Midemi ara sıra yoklayan sancının sebebinin, adaşımın haber programı yahut da alemi yakıp kavuran olimpiyat heyecanı olduğunu fikr eyler dururdum. Tabii ya! Sen otur, o televizyonu öyle şambabası gibi seyret, sonra da el-ayak düzgün, baş salim yolunda git! Yok öyle!
Neticede bizim ağrı gece gündüz demeden hatırımızı sual eyleyip, verilen cevabı da beğenmediğinden olacak, programlı işkence seanslarına başladı. Biz de naçar, sağlık sektörümüzdeki son ahvali denetliyor numarasına yatıp, tebdil-i kıyafet vaziyetlerinde güzide bir hastahanemizden içeri duhul eyledik.
Derdimizi merakla dinliyor numarası yapan tıfıl bi doktor efendi, mide vaziyetimizin ameliyatlık olduğunu söylediğinde haykırdım: "Ne demek mide ameliyatı evladım? Bu mide halis paslanmaz çeliktendir. Bu malzemeden nice gemiler, denizaltılar yapıldı da senin haberin yok! Hayatta ameliyata gelmez!" Amma cimrilik oskarı sahibi dostum Metin beyfendi bi yandan, doktorlar öte yandan kollarıma girdiler, "korkmayınız efendim, ameliyat dediğimiz ufak bi şey" deyip güya beni teselliye çalışıyorlardı.
Bu mival üzere beni bir sedyeye oturttular. Ondan gayrisini hatırlayamıyorum. Zira hemşerim olan hemşire çoktan iğneyi batırmış, şu koskoca Reha, kötü müteahhit yapısı apartuman gibi aşağı çöküvermişti.
Ameliyat geldi geçti. Neyse efendim kendime gelir gelmez, bi de ne göreyim. Odada Metin bey de dahil hiç bi dost, akraba kalmamış. Amma hastanede ne kadar doktor, hemşire varsa saf saf olmuş, ellerinde demet demet çiçek karşımda duruyolar. "Tüh be, bu nazik çocuklara ameliyat bahsinde pek bi kaba davrandık. Baksana, aslında Yeşilçamımızın güzide artistleri kadar terbiyeli, nazik kişilermiş. Bana demet demet çiçek getirmişler" diyerek gözlerime yaşlar doldu.
Fakat o da ne? Doktorun biri bağırmaya başladı: "Reha bey! Bu kadar da rezalet olur mu yani?" Bendeniz şaşkınlıkla: "Ne diyorsunuz doktor bey, bu çiçeklerin hepsi çok hoş, çok lâtif. Rezalet falan yok. Getirin verin bana. Çok teşekk..." Doktor meşhur tombul mahluk Pavarotti edasıyla lafımı kesti: "Efendi, efendi! Burası Karacaahmet Mezarlığı değil. Bu nedir bu? Nedir yani Metin adındaki beyfendiyi bize gönderip ‘bu çiçekleri hastane masraflarına sayınız’ demek yahu? Ayıp değil mi beyfendi? Bana bakın, ya hastane parasını adam gibi halis Türk lirası cinsinden verirsiniz, ya da yallah sokağa" demez mi!
O anda kafamda bi şimşek çaktı: Evet, evet anlamaya başlıyordum. Bizim dost kılığında gezen hain Metin beyfendi dostumuz, ben borç-morç isterim diyerekten yanımdan kaçmış, bi de üstelik ustaca bu rezaleti planlamıştı.
Doktora vaziyeti anlatıp, sakinleştirdikten sonra sordum: "Önümüzdeki ay ameliyathanenizde bir kişilik yer rica ediyorum." Doktor şaşırmıştı: "Ne yer ayırması Reha beyfendi? Sinema değil ya burası!"
Ben sırıtarak cevap verdim: "Lazım olacak doktor bey, inanınız bana. İçimden bi ses, ben burdan çıktıktan sonra pek yakın bi dostumun aniden kafasının kırılacağını söylüyor da ondan!"