Binlerce yıllık tarihiyle Orta-doğu’nun en köklü mede-niyetlerinden İran, 1979’daki “İslâm Devrimi”nden bu yana bölgede ilginç profil çiziyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’yi “büyük şeytan” olarak tanımlayan, Sünnîleri açıktan düşman ilan eden, ortaya koyduğu iddialarla İslâm dünyasının lideri olduğunu savunan ülke, nevi şahsına mün-hasır yapısıyla da bunca tehdide ve sözümona tehlikeye karşı mev-cudiyetini devam ettiriyor.
Cumhurbaşkanı Ruhani’nin iktida-rının ilk günlerinde, özellikle ABD ile kurduğu ılımlı diyalog, “İran açısından yeni bir sayfa mı açılıyor?” sorusunu gündeme getirmişti. An-cak mevcut duruma bakıldığında, akrep ile kurbağa hikâyesine ben-zer tabloyla karşı karşıyayız. So-nuçta dereyi geçme gayesiyle biri diğerinin sırtına biner ve işi bitince de karakterinin gereğini yaparak ısırır.
Geçtiğimiz ay İran’ın muktedir ko-mutanı Kasım Süleymani, Bağdat Havalimanı’ndan çıkış yaptıktan sonra, yanında Haşdi Şabi örgütü-nün başkan yardımcısı Ebu Mehdi Mühendis’in de bulunduğu sırada, ABD’nin roketli saldırısıyla öldürül-dü. Süleymani sıradan bir general değildi. “Dinî” lider Hamaney’e ev-ladı kadar yakındı ve pek çok açı-dan seçilmiş lider Ruhani’nin bile üzerindeydi. 10 yıla yakın bir sü-redir Tahran, Bağdat, Şam, Beyrut ve San’a arasında mekik dokuyor; kaos içerisindeki Irak, Suriye, Ye-men gibi ülkelerde iktidara gelebi-lecek Şiîleri desteklemeye yönelik hamleler yapıyor, kafası karışan ve bu atmosferde nerede duracağını tam olarak kestiremeyen Lübnan’ı da Nasrallah’a arka çıkarak İran’ın safına çekmeye uğraşıyordu. 2003’te işgale uğradıktan sonra toparlanamayan ve halihazırda üçe bölünmeye mütemayil Irak’ta Şiîleri iktidara getirmek maksadıyy-la darbe girişimi hazırlığı içerisinde olduğu iddia edilen Süleymani, belki de çalışmalarının meyvesini devşirme aşamasındayken haya-tından oldu. ABD böylelikle milyar-larca dolar harcayarak işgal ettiği toprakların İran’ın nüfuzuna geç-mesini de engelledi.
Arap Baharı’nın kapı komşumuz Suriye’ye sıçramasıyla Amerika’nın Kürt koridoru inşa etmek amacıy-la bölgede varolduğu dönemde İran’la arasındaki diplomatik te-masları sürdüren, hatta zaman za-man Amerikalı komutanlarla aynı karede yer almaktan çekinme-yen Süleymani, kuşkusuz Donald Trump’ın söylediği gibi yalnızca terör eylemleri tertip ettiği; ilerleyen günlerde daha büyük saldırılara hazırlıklar yaptığı için öldürülmedi. Mevzunun İran boyutu olduğu gibi madalyonun diğer tarafında da Trump’ın kendisine ilişkin sebepler de var. Millet iradesinin temsilcisi olarak yönetimde bulunan gücün üzerinde yetkilerle donatılmış Sü-leymani, her ne kadar cenazesin-de “gözyaşları sel olsa da” meşru iktidarı ve bürokrasiyi rahatsız edi-yordu. Öyle ki, İran’da kimi politi-kacıların içten içe Süleymani gibi baskın karakterli ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan birinden kurtulduklarından dolayı mutlu ol-dukları ifade ediliyor. Zira gerilim fitilini ateşleyen “yıkıcı güç”ün, ül-keyi altından kalkılamaz sonuçlarla baş başa bırakma ihtimali yüksek-ti.
Yaklaşık iki ay kadar önce DAEŞ lideri Bağdadi’yi yine havadan yaptığı operasyonla ortadan kal-dıran Beyaz Saray’ın, 2020 yılı içinde yapılacak başkanlık seçimlerinin arifesinde yeni sansasyonel eylemlere ihtiyacı vardı. Hele azil konusunun yoğun olarak tartışıldığı bugünlerde, tıpkı Barack Obama’nın Usame bin Ladin’i yem olarak kullandığı gibi Trump’a da seçim malzemesi gerekiyordu. Üstelik Bağdadi’nin öldürülmesi meselesi ile ilgili cevabı netleşmeyen sorular varken, bütün dünyaya bağıra bağıra “ben yaptım” diyebileceği yeni kahramanlık öyküleri kurgulamak zaruret olmuştu. Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’nin katledilmesi, her meydan okuma ihtiyacı hâsıl olduğunda ABD’ye karşı uzaktan uzağa sesini yükselten İran adına kritik bir bahane. Bazı analistler, hadisenin sıcaklığıyla “üçüncü dünya savaşının kapısı aralandı” başlıkları atıyor. İran’da yükselen tepkiler de ülkenin tarihini bilmeyenler için ürkütücü. Ancak misillemeler, Irak’taki boşaltılmış Ame-rikan üslerine balistik füzelerle atış yapmanın ötesine geçemedi. İran tarafından dillendirilen Amerikan askerlerinin öldürüldüğü yalanının ortaya çıkması da ülkenin yerel ve küresel bağlamda imajını sarstı. Tahran’dan havalanan Ukrayna uçağının “cruise füzesi zannedildiğinden” vurulması da garabet ola-rak kayıtlara geçti.
Süleymani’nin hikayesinden yeni çatışma senaryoları çıkaranlar fena halde yanılıyor. Çünkü olan biten, kör dövüşünden ibaret. Bedelini mazlumların ödeyeceği bu tiyatro, ABD ve İran’dan başka kimsenin işine yaramayacak.