye eden, mükemmel insanlar yetiştiren bir mektep olmuştur artık. O cemiyetin şehirlerinde, sokaklarında, pazarlarında her fazileti görüp taklit edeceğimiz o kadar çok örnek insan vardır ki, kötülerin bile iyi bir insan olmakan başka bir tercihleri yoktur. Böyle bir toplumun insanları, cennetten bir topluluk gibidir ve sanki cennet ehlinin ahlâkını dünya ehline öğretmek için yeryüzünde bir müddet kalmak üzere gelmiş gibidirler. Bu cemiyetin temelinde adalet güneşi ışıldadığı için, fitne karanlığı kaçıp gitmiştir. Diğer taraftan, kalbi hayır ve şer kutupları arasında gidip gelen insanların, yani nefs-i levvame sahiplerinin kalbinde takva ile günahların savaşı vardır. Önce günah işlerler sonra döner ağlarlar. Nefislerine söz geçiremezler bir türlü. Seyyid Ahmet Arvasî bu insan tipini anlatmak için çok güzel bir misal verir: “O bir avcı gibidir. Önce narin, kadife tüylü ceylanı vurur; onu keser, parçalar, sonra da duvarda asılı sazını eline alır, ‘aman yazık oldu ceylana, kaç kuzulu ceylan, yad avcı geldi’ der, ona ağıtlar söyler ve ağlar.” Bu insanların kalbinde iyi ve kötü duygular savaştığı gibi, kurdukları cemiyette de iyiler ve kötüler savaşır duur. İyiler galip gelirse cemiyet huzurlu bir ortama, kötüler galip gelirse karmaşa ortamına dönüşür. Kuvvetler denk gelirse savaş sürer gider. Bu cemiyet de fertlerinin kalbine benzer. Kalpler dengesiz olduğu için cemiyet de dengesizdir. Çalkantılıdır. Durulmak bilmeyen dalgalı, huzursuz bir deniz...

 Bazen Huzur da Fitnedir

Nefs-i emmare sahibi zevkçi insanların kalbinde artık savaş bitmiştir. Ama şer ve günahlar saltanatını ilan ettiği için... O toplumun fertleri, bu saltanatın adını istikrar ve huzur koymuştur. Bu huzuru bozanları fitneci ilan ederler. Onlara hakkı, hakikati, ölümü ve sonrasını, ceza gününü, Allah’ı hatırlatan herkesi düşman ilan ederler. Kendi vicdanlarının sesini bile bastırırlar. Onlar için yaşamanın biricik gayesi hazdır. Dünyanın fani hazları... Bu insanların kalplerinden topluma şer akar. Onların elleri zulüm işler, dilleri batıl konuşur. Böyle bir toplumda insan terbiye olamaz; sadece insanlığını yitirir. Nefsanî zevklerin sahte mutluluğu ile sarhoş dünyanın insanlarının gazetelerde, televizyonlarda görüp durmakta olduğumuz ürpertici halleri bu durumun ispatı değil mi? Neticede iman ve ahlâkın hakim olmadığı bir cemiyette, herkes sürdüğü sürü hayatından memnun olsa da o cemiyet fitne toplumudur. Bu cemiyet içinde insanlar, dünyevi hazzın hatırı için barışı korurlar. Onların iyilikleri Allah için olmadığından, faziletleri ve salih amelleri yok, bir takım sosyal erdemleri vardır. Yardımlaşmaları genellikle dünyalık menfaatleri adına, en ileri derecede ise insanlık adınadır. İşledikleri hiçbir günah onların vicdanını rahatsız etmez. Bu haliyle adeta bir sürü hayatı yaşarlar. O cemiyetin hayatı dünya içindir, sanatı dünya içindir. Ebediyete giden bütün yollar kapalıdır. Hazlardan mahrum olunca feryat ve isyan eder. Böyle bir cemiyette Yaratıcı’nın hakkı ayaklar altındadır. Ve işte en büyük fitne budur ve bütün çağlar boyunca da var olagelmiştir.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy