Aramak

WASHINGTON-KREMLIN HATTINDA S-400 KRIZI

Türkiye bugün, daha yirmi yıl öncesine kadar karşısında tek kelime edemediği Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile diplomatik arenada çetin bir mücadeleye girişmiş durumda. En son ve en somut göstergelerden biri de Rusya ile imzaladığımız S-400 hava savunma sistemleri anlaşması. Rusya ile 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından ekonomik bağlarını iyice güçlendirmesi ve başta Suriye olmak üzere dış siyasette ortak paydada buluşmanın sonucu olan bu anlaşma, halihazırda hava savunma sistemi olmayan Türkiye için büyük önem taşıyor. Batılı ülkeler ise anlaşmayı “Türkiye’nin NATO’dan kopuşu” olarak öne sürüyor. Teslimat yapıldığında Türkiye, S-400 hava savunma sistemine sahip ilk NATO üyesi ülke olacak.

Aynı hava savunma sisteminin Amerikan muadili olan Patriot’lar için Türkiye’yi büyük bir pazar olarak gören ABD’nin bu durumdan rahatsız olmaması elbette düşünülemez. Ankara’nın S-400 tercihinde, ABD ve Avrupa’nın, Türkiye’ye yüksek teknoloji ürünü savunma sistemlerini kısıtlama girişimlerinin de rol oynadığı biliniyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son olarak NATO’daki müttefiklerinin bu tutumunu yüksek sesle eleştiriyor. NATO ülkelerinin Türkiye karşıtı hamleleri, S-400 alımının önüne geçmek bir yana; askerî alanda da iş birliğini hızlandırdı. Hatta Ankara-Moskova ilişkileri, “stratejik ortaklık” derinliği kazandı. Halihazırda Çin’e S-400 sevkiyatı yapan ve S-500’ü deneme aşamasına geçen Rusya’nın, kısa bir süre içinde S-400’leri Türkiye’ye teslim etmesi bekleniyor.

NATO’ya dahil olduğumuz 1952’den bu yana, Türkiye’de gerçekleşen darbelerin tamamının arkasında NATO ve ABD’nin bulunduğu artık su götürmez bir gerçek. Amerika’dan aldığımız Marshall yardımlarıyla başlayan ve NATO üyeliğiyle devam eden söz konusu ilişkinin ülkemize faydadan çok zarar verdiğini de tartışmaya gerek yok. NATO girdabından kurtulmaya, kendi silahlarımızı üretip, komşu ülkelerle yaptığımız anlaşmalarla kendi güvenliğimizi tesis etmeye başladığımız günden bu yana pek çok badire atlattık. Dış politikada da Türkiye’nin önemli hatalarının olduğu muhakkak. Bir yandan 2003’te oldukça kararlı ve programlı bir şekilde bölgeye giren ABD’yi, diğer taraftan da tarihinde belki de ilk kez “sıcak denizlere inme” hedefine bu kadar yaklaşan Rusya’yı karşımıza aldık. Oysa yapmamız gereken, ABD ve Rusya’nın tepkisini çekmeden Suriye’de istikrarın devamının tesisi için gayret göstermekti. Neyse ki Rusya ile aramızı düzelttik, ABD de bizden kolay kolay vazgeçecek durumda değil.

Şimdi masada duran S-400 ve Patriot meselesi, 2023’e doğru ilerlerken ekonomimiz başta olmak üzere pek çok noktada ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilecek. Türkiye S-400 anlaşmasını imzaladı ve kısa süre sonra füze savunma sistemini Rusya’dan teslim alacak. S-400’le en başta İsrail tehdidini bertaraf edeceğiz. Zira, İsrail’in henüz S-400 füze savunma sisteminin zaaflarını çözemediği ve dolayısıyla buna ilişkin çalışmalarının sürdüğü iddia ediliyor. Patriot füze savunma sistemi içinse İsrail adına böyle bir durum söz konusu değil, çünkü Patriot Amerikan-İsrail ortaklığında üretilen bir savunma sistemi.

Türkiye, S-400 füzelerini alıp, Patriot konusunda ABD’yi ikna edebilir, ekonomideki yol haritasını başarıyla uygular ve iç barışı sağlarsa 2023’e emin adımlarla ilerleyerek büyük devlet olmanın pek çok şartını sağlamış olacak. İktidarda bu irade var. Türkiye-Washington-Kremlin hattındaki füze savunma sistemi meselesini sorunsuz bir şekilde çözebilirse, gerek iç politikada gerek ekonomide ve tabii ki dış politikada oldukça ümit veren bir döneme gireceğimizi söyleyebiliriz.

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy