Aramak

Merhamet İklimi

“Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud; Tirmizî)
Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. Allah Tealâ’nın buyurduğu üzere “Alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.” Bu ayet-i kerimenin bir mucibi olarak O bütün alemler için merhamet vesilesidir. Efendimiz s.a.v. insanlığa öncelikle adalet ve merhamet getirmiştir. Bu adalet ve merhamet kişinin kendisiyle başlar. Çünkü kulluk yapmayarak insan önce kendine zulmeder. İlahî emir ve yasaklar önce kendimize zulmetmemeyi öğretir. Böylece günahlardan, zulüm kirlerinden arınırız. Kirlerden arınan bir kalbe ilahî rahmet ulaşmıştır. İlahi rahmetin ulaştığı kalbin sahibinden de kimseye zarar gelmez. Nitekim Efendimiz s.a.v. buyuruyor: “Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların güvende olduğu kimsedir.” (Buharî; Müslim) Yazımızın başına aldığımız meşhur hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz s.a.v. temel bir ilkeyi ifade buyuruyor. Bu ilke müslümanın kendisine, başkasına, herhangi bir canlıya zulmetmemesidir. Müslüman kimse her hareketinde, sözünde zulüm ihtimalini daima akılda tutar. Kimseye haksızlık etmediği gibi zulme ve zalime karşı susmaz, zulmü reddeder ve elinden geldiğince engeller. Hadis-i şerifteki “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder” ifadesi açık bir müjdedir. Bu dünyada merhamet edenlere Allah Tealâ da rahmet kapılarını açacaktır. Nitekim “Allah bağışlayan ve bağışlamayı sevendir.” Yine hadis-i şerifteki “Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” cümlesindeki “göktekiler”den maksadı alimlerimiz melekler olarak açıklamışlardır. Onların merhamet etmesi, insanlar için istiğfarda, af talebinde bulunmaları, dua etmeleridir. Müslümanın davranışlarını belirleyen sınır adalet çerçevesinde belirlenmiştir. “Adalet” de ilk akla geldiği üzere suçluların yakalanmasından, hak ettiği cezayı bulmasından ibaret değildir. Zulüm nasıl Cenab-ı Hakk’ın koyduğu sınırları aşmaksa, adalet de tek başına veya toplum içindeyken bu sınırlar içinde bulunmaktır. Yani dinen sakınılması gerekenden sakınmak, kimsenin hakkını yememek, hiçbir şeyi israf etmemek, ibadetlerini tam yapmak gibi dinî sınırlar içinde yaşamak anlamını taşır. Emir ve yasaklar çerçevesinde hareket etmek, yani Efendimiz s.a.v.’in ifadesiyle “Allah’ın sınırlarını gözetmek” zannedildiği gibi hayatımızı daraltmaz, kısıtlamaz. Helal sınırlar dahilinde son derece geniş bir hareket alanı vardır. Yasaklar ise dünya hayatını daha yaşanılır hale getirir. Nasıl karayollarındaki levhalar ve kurallar can ve mal güvenliği için gerekliyse, haramlar da dünya yolculuğunu güvenli bir şekilde bitirmek içindir. Allah Tealâ yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Topunuz Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, biribirinizden ayrılmayın ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalpleriniz arasında ülfet oluşturup sizi yaklaştırdı da nimeti sayesinde uyanıp kardeş oldunuz.Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu, sizi ondan kurtardı. Şimdi size ayetlerini böyle beyan ediyor ki Allah’a doğru gidebilesiniz.” (Âl-i İmran, 103) İnsanların bir rahmet ikliminde karşılıklı merhamet üzere hayat sürebilmeleri için iman üzere olmaları, Allah’tan korkup kendilerine, diğer insanlara ve hatta hayvanlara şefkat nazarı ile bakmaları lazımdır. İman nurundan uzaklaşan kişi zulmette yani karanlıkta kalır. Zulmette kalmak ise merhameti yok eder, zulmü yayar. Allah Rasulü s.a.v.’in vefatından önceki son tavsiyelerinden birinde şöyle nasihat etmiştir: “Namaz, namaz… Bir de elleriniz altındakine dikkat edin. Onlara güçlerinin üzerinde yük yüklemeyin. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun, Allah’tan korkun! Onlar sizin yanınızda yardımcılarınızdır. Onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız. Allah’ın emri uyarınca onların namuslarını kendinize helal edindiniz.” (İbn Mâce) Efendimiz s.a.v. burada iki hususa dikkat çekmiştir. Biri namaz diğeri de kişinin sorumluluğunda olanlara ve eşlerine iyi davranmak, haksızlık etmemek... Namaz kendimize merhametin temsilidir. Namazına dikkat eden, bütün kulluk vazifelerine dikkat eder, hatta ahlâkı da güzel olur. İkinci tavsiye olan zevceye iyi davranmak da adil olmanın temsilidir. Zira zevce hayat arkadaşıdır, erkeğin her daim muhatap olduğu kişidir, mahremidir. Kişi en yakınından, mahreminden başlayarak herkese karşı adil ve merhametli olmalıdır. Sözü merhamet ile zulüm arasındaki ince çizgiye işaret eden Allah Rasulü s.a.v.’in şu uyarısı bitirelim: “Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o bir ateş kıvılcımı gibi semaya yükselir.” (Hâkim, Câmiü’s-Sağîr)
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy