Hepimiz akrabalarımızla, sevdiğimiz dost ve komşularımızla zaman zaman biraraya gelir, muhabbet eder, dertlerimizi, sevinçlerimizi paylaşırız. Kimi zaman tanıdığımız, kimi zaman da tanımadığımız bir aile misafir olur evimize. Ve bizler Allah rızası için konuk eder, ikramlarda bulunur, gönüllerini hoş etmeye çalışırız. “Misafirin duası kabul olur” düsturuyla hareket edip, Peygamberimizin (A.S.) “Misafir kabul etmeyen kimsede hayır yoktur” sözünü hatırda tutarak misafirimizi ağırlamaya özen gösteririz.Bir araya gelmek müminler arasındaki bağı kuvvetlendirdiği gibi, bilgi alışve-rişiyle, yapıcı tenkitlerle kendimize çeki düzen vermemize de vesile olur. Misafir kabul etmek bize Hz. İbrahim (A.S.)’den kalan bir sünnettir. Cömert ve misafirperver bir zat olan Hz. İbrahim, evini dört yolun kesiştiği yere yaptırıp, gelen geçen yolcuların ihtiyaçlarını karşılar, yemek yiyeceği vakit kendisine eşlik edecek misafir ararmış. Misafirleriyle bizzat ilgilendiler Misafir ağarlamakta, misafire ikram etmekte en güzel örneklerden biri de sevgili Peygamberimiz. “Ziyaretçi geldiği zaman ona ikram edin” diye buyuran Allah Rasulü (A.S) misafirlerine bizzat hizmet etmiştir. O’nun yolundan giden yüce alimler de bu konuya dikkat edip, titizlik gösterdiler. Habeşistan Kralı Necaşi Rasulullah’a bir heyet göndermişti. Heyet huzur-u Risalete girince ayağa kalkan Allah Rasulü, herbirine ayrı ayrı yer gösterip oturtmuş, sonra da ayakta hizmete başlamıştı. Peygamberimizin bizzat ortalıkta dolaşarak hizmet ettiğini gören sahabiler mahcup oldu ve: “- Ya Rasulallah, müsade edin biz hizmet edelim” dediler. Fakat Kainatın Efendisi: “- Hayır! Bunlar, benim Habeşistan’a hicret eden ashabıma ikram ettiler. Ben de bizzat onlara hizmet ve ikram etmek istiyorum” cevabını verdi.
Sahabenin Misafirliği
“Bir sofrada toplanmak fazilettir.” diyen Sahabe-i Kiram, Kur’an okumak için biraraya toplanır ve sonunda birşey tatmadan, yani hafif bir şeyler yemeden ayrılmazlardı. Dost ve ahbaplara ikram etmek, sofra hazırlamak büyük fazilet sayılıyordu. Onlar samimiyetle Allah rızası için biraraya gelirlerdi. Cafer bin Muhammed (R.A.) “Dostlarınızla sofraya oturduğunuzda oturmayı uzatın. Çünkü kardeşlerimizle sofra başında geçireceğimiz zaman, ömrümüzün, Allah’ın huzurunda hesabını vermeyeceğimiz bir parçasıdır.” diyor. Yemek sofrası misafirin önünde olduğu müddetçe melekler, hazırlayan kişi için istiğfarda bulunurlar.İkramda Aşırılık
Evimize misafir davet ettiğimizde imkanlarımızı zorlamadan hazırlığımızı yapmalıyız. Misafir ağırlanırken külfete girilmemesi tavsiye ediliyor. Yani kendisinin yiyemediğini misafirine yedirmek için imkanlarını zorlamak, sıkıntıya girmek hoş karşılanmıyor. Misafir, ev sahibini zor duruma düşürdüğünü ya da kendisinin de aynı şekilde ikram edemeyeceğini düşünerek bir daha gelmeyebilir. Şayet daha mütevazi olunursa, bir araya gelmek külfet olmaktan çıkar ve insanlar birbirini daha çok ziyaret ederler. Cabir b. Abdullah’a bir misafir geldi. O da sofraya yalnızca ekmek ve sirke koydu. “Eğer külfetten men olunmasaydık, ben de külfete katlanır size daha başka şeyler hazırlardım.” dedi. Misafir istekte bulunmayıp ikrama razı olmalı. Hz. Ali (R.A.) kendisini misafirliğe davet edeni uyarmış, “günlük yemeğin neyse onu ikram edecek, onunla beni ağırlayacaksın” şartını koşmuştur. Burada şunu da belirtmeliyiz ki, külfet, kişilerin maddi gücüne göre değişir. Kimi ikram, bir ailede külfet ve israf sayılırken, diğer bir aileye bundan daha fazlası külfet olmaz. İkramda acele etmeliyiz. Misafire yemeği acele hazırlamalıdır. Hele misafir uzun yoldan geldiyse, karnınız aç mı diye sorulması hoş olmaz. Sofra hazırlanır, ister yesin, ister yemesin böyle yapılması uygundur. Yemeğin iyisini önce getirmek, hatta hepsini ortaya koymak, herkesin canının istediğini yemesini sağlamak, sofraya yetecek kadar yemek getirmek, misafirler elini çekmeden yemekleri kaldırmamak, ev halkına da yemek ayırmak güzel davranışlardır. Bir davet aldığımız zaman çok önemli bir özrümüz olmadığı sürece gitmeliyiz. Gittiğimiz eve ağırlık vermemek için de uzun süre kalmamalıyız. İşlerimiz ne kadar yoğun olursa olsun, birbirimize küçük bir zaman dilimi de olsa vakit ayırabiliyorsak ne güzel! Çoğu kez ilk tanıştığımız insanlardan gördüğümüz güleryüz, nezaket ve gönülden sohbet bizi etkiler, kopamayacağımız bir dostluğun başlangıcı olur. Doğru olanı da bu değil mi? Peygamberimiz ve O’nun hayatını örnek alan insanlar, birbirlerini ziyaret etmiş, güçleri ölçüsünde ikramda bulunmuşlardı. Onların bu hareket tarzında, ince bir ölçü, Allah rızası, insana olan saygı, sevgi, güzel ahlakı görüyoruz. Bugün için de aynı sıcaklığa, kalplerimizi, gönüllerimizi ve evlerimizi insanlara açmaya muhtaç değil miyiz?