Aramak

Kuşeyrî Risâlesi’nden

Gıybet Allah Tealâ bu konuda şöyle buyurmuştur: “Bir kısmınız diğerlerinin gıybetini yapmasın. Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bundan tiksindiniz değil mi? Öyleyse Allah’tan korkun ve birbirinizi gıybet etmeyi (arkadan çekiştirmeyi) terk edin.” (Hucurat, 12) Hz. Ebu Hüreyre r.a. anlatıyor: Bir adam Hz. Peygamber s.a.v.’in yanında oturuyordu. Peygamber Efendimiz ayağa kalktı, fakat adam kalkmakta zorlandı. Orada bulunanlardan bazıları; “Falanca ne kadar aciz biri, oturduğu yerden kalkamıyor.” dediler. Bunu işiten Hz. Peygamber s.a.v. “Kardeşinizin etini yediniz ve onu gıybet ettiniz!” diye onları uyardı. (Ebu Ya’lâ, el-Müsned, nr. 6151; Beyhakî, Şuabü’l-İman, nr. 6733) Avf demiştir ki: “İbn Sîrîn’in yanına gittim. Haccac hakkında bir şeyler söylemeye çalıştım. İbn Şîrîn beni şöyle uyardı: ‘Şüphesiz Allah Tealâ çok adaletli bir hakimdir. Halkın hakkını Haccac’dan aldığı gibi, Haccac’a haksızlık edenlerin hakkını da ona haksızlık edenlerden alır. Sen yarın aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna çıktığın zaman, senin işlediğin en küçük günah, senin için Haccac’ın yaptığı en büyük günahtan daha şiddetli olur.’” Şöyle anlatılmıştır: Kula kıyamet günü amel defteri verilir, içinde hiçbir hayır göremez. Bunun üzerine, “Benim namazım, orucum, taatim nerede?” diye sorar. Şöyle denilir: “Yaptığın ameller gıybetini yaptığın kimselere verildi!” Ahirette bir kula amel defteri verilir, içinde hiç yapmadığı birçok iyilik görür. Bunları yapmadığını söyleyince kendisine, “Bunlar senin haberin yokken insanların senin hakkında yaptıkları gıybetin karşılığıdır.” denilir. Süfyan b. Hüseyin der ki: “İyas b. Muaviye’nin yanında oturuyordum. Birinin gıybetini ettim. İyas bana: – Bu sene hiç düşmanla savaştın mı, diye sordu. – Hayır, savaşmadım, dedim. İyas: – Din düşmanları senden yakasını kurtardı, fakat müslümanlar dilinden kurtulamadı, dedi.” Süfyan-ı Sevrî’ye, Hz. Peygamber s.a.v.’in; “Şüphesiz Allah et düşkünü olan aileye gazap eder.” (Beyhakî, Şuabü’l-İman, nr. 5668) hadisi sorulduğunda, “Onlar, insanların gıybetini yaparak etlerini yiyenlerdir.” demiştir. Yahya b. Muaz demiştir ki: “Bir mümin senin şu üç ahlâkından nasibini alsın: Ona bir fayda veremiyorsan zarar da verme. Onu sevindiremiyorsan üzüntüye de sokma. Kendisini övmüyorsan kimsenin yanında da kötüleme.” Şöyle anlatılır: Hasan-ı Basrî rh.a.’e biri gelerek: – Falan adam senin gıybetini yaptı, dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basrî, adama bir tabak tatlı göndererek ona: – Duyduğuma göre sen (gıybetimi yaparak) bana iyiliklerini hediye etmişsin. Bu tatlıyı o hediyene karşılık olarak gönderiyorum, dedi. Enes b. Mâlik r.a. Hz. Peygamber s.a.v.’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Üzerindeki hayâ perdesini atıp açıkça günah işleyenin kusurunu anlatmak gıybet değildir.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ,10/355; Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, nr. 426) Cüneyd-i Bağdadî k.s. anlatır: “Bağdat’ta mescidde oturmuş cenaze namazı kılmak için bekliyordum. Bağdat halkı da oturmuş cenazeyi bekliyorlardı. O sırada bir fakir gördüm, üzerinde ibadet ehlinin alameti vardı. İnsanlardan bir şeyler dileniyordu. Kendi kendime: – Keşke şu adam kendisini dilenmekten kurtaracak bir iş yapsaydı onun için daha güzel olurdu, diye düşündüm. İşim bitince evime döndüm. Gece namaz, ağlama ve başka şeylerden gecelik virdim vardı. Bütün virdlerim bana ağır geldi. Uykum kaçtı. Oturdum. Oturduğum yerde uyku bastı, uyumuşum. Rüyamda o fakir adamı gördüm. Onu bir tepsi içine uzatmışlar, bana: – Onun etini ye, sen onun gıybetini yaptın, denildi. Durumu anladım ve: – Ben dilimle onun gıybetini etmedim, sadece içimden geçirmiştim, dedim. O zaman bana: – Sen kalbinden geçirmek şeklinde de olsa, bu tür bir iş yapmasından razı olunmayacak kimselerdensin. Git adamdan helâllik iste, denildi. Sabah olunca adamı aramaya başladım. Onu, yıkanırken su içine düşen sebze yapraklarını toplarken gördüm. Selam verdim. Bana künyemle hitap ederek: – Ebü’l-Kâsım, bir daha böyle bir şey yapar mısın, diye sordu. Ben: – Hayır yapmam, dedim. Bunun üzerine derviş: – Allah bizi ve seni affetsin, dedi.” Hadislerde anlatılan keramet örnekleri Efendimiz s.a.v. anlatıyor: “Sizden öncekiler içinde üç kişi yolda yürürken onları şiddetli bir yağmur tuttu. Yakınlarında bulunan bir dağdaki mağaraya sığındılar. Dağdan büyük bir kaya parçası mağaranın ağzına yuvarlandı ve çıkış deliğini üzerlerine kapattı. Bu hal karşısında aralarından biri diğerlerine: – Hayatınızda Allah için yapmış olduğunuz amellerinize bakın, onların hürmeti bereketine Allah’a dua ediniz. Umulur ki Allah Tealâ taşı aralar, bu sıkıntıyı giderir, dedi. Bunun üzerine içlerinden biri şöyle dua etti: – Ey Allahım! Benim yanımda hayli yaşlanmış annem ve babam vardı. Ben onların sütünü içirmeden çocuklarıma ve aileme bir şey vermezdim. Bir gün bir ağaçla uğraşırken geç kaldım, geldiğimde uyumuşlardı. Onların içeceği sütü sağıp getirdim, fakat onları uyandırmaktan çekindim. Onlara içirmeden önce çocuklarıma ve aileme içirmeyi de iyi görmedim. Süt kabı elimde uyanmalarını bekledim. Böylece şafak söküp tan yeri ağarıncaya kadar onlar uyudu, ben bekledim. Fecirle birlikte uyandılar, sütlerini içtiler. Ya Rabbi! Eğer bu amelimi senin rızan için yapmışsam bize bir yol aç da, içine düştüğümüz şu sıkıntından kurtulalım, dedi. Bunun üzerine mağaranın ağzını kapatan kaya biraz aralandı, fakat çıkılacak gibi değildi. Diğeri şöyle dua etti: – Ey Allahım! Amcamın bir kızı vardı. İnsanlar içinde en çok sevdiğim o idi. Ondan bana yaklaşmasını istedim. O da bundan kaçındı. Nihayet bir kıtlık senesinde sıkıntıya düştü, ihtiyacı için bana geldi. Bana teslim olması için yüz yirmi altın para verdim. O da kabul etti. Kendisine yaklaşıp onunla birlikte olacakken bana: “Ey Allah’ın kulu, Allah’tan kork! Nikâhsız olarak bekâret mührümü bozma!” dedi. O bana insanların en sevgilisi olduğu halde hemen o işten vazgeçtim. Verdiğim altınları kendisine bıraktım. Ya Rabbi! Bunu sırf senin rızan için yapmışsam içine düştüğümüz şu sıkıntıyı gider, bizi buradan kurtar, dedi. Kaya biraz daha aralandı, fakat çıkılacak gibi değildi. Üçüncüleri ise şöyle dua etti: – Ey Allahım! Ben ücretle işçi çalıştırdım, ücretlerini verdim. Fakat biri almadan gitti. Ben de ona ait bu parayı onun namına çalıştırdım. Ondan birçok mal elde ettim. Uzun bir müddet sonra o işçim dönüp geldi ve: “Ey Allah’ın kulu, bana ücretimi ver.” dedi. Ben de kendisine, “Şu gördüğün deve, koyun, inek, hayvan sürüleri ve köleler senindir.” dedim. Adam hayret edip, “Ey Allah’ın kulu, benimle alay etme!” dedi. “Gerçekten seninle alay etmiyorum. Onlar senin, al götür.” dedim. O da hiç bir şey bırakmadan hepsini sürüp götürdü. Allahım! Eğer ben bunu senin rızan için yapmışsam, şu içine düştüğümüz sıkıntıdan bizi kurtar, dedi. O zaman kaya tamamen açıldı, adamlar mağaradan yürüyerek çıktılar.” (Buharî, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 27; Ahmed, Müsned, 2/116).
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy