Ubâde b. Sâmit radıyallahu anhu Medine’deki iki büyük aşiretten biri olan Hazrec’in liderlerinden biridir. Medine’de İslâm ile şereflenen ilk Müslümanlardandır. Kaynaklarda siyah tenli, uzun boylu, iri vücutlu, gür saçlı, güzel giyinmeyi seven ve yakışıklı biri olduğu nakledilir. Onu görenler heybetinden korkar, aynı zamanda hayranlık duyardı.
Ubâde radıyallahu anhu, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yanında bütün savaşlara katılmıştır. Asr-ı Saadet’te Ensar’dan Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberleyen beş sahabeden biridir. Aynı zamanda vahiy kâtibidir. 181 hadis rivayet etmiştir.
Ashâb-ı Suffe’ye Kur’an öğretmiş, talebelere karşı çok sabırlı olmasıyla tanınmıştır. Hicrî 34 yılında Filistin’de vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun.
Ubâde b. Sâmit radıyallahu anhunun kıssalarından birkaçını sunuyoruz.
Bin adama bedel bir komutan
Hz. Ömer radıyallahu anhunun halifeliği döneminde valilerden biri, Hz. Ömer’den Bizanslıların karşısına çıkacak İslâm ordusuna bir komutan tayin etmesini istedi. Hz. Ömer, Ubâde b. Sâmit radıyallahu anhuyu komutan olarak gönderdi. Valisine de şöyle bir mektup yazdı:
“Sana bin adama bedel bir komutan gönderiyorum. Dediklerine uyun. Eğer ona uyarsanız Allah Teâlâ size daima zafer nasip eder.”
Nitekim Allah Teâlâ onun eliyle Humus, Lazkiye, Cebele ve İskenderiye’nin fethini Müslümanlara nasip etti.
Kudüs’ün öğretmeni
Hz. Ömer, Şam’a vali olarak atadığı Hz. Muaviye radıyallahu anhudan bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır:
“Ey müminlerin emiri! Allah’a hamdolsun, bize zaferler ihsan eyledi. İslâm coğrafyası genişledi ve Müslümanların sayısı arttı. Onlara Kur’an-ı Kerim’i öğretecek, fıkhî meselelerinde hüküm verecek kimselere ihtiyaç var. Bu işe uygun gördüklerini buraya gönder.”
Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anhu, Ensar’dan Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberlemiş beş sahabiyi yanına çağırdı. Übey b. Ka’b, Ebü’d-Derdâ, Muaz b. Cebel, Ebû Eyyûb el-Ensârî ve Ubâde b. Sâmit radıyallahu anhum Hz. Ömer’in yanına geldiler. Hz. Ömer onlara dedi ki:
– Dinleyin! Şam’da yaşayan Müslümanların Kur’an-ı Kerim öğrenecekleri kimselere ihtiyaçları var. Aranızdan üç kişiyi oraya göndereceğim. Kimin gideceğine siz karar verin.
Ubâde radıyallahu anhu şöyle dedi:
– Ey müminlerin emiri! Ebû Eyyûb aramızda en yaşlı olanımız. Übey b. Ka’b ise uzun zamandır hasta. Bu hizmeti yapmaya biz gönüllü olduk.
Böylelikle Ubâde radıyallahu anhu Kudüs’e gitmek için seçilmiş oldu. (Kudüs o zamanlar Şam vilayetine bağlıydı.) Hz. Ömer, Ubâde yola çıkmadan şu nasihatte bulundu:
– Ey Ubâde! Kapına görevli alıp asla halkla arana mesafe koyma. Öyle bir topraktasın ki, orada onlarca Peygamberin ayak izi var. Öyle bir beldedesin ki, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem orayı daima hayırla yâd etti. Ne olursa olsun daima adaletle hükmet.
Mukavkıs’ın korkusu
Mısır’ın fethinde İslâm ordusunun başkomutanı Amr b. Âs’ın emrindeki komutanlardan biri de Ubâde radıyallahu anhu idi.
Mukavkıs (Bizans’ın Mısır valisi) ile aralarında geçen konuşma, Müslümanların askerî bir güç olmanın yanında bir gönül ordusu olduğunu da gösterir.
Müslümanlar Mısır’ın fethi için geldiklerinde Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin buyurduğu üzere savaşmadan önce Mısırlıları İslâm’a davet ettiler.
Mukavkıs Müslümanları dinlemek isteyince on bir kişilik bir grup sarayına alındı. Bu grubun başında siyahî Ubâde radıyallahu anhu bulunuyordu. Mukavkıs böyle birinin lider olabileceğini düşünemediği için;
– Lideriniz kim, diye sordu. Hz. Ubâde radıyallahu anhu bir adım daha öne çıkınca Mukavkıs hemen müdahale etti.
– Bu siyahîyi benden uzaklaştırın! Aranızda ondan başka konuşacak kimseniz yok mu?
Hz. Ubâde radıyallahu anhu yerinden kımıldamadı. Arkasındaki Müslümanlardan biri şöyle cevap verdi:
– Karşında duran kişi ilim ve hikmet bakımından en üstünümüz, en hayırlımız. O bizim komutanımızdır. Onun sözünü dinler, işlerimizi ona danışırız.
Aldığı cevap karşısında şaşıran Mukavkıs Ubâde radıyallahu anhuyu muhatap almamaya devam ederek şöyle dedi:
– Peki, siz bu siyahînin sizin en hayırlınız olmasına nasıl razı oldunuz? Bu adam olsa olsa sizin en düşkününüz olabilir!
Şu cevabı verdiler:
– Bizim dinimiz insanları ten renklerine göre ayırmaz. Siyahînin beyaza, beyazın siyahîye üstünlüğü yoktur. Âlemlerin Rabbinin buyurduğu üzere üstünlük sadece takva ile olur.
Mukavkıs, bu konuşmalar sırasında sessizce bekleyen Hz. Ubâde radıyallahu anhuyu yanına çağırıp şöyle dedi:
– Ey siyahî, yaklaş. Ne söyleyeceksen söyle ama sakın sesini yükseltme. Çünkü görünüşün beni ürkütüyor.
Bunun üzerine iyice yaklaşan Ubâde radıyallahu anhu vakarla tebessüm ederek konuşmaya başladı.
– Eğer benden korktuysan sana şunu söyleyeyim: Arkamda beni bekleyen ve emrime tâbi olan benim gibi bin siyahî daha var. Her biri benden daha siyah, daha ürkütücü. Karşında duran bu yaşlı adamdan korktun ama ben tek başıma senin en iyi bin adamının karşısına çıkmaktan korkmuyorum. İstersen hepsini şimdi karşıma çıkar. Bil ki biz buraya dünyalık için savaşmaya gelmedik. Arkamdaki orduda bir askerimin bile senin tek kuruşunda gözü yok. Bizim arzumuz Allah rızasıdır. Seni ve halkını İslâm’a davet etmeye geldik. Eğer kabul edersen kendini ve halkını âhiret azabından korumuş olursun. Eğer kabul etmezsen bize cizye verir, huzur içinde topraklarında hükmetmeye devam edersin. Eğer cizye vermeyi de reddedersen savaşmaktan başka bir çaremiz kalmaz.
Duydukları karşısında çok etkilenen Mukavkıs yanındakilere dönerek şöyle dedi:
– Hayatınızda böylesini duydunuz mu? Bu adam konuşmadan önce görünüşünden korkuyordum. Şimdi söyledikleri beni görünüşünden daha çok korkuttu.