Aramak

Mecnun Değilsen Sus!..

Göğe asılı bıraktığın bu sağnak, nice gönül tarlalarından 'hu' filizlendirdi. Kainat vecde dur­du. Ve... dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor. Aşk vesile... Dünyaya alıştım alışalı, denizi çakıl taşların­dan tanıdım. İçimde ney seslerini büyüttüm. Bel­li ki yine bu ıssız limanda fırtına kopacaktı. Bir muammalı vakitti oysa ki yalnızlıklar. Aşkın tarifini sordum göçen kuşlara. Dediler göç... Dediler yanmaktır yaklaştıkça... Onun kay­nağından tadan divanedir, sonra... Sonra bir şair kesti yolumu... “En yüce bir düştür benim aşkım. Görmeye değmez ki küçük düşleri” dedi ve ekledi: “Mecnun değilsen sus!..” Bense güneşlerin kol gezdiği ufuklar hayal ederdim alkımlı dünyamda, aşka dair... Düşlerim en kudsi duygularla bezenmişti oysa. Meğer küçük düşlerle avunmuşum... Muhayyel sevdalar buruyor yüreğimin pencerelerini. Herbiri tül, herbiri hür. Hiç do­kunulmamış, hiç yaşanmamış. Hikayelerine ha­yal meyal tanıklık ettiğim... Bu efsane hikayeler sürüldü masama. Bense özgün sözlerin tadına alışıktım. Benim taatım, tahiyyatımdı Rab'le... Dünyanın perdesini şöyle bir aralayınca, aşka dair birçok şeyin öylesine ortalığa savrulmuş olduğunu hissetim ki; tanınmayacak haldeydi. Kadın olmuştu, para, makam, nefs, hırs, men­faat, sömürü olmuştu. O kutsalı aralarından arındırmak öylesine zordu... Kalan son sevgi söz­lerini topladım avucuma... doldurmuyor bile! Dilden çıkıp, ancak kulağa kadar varabiliyordu; yüreğe değil... Aşka belki bir adım, belki asırlar vardı ama, sevgiyi diri tutmaktı, yaşatabilmekti esas olan. Ucuzcular pazarından kurtulup, sultanlar sofrasına hizmetli olabilmekti... İflah olmaz aşık kisvesini giyebilmekti. Gönülde maya tutup aşka, onu göklere armağan edebilmekti... uçurtmalara... Celâl-i Didar'a yâr olabilmekti benim en gerçek düşüm... Sen ezelî ve ebedî, arzsız ve arşsız, cennet ve cehennemsiz, öylesine bir sev­dasın ki diyebilmekti... Mevlânaca bir tavır koya­bilmekti. Naz makamına ulaşmayı gönül hedefinin tam ortasına yerleştirebilmekti… Ruhum firdevslere kayarken, dünyanın sahte makyajı bulaşıyor yüreğime. Her renk bir adım daha ulaşılmaz kılıyor seni. Kalbimde bir dünya kurup, binbirinin yıkılışını venüs bardağında seyretmek gibi bir şey sanırım ulaşılmazlığın... Ey ulaşılmaz Matlubum!.. Hırçın dalgalar Kahhar ismini vuruyor dünya sahiline, güller Cemal isminle raksa başlıyor bir seher, kuşlar Nur ismini zikrediyor bir şafak kızıllığında... Bense, Vedud coğrafyanda, 'seven' şahsında talibi oynamaktayım. Belki adaylığın adaylığına bile lâyık değilken; “Bende Mecnun'dan füsun aşıklık istidadı var, Aşık-ı Sâdık benim, Mecnun'un ancak adı var...” diyebilme cüretkârlığına koşmaktayım... Belki sadece içimdeki boşlukta çırpınıp dur­maktayım... Ey Rab! Sana ulaşamamak sensizlikte kay­bolmak nedir, anlatayım mı?.. Kum fırtınasında, çölde, sağanaklara aşık ol­maktır!... Dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor... Aşk...
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy