Efendim, geçen gün kitap pazarlayan birisi kapımı çaldı. Gariban, başka bi iş bulamamış, memleketimizde herkes kitap kurdu olduğu için kalkmış, kitap satmak için kendini paralıyor. Adamcağıza acıdım, sadaka yerine "ver bakalım şu kitaplardan birer tane" deyip, savdım başımdan.
Kitaplardan biri bayağı dikkatimi celbetti. Kapağında "Dünyanın En Güzel Vecizeleri" yazıyordu. Eeee, güzel söz üstüne üstad olduğum için merakla açtım kitabı ve başladım okumaya.
Bakın neler vardı içinde neler:
Dünya güzeli seçilmiş bir hamfendinin "ebediyen yaşamak ister miydiniz" sualine verdiği cevap: "Ebediyen yaşayamazdım, çünkü ebediyen yaşamamalıyız, çünkü ebediyen yaşadığımızı farzetmiş olsak, ebediyen yaşardık, ama ebediyen yaşayamayız. O yüzden ben de ebediyen yaşayamam." Şu sözdeki inceliğe, zarafete ve zekâya dikkat buyrunuz efendim.
Bakınız, bi futbolcu kardeşimiz ne demiş: "Vücudumun başka hiç bir yerinden ciddi bir diz ameliyatı geçirmedim." Bak sen, hani olur ya, insanın burnunda da diz olabilir, ne biliyim ayak parmağında falan...
Vecize olur da, siyasilerden olmaz mı? Bir belediye başkanımızın şu muhteşem sözüne bakar mısınız: "Şehrimizin hiç bir meselesi yoktur. Mesele çıkaranlar asıl bu şehirde yaşayan insanlardır." Yani, şehri farelere terketsek daha temiz ve medeni bir şehir yaparlardı mı demek istiyor köftehor? Allah Allah!
Gençlerimizin meftun oldukları popçulardan da inciler var kitapta. Şu sözü dinleyiniz: "Televizyonda dünyada açlık çeken çocukları gördüğümde ağlamaktan bi hal oluyorum. Yani, ben de onlar gibi bi deri bi kemik olmak isterdim, ama ne biliyim sineklermiş, ölümmüş, amman o şeyleri hiç istemem." Kızımızın açlıktan anladığı, herhalde incelmek için yapılan perhiz.
Ecnebilerin lafları da pek bi hikmet yüklü oluyor. Bakınız eskilerden böyük Fransız devlet adamı (çünkü adamın boyu dalyan gibi idi) DöGol (ama futbolla bi alakası yoktu) ne demiş: "Çin, pek çok Çinli'nin yaşadığı büyük bi memlekettir." Şu böyük ve bi o kadar da sivri zekâya diyecek laf var mı?
Bi futbol antrenörümüz de şöyle demiş: "Bu oyunun yarısı yüzde doksan kafayla ilgilidir." Yani, bu yarısı, öbürünün yüzde doksanı mı oluyor? Yoksa kafanın yüzde doksanı yarılandı mı? Valla ben de karıştırdım!
Meşhur bir film artizimiz pek mühim bi meseleye temas etmiş: "Sigara adamı öldürür. Ölen adamın ise hayatının çok önemli bi kısmı gitmiş demektir." Haaa, demek ki, insan öldüğü zaman ömrü kısalıyormuş.
Evveet, seçmeler bu kadar. Ama kitabın büyük bi eksiği var: Adaşım böyük habercinin her akşam ettiği o nadide laflar yok. O yüzden tez elden kitabın düzeltilmesi lazım!