Aramak

Mektuplarınızı Nasıl Okuyoruz?

Geçenlerde dergiye uğradım. Gerçi, hangi geçen gün uğramıyorum ki! Neyse, baktım bizim çocuklar önlerinde tomar tomar mektuplar, ellerini başlarının arasına almış, kara kara düşünüyorlar. “Yahu neden kara kara düşünüyorsunuz çocuklar? Hadi beyaz beyaz düşünün bakalım. Deyiverin bakıyim Reha amcanıza..” dedim. Çocuklar, mektupları bana gösterip, “Üstad Reha. Biz n’apacağız bu kadar mektubu? Bu iş bizi aşar. Buna süpersonik bi uzmanın bakması lazım.” dediler. Ben de “doğrudur evlatlarım. Madem bu dergide mektup mütehassisi olarak tanınıyoruz, verin ben okuyayım o mektupcağızları.” dedim. Odama geçip, yığdım mektupları önüme. Aman Allah, okudukça ne cevherler var, ne takdirler, elbette bendenize. Ne yergiler var, elbette diğer yazarlara. Bir okuyucumuz, “Allah okuyanlara şifa versin” diyerek bir Macun-u Meyyid ilanı göndermemiş mi? Bendeniz cam macunu mudur, yoksa lahmacun mudur diye merak ettim. Gazetecilik tecrübemi konuşturarak gönderen kardeşimizi aradım. “Kardeş, macunun pek hoşuma gitti. Neymiş Allah aşkına bu macun? Bi tek ölüme deva değil. Zatürreden akıl kaybına, parasızlıktan uygun eş bulmaya dek maşaallah her şeye deva bu. Bunun macun-u padişahı ne zaman çıkacak piyasaya?” diye sual ettim. Telefondaki çocuk heyecanla, “sen ne üfürüyorsun beybaba? Bu yazıyı dergiye koymazsanız size öyle bi kaporta   macunu çekerim ki, maazallah kırk yıl çıkmaz” demesin mi? Bendeniz elbette şok dalgalarına uğradım, yıkıldım, ezildim, kırıldım, kavruldum, hatta çifte kavrulup lokum kıvamına geldim. O    anda kızarak bağırmışım: “Behey sevgili okuyucum! Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Yahu biz burada deve sürüsü mü güdüyoruz? Yoksa öyle bir imaj ve patinaj mı veriyoruz ki, bu tür lakırdılara cesaret ediyosun sen bakıyim?” Telefonu “çat” ve hatta “çart” diyerek adamın suratına kapattım. Hemen editör beyi, Atilla’yı, Kemal’i odama çağırdım. “Arkadaşlar, durum vahimdir. Hemen harekete geçmezsek, bazı değerli okuyucularımız bu dergiyi attarhaneye, bimarhaneye, hatta Allah muhafaza, hırdavathaneye çevirecek. Adamlar şimdiden macun, şarkı istekleri falan gönderiyorlar. Hadi, küçük şiirler, şekerlemeler, taşlamalar, vesaire gönderenleri anlarız. Amma velakin böyle yazıları basarsak da, maazallah  dergi dergi olmaktan çıkar, sekiz yıllık mecburi ilköğretim okullarının duvar dergisine döner. Amman kardeşlerim bi hal yolu düşünelim.” Atilla, her zamanki boşboğazlığıyla atıldı: “Reha üstad! Verin o mektupları bana, yazanların ardına adam taktırayım. Trafikte durdurayım veyahut ta çete dalgasına vurdurayım.” Bendeniz dehşete kapılarak: “Amman evladım sen neden bahsediyorsun yahu? Bunlar okuyucu, bozacı-sucu değil ya! Muamelede efendilik isterim haaa!” dedim. Kemal bey şöyle dedi: “Üstad, aceba diyorum, onlara bendeniz bir şiir karalasam, hatta o şiiri de muhtelif illerimizin üzerinde milli  hava yolumuz Türk Hava Kurumu uçaklarıyla milletin üzerine atsak. Böylece milletin ağzına kilit vurmuş oluruz. Bi daha da böyle münasebetsiz yazılar yazmaya kimse cesaret edemez!” Allah Allah! Yahu bugün de etrafımızı hepten eşkıyalar sarmış. “Kemal bey, Kemal bey! Kendinize geliniz. Bizim ne hava, ne su, ne de gazla işimiz var. Burası belediye işletmesi mi birader? Bırakınız millet yazsın yahu. Yoksa loto, toto, altılı ganyandan, satlık dayre ilanlarından başka yazı namına ne biliyorlar ki? Yazsınlar ama saçmalamasınlar. İşte bunu onlara nazikçe duyurmamız lazım.” Editör bey hep suskun kalmıştı. Amma Karadenizli atalarının necip geleneğine uyarak nihayet patladı: “Yav arkadaşlar biz neyi tartışıyoruz sanki? O macun-u meyyid yazısı madem bir hemşehrimden gelmiştir, mutlaka dergide basılacaktır. Haa, o hemşerim bize ‘daha dün annemizin kollarında yaşarken, çiçekli bahçemizin yollarında koşarken’ şiirini de gönderse yayınlarım arkadaş! O kaddarrr!” Ben de tabii kozumu ortaya koydum: “Amman arkadaşlar, madem hemşericilik aldı yürüdü, ben de bundan gayri hemşerilerimden gelsin de, çiklet kağıdına yazılı manileri bile burada yayınlatmazsam!” diye püskürdüm. Çocuklar, zaten baştan beri dergideki ağırlığımın altında ezilip fıtık oldukları için seslerini kestiler. Neyse, uzun lafın kısası, amman okuyucu kardeşlerim, eğer bu nadide dergide yazı, şiir, hatıra, hayat hikayenizin, menkıbelerinizin yayınlanmasını istiyorsanız hemmen bi hemşeri bulun. Kim dedi bu dergi bu kadar satsın, başarılı olsun deye? Bak işte şimdiden meclisteki iş takipçilerine döndük bile!
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy