Aramak

Tasavvuf Ehline Adalet Yaraşır

Bakara Suresi'nin otuz ve otuz birinci ayet-i celileleri, varlıkların hakikatlerini bilen ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem A.S.'in ilmi yanında adaletinin de olduğunun ifadesidir. Dinimizin bize öğrettiği adalet, sadece bir anlaşmazlıkta taraflara haklarının tesliminden ibaret değildir. Adalet, her şeyi yerli yerince kullanmayı gerektirir. Bu manada dağ başında yalnız yaşayan bir adamın da çevresindeki varlıklara karşı; bitkiye, hayvana, dağa-taşa ve nihayet kendine karşı adaleti veya zulmü söz konusudur. Adalet, kadına nikahla, anneye itaatle, komşu kadın ve kızına merhamet ve iffetle, insanlara yardımla kendini gösterir. Baba olarak hanımının ve kızının iffetini korumak adalet, ırzına sahip çıkmamak hiyanettir. Komşu kadına göz dikmek de zulümdür. Mirası Allah'ın emrettiği şekilde taksim etmek adalet; evin büyük erkeğiyim diye kardeşini mahrum bırakmak zulümdür. Şu halde Adem A.S.'a verilen ilim, adalet sonucunu doğurur. İlim yerli yerinde kullanılmazsa zulüm, yerli yerinde kullanılırsa adalet olur. Adaletle mücehhez ilim fazilettir. Alimlerimizin beyanına göre, ilim adaletle kâmil olur. Adem A.S., ilminin yanı sıra adaletten dolayı Allah'ın halifesidir. İlmi olmayan ya da ilmiyle amel etmeyen hilafete layık olup adil olamaz. Şu halde alimlere olan hüsn-i teveccüh, anlattığımız bu adaletleri derecesindedir. Namazı dosdoğru kılıyorsan adalet, aksi durumda zulüm olur. Orucu tutuyorsan adalet, oruca yalan, gıybet katıyorsan zulüm olur. Adalet Din-i Mübinimiz'e uygun olan her işte vardır. Mesela emaneti korumak adalet, hiyanet ise zulümdür. Diline sahip olmak adalet, boşboğazlık zulüm olur. Memurdan reis-i cumhura, erden generale kadar ilim, fazilet ve adalet herkese lazımdır ve insanlar bunu bekler. İşte bunun gibi kainattaki bütün varlıklar da bizden adalet bekliyor. İlmi arttırdığımız kadar, tasavvuf adabını öğrendiğimiz kadar adaleti arttıramıyorsak, yani her günkü sosyal hayatımızda, bütün işlerimizde adaleti yerine getiremiyorsak, tasavvufi hayatımız noksan kalır. Salih müminin bir elinde ilim bir elinde adalet olması lazım gelir. Tasavvuf ehli kişi, ilmini adalet haline getiren kişidir. Bu şekilde o, bembeyaz elbise gibi olur. Sufi, öğrendiği din-i mübin hükümleriyle ailesine, akrabasına, komşusuna, müslüman cemaate, hıristiyan komşusuna adaletle hükmetmiyorsa, o sufilikten ne çıkar? Şu halde tasavvufi hayat, evliyanın bereketiyle salihlerin ilmini kazanmak, kâmillerin adaletini yaşamak demektir. Böyle yaşamayan, can sufi değil, ham sufi olur.
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy