Aramak

Kırılgan Ve Zarif: Cam Sanatı

En saydam tabii malzeme olan cam, mimariden mutfak eşyasına kadar sayısız alanda geniş ölçüde kullanılıyor. Cam, şekilden şekile girebilme özelliği, göz kamaştıran ışıltısıyla, kırılganlığına rağmen çağlar boyunca en çok kullanılan malzemelerden biri olma özelliğini halâ koruyor. Her medeniyette farklı bir macerası vardır camın. Denilebilir ki, şekillendiği toprakların ruhunu en titiz yansıtan dallardan biridir cam sanatı. Cam sanatı deyince, günümüzde ahşabın bile terk edildiği pencerelerdeki düz camdan söz etmiyoruz. Hepimizin mutfağında bolca bulunan estetik fakiri fabrika ürünü bardak ve sürahiden de değil. Camın sanata dönüşmesi için üzerinde sanatkâr bir elin izlerini taşıması gerek. Zerafetle bakabilen bir gözün nurunu ışıltıyla yansıtması, alın teriyle yoğrulmuş olması gerek. Mesela İslâm mimarisinde ‘revzen’ denilen alçı pencerelerdeki rengarenk camlardan, eski evleri ve mabetleri ışıtan kandillerden söz ettiğimizde, cam sanatını anlatıyoruz demektir. Cam sanatının tarih içindeki uzun macerasını bir yana bırakıp bize dönersek, ilk önce karşımıza Memlûk ve Eyyubî dönemleri çıkar. Zira bu çağlar, bizde camın en parlak ışıltısını bulduğu dönemlerdir. Osmanlı’dan önce medeniyet bayrağımızı taşıyan Selçuklular’daki cam işçiliği de yabana atılır cinsten değildir. Bu döneme ait az sayıdaki örnek, o devrin estetik zerafeti hakkında fikir vermeye yetiyor. Bizim dünyamızda cam sanatını anlatırken, Osmanlı dönemine de apayrı bir yer vermek gerekir. Aslında hangi konuda böyle değil ki? Gerçekten de, bu dönemde de çok farklı bir ışıltıyla parlar cam. Osmanlı, tamamen kendine has yeni üsluplarla cam işçiliğine değişik bir ruh ve estetik vermiştir. Bu dönemde üretilen cam eşyalar, halâ antika müzayedelerin ve koleksiyoncuların gözdesidir. Diğer tarftan, Osmanlı döneminde camcı esnafı sağlam bir teşkilat çatısı altında faaliyet gösteriyordu. Bu örgütlenme doğrudan kaliteye de etki ediyordu. Üretilen camların kalitesi ve fiyatı kontrol edilir, standartlara uymayanlar imha edilirdi. Gündelik kullanım için üretilen çok çeşitli eşyaların yanı sıra, Osmanlı mimarisinde de geniş uygulama alanı bulmuştur cam. Özellikle revzenler yani pencereler, hem cam hem de alçı sanatı açısından büyük değer taşır. Topkapı Sarayı, Süleymaniye, Rüstem Paşa ve Sultan Ahmet gibi camilerde bunların en güzel örneklerini görüyoruz. Ustaların kendi ellerinde şekillenen bir üretim olan camcılık, batılı üretim tarzının etkisiyle 18. asırda endüstrileşmeye başlamıştır. Bu dönemde Mehmet Dede adında bir Mevlevî dervişi İtalya’ya giderek cam işçiliği üzerine çalışır ve İstanbul’a döndüğünde Beykoz’da ilk cam atölyesini kurar. Bu atölyede üretilen meşhur “Beykoz İşi” camların özelliği, ışığa tutulduğu zaman kırmızı rengi billur gibi yansıtmasıdır. Çok değişik form ve desenlerdeki Beykoz işi kâse, bardak, kupa, laledan ve gülabdanlar çok talep edilen eserler olarak camcılık sanatında müstesna bir yer edinmiştir. Yine burada üretilen opalin eserlerdeki altın yaldızlı süslemeler ve renkli cam boyalarla yapılmış dekorlar ince bir zevkin yansımalarıdır. Cam kültürümüzden söz ederken, “çeşm-i bülbül” denilen cam eşyalara ayrı bir yer ayırmak gerekir. İstanbul’da üretilen çeşm-i bülbüller, Osmanlı sanatını mükemmel yansıtma özelliğiyle diğer cam eşyalar arasında hemen fark edilir. Çeşm-i bülbülün kelime anlamı bülbül gözüdür. Bülbülle saksağan arasındaki farkın bilinmediği günümüz dünyasında ne ölçüde anlamlıdır bilinmez ama, bu cam eşyalar ışık altında göze yaklaştırılıp uzaklaştırıldığında, bülbül gözü gibi hareler gözüktüğünden bu ismi almıştır. Başarılı üretilmiş bir çeşm-i bülbülde dıştaki cam çubukların kalınlığı eşit ve burkulmanın birbirine paralel olduğu gözlenir. Üretilen parça ne kadar hafif olursa, cam ustası o kadar başarılı sayılır. Çeşm-i bülbüllerde kullanılan cam çubuklar genelde pembe, sarı, yeşil, beyaz, lacivert ve kırmızı renkte yapılmıştır. Osmanlı cam sanatı sarayın maddi ve manevi desteğine rağmen Avrupa’dan ithal edilen cam eşyaların rekabeti ile zor dönemler geçirdi. 19. yy.’ın sonlarında da yok olup gitti. Birbirinden değerli Beykoz işleri, çeşm-i bülbüller ise meraklılarının koleksiyonunda koruma altında. Bugün bu eşsiz eserlerle ilgili bilgi sahibi olabilmek, cam ustalarının ruh dünyasını yansıtan ustalık ve ince zevkini anlayabilmek tek tesellimiz.  
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy