Hak yolunda yarışmak, güzellik, iyilik ve takvada din kardeşleriyle tatlı bir rekabet içinde olmak ne güzel!
Hz. Ebubekr (R.A.) ile Hz. Ömer (R.A.) bu rekabetin en güzel örneklerini sergilemişlerdir. Onlar bir hizmet, bir faaliyet, hele de infak sözkonusu olduğunda hemen öne çıkıp hiçbir fedakârlıktan kaçınmamışlardır.
Hz. Ömer, cihad için hazırlıkların yapıldığı, müslümanların güçleri oranında katkıda bulundukları bir dönemde kendi kendine der ki:
- Geçersem Ebubekr'i bu sefer geçerim...
Her müslüman yapacağı yardımları getirip Peygamber Efendimize (A.S.) vermektedir. Hz. Ömer'de malının yarısını alıp getirir ve teslim eder.
- Ailen için geride ne bıraktın?
Efendimizin bu sorusuna cevap gelir Hz. Ömer'den:
- Diğer yansını bıraktım, ya Rasulallah!
Bir müddet sonra Ebubekr (R.A.) gelir ve getirdiklerini verir.
- Ey Ebubekr, sen çoluk-çocuğuna ne bıraktın?
Cevap çok manidardır:
- Onlara Allah ve Rasulü'nü bıraktım.
Bu kez de geçememiştir Ebubekr'i. Çünkü O malının tamamını getirmiştir. Cihada, malının tümüyle ve bedeniyle katılmıştır. Hz. Ömer (R.A.) kendi kendine hayret eder ve düşünür: "Hiçbir şeyde ben O'nu geçemem."
Mü'minler durumu gıptayla değerlendirirken, bazı münafık ve kâfirler ise kınarlar Hz. Ebu Bekr'i. Çünkü onların ötelere kapalı kalpleri, Allah için yardımın ne manaya geldiğini kavrayamıyordu. Allah'ın vereceği büyük mükafattan haberleri yoktu. "Size verilen şey, bu dünya hayatında geçinmek içindir. Allah’ın nezdindeki (mükafat) ise daha hayırlı daha süreklidir Bu mükafat, iman edenler, salih amel işleyenler, Rablerine dayanıp güvenenler içindir." (Şura/36) İslâm'ın ilk halifesinin bu yardımı üzerine indiği de söylenen bu ayetin ruhuna, günümüz müslümanları ne kadar muhtaç!.. Ey Allah'ım! Bize hem bu dünyada hem ahirette bitmez tükenmez nimetlerini esirgeme. Yalnız sana inanıp, iyi işler yapmayı lütfunla nasip eyle. Sadece sana güvenen kullarından eyle...