Aramak

Kardeşlik Nimeti

Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle buyuruyor:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a, İslâm’a) sımsıkı sarılın; dağılıp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz bir zamanlar birbirinize düşman idiniz, O gönüllerinizi birleştirdi, O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Yine siz bir ateş çukurunun (tehlikenin) tam kenarında idiniz, O sizi kurtardı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân 103)

Ayet-i kerimede ifade buyrulan hakikat, tek kelime ile müminlere ihsan edilmiş kardeşliktir. Bu büyük nimet ve ihsanın her yönüyle idrak edilmesi, hayatın her alanında yaşanması ile gerçekleşir.

Kardeşlik deyince akla güzel ahlâk gelir. Çünkü kardeşliğin tesisi, devamı ve haklarına riayet ancak güzel ahlâkla gerçekleşir. Fahr-i Kainât Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur:

“İnsanların cennete girmesini en fazla sağlayan şey, Allah korkusu ve güzel ahlâktır.” (Tirmizî, Birr, 62 nr. 2004; İbn Mâce, Zühd 29 nr. 4246)

Güzel ahlâk, sadece zâhir hayatımızı değil, maneviyatımızı besleyen bir ırmaktır. İmanın ve İslâm’ın hayata lezzet katan meyveleri güzel ahlâk ırmağı ile yeşerir. Böylece kardeşliğin türlü nimeti hem bu dünyada hem ahirette zuhur eder.

Kardeşlik hukukunun ilk adımı, her ne olursa olsun, kardeşini yalnız bırakmamaktır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Ebu Hureyre radıyallahu anhûya şöyle buyurur:

  • Ey Ebu Hureyre, güzel ahlâka sarıl.
  • Ey Allah’ın Rasulü, güzel ahlâk nedir, diye sorunca Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki:
    • “Senden alakayı kesene sen gidersin, sana zulmedeni affedersin ve sana vermeyene sen verirsin.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, nr. 6776; İbn Adî, el-Kâmil, 3/82; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 7678; Hatîb, Târîhu Bağdâd, 3/226)

İmam Gazalî rahmetullahi aleyh, bu hadis-i şerifi açıklarken aynı zamanda kardeşlik sırrı olarak bizlere ihsan edilmiş muhabbete şöyle işaret etmiştir:

“Güzel ahlâkın neticesinin kaynaşmak ve aradaki soğukluğu gidermek olduğu malumdur. Sevgi ne kadar güzel ve hoş olursa meyvesi de o derece güzel ve tatlı olur. Nasıl böyle olmasın ki? Allah için kaynaşmanın bizzat kendisi övülmüştür. Özellikle iki kişiyi birbirine bağlayan bağ takva, din ve Allah sevgisi olunca, bu son derece övülmeye layık bir durumdur.”

Cenab-ı Mevlâ bizlere ihsan ettiği birbiriyle kaynaşma nimetinin büyüklüğünü şöyle hatırlatıyor:

“Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını kaynaştırdı.” (Enfâl 63)

Kaynaşmanın ilk adımı selam vermektir. Nitekim Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, selamı yaydıkça muhabbetin artacağını buyurmuştur. Öyle ise selamı kesmek, selamdan uzak durmak muhabbeti de azaltacaktır. Malum olduğu üzere “selam” ile “İslâm” aynı kökten gelen iki kelimedir. Arapçadaki barış manasına gelen “silm” kelimesi de aynı köktendir. Zaten Âlemlerin Rabbi’ne teslimiyet ile İslâm’a giren ve kardeşlerine selam verip muhabbet bağı kuran da selamete erer.

Müminlerin kaynaşmasıyla alakalı hadis-i şerifler çoktur. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:

“Sizin bana en yakın (en sevimli) olanınız, ahlâk olarak en güzel olanınızdır. Onlar boyunları bükük (alçak gönüllü), herkesle rahatça kaynaşan ve kendileriyle kolayca kaynaşılan kimselerdir.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, nr. 835; İbn Ebü’d-Dünyâ, es-Samtü ve Âdâbü’l-Lisân, nr. 255; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 8/21; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 5215)

Bu hadis-i şerif bize kaynaşmanın, güzel ahlâkın en önemli şubelerinden olan tevazuyu da kazandıracağını beyan ediyor. Güzel ahlâkın en önemli unsurlarından biri kibirden uzak durmak, mütevazı olmaktır. Kibir gönülden giderse hırs, haset de çekilir gider. Yerine muhabbet ve kanaat gelir.

Müminler arasında kardeşlik hayat bulunca ahlâk da güzelleşir. Böyle kişiler herkesçe sevilir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyrulmuştur:

“Mümin, herkesle kaynaşan ve kendisiyle kolayca kaynaşılan kimsedir. Kimseyle kaynaşmayan ve kendisiyle kaynaşılmayan kimsede hayır yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/335; Hâkim, el-Müstedrek, 1/23; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 8119-8121; İbn Asâkir, Târîhu Medîneti Dımaşk, 5/432)

Öyleyse mümin kardeşimiz kadar kendimiz için de kardeşlik nimetinin farkına varmalı, bu nimetin her tezahürünün sevabına tâlip olmalıyız. Hz. Ali kerremallahu vechehû’nun buyurduğu gibi; “İnsanoğlunun dünyada yaptığı bütün iyilikler, kendisine yaptığı iyiliklerdir.” Yani dünyada yahut ahirette veya her ikisinde yaptığımız iyilikler mutlaka bizi bulur, huzura vesile olur.

Kardeşlik ortamının içinde olmak, aynı zamanda Allah Tealâ’nın bizim için hayır dilediğinin de alametidir. Şu hadis-i şerif bunu bize ne güzel ifade eder: “Allah Tealâ kime hayır murat ederse ona sâlih bir dost nasip eder. O (Allah’ı ve hayrı) unutursa bu dostu ona hatırlatır, hatırlarsa yardım eder.” (Ebu Davud, Harâc, 4 (nr. 2932); Nesâî, Bîat, 33 (nr. 4215); Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 7/13)

Asr-ı Saadet’in sırrı, ashab-ı kiram efendilerimizin kardeşliğindedir. Cahiliye sapkınlığında insanlar merhamet duygusunu kaybetmiş, adalet ortadan kalkmıştı. Güçlünün haklı olduğu bir düzen hâkimdi. İslâm’ın gelişi, gariplerin ve mazlumların gönlünü nisan yağmuru gibi şenlendirdi. Ashabın kardeşliğiyle Cahiliye katılığı gitmiş, sıkıntılar giderilmiş, düşmanlıklar unutulmuştur. Onlar, bu kardeşliği sadece ibadet için bir araya gelişlerde değil, hayatlarının her safhasında icra ve ihya etmişlerdir. Böylece az olan çoğalmış, çok olan daha da bereketlenmiştir.

Bu anlatılanlar tarihte kalmış, günümüzde gerçeklik zeminini kaybetmiş hususlar değildir. Bugün de Cenab-ı Mevlâ’nın muhabbetiyle bir araya gelenlerin nasıl bir kardeşlikle birbirlerine gönüllerini ve kollarını açtığını biliyor, görüyoruz. Yeter ki bunu isteyelim, yüzümüzde tebessümle bir adım atalım. İşte o zaman “mümin müminin aynasıdır” ve “müminler tek bir beden gibidir” hadis-i şeriflerinin hayatımızda ne çabuk tezahür ettiğini görürüz.

Fahr-i Kainât efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şu hadisi-i şerifiyle bitirelim:

“Allah için birbirini seven iki kardeşin misali, biri diğerini yıkayan iki el gibidir. İki mümin karşılaştığı zaman Allah Tealâ muhakkak birinden diğerine bir hayır ve fayda dokundurur.” (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, nr. 6411; İbn Şâhin, et-Tergîb fî Fezâili’l-A‘mâl, nr. 433; Ali el-Müttakî, Kenzül-Ummâl, nr. 765. Zebîdî, İthâfü ’s-Sâde, 7/13-14)

Feyz ve bereket iklimi üç ayların arefesinde olduğumuz şu günlerde Cenâb-ı Mevlâ birlik ve dirliğimizi, ahlâk ve takvamızı kardeşliğimizi idrak ve ihya ile artırsın.

Tevfik ve inayetiyle…

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy