Aramak

Yarını Dünle Kucaklamak

Geçmişin masal ve hayalleri, tarihin ihtişam tabloları, vizyon sahibi insanın ufkunu açan, hayal ve düşüncelerine çeşni katan kaynaklardır. Hareket noktaları ise gerçekçiliktir. Vizyon sahibi insanların gözleri ve düşünceleri kaf dağında gezinse de ayakları yerdedir.
İnsanın köklerini araması, mazisini sorgulaması, geçmişiyle bağ kurmasından doğal ne olabilir? Yahya Kemal: “Ne harabiyim ne harabati Kökü mazide olan âtiyim.” diyerek, geçmiş ile geleceğin sonsuza yolculukta birbirinden kopamayacak iki mefhum arasında bulunduğunu ne güzel ifade eder. Her var oluşun bir mazisi, bir de geleceğinin olması fıtratın ve kainatın yaratılışının bir sırrı değil mi? Bu iki değeri birbirinden nasıl ayırıp koparabiliriz? Geçmiş; “nostalji”, “daüssıla”, zihinlerde bir “yâd-ı cemîl” olarak yaşayan anlar ve anılar zinciri... Geçmişi araştırmak, konuşmak, yazmak, tartışmak, elzem. Elzem ama halin dondurulması, hayal ve hasret duygularıyla hali hazırın hebâ edilmesi maziyi unutmak kadar büyük bir hata değil mi? Geçmişi tartışırken, geleceğe umutla bakabilmek önemlidir. Geçmişin acılarından ve güzelliklerinden ders alabilmektir, önemli olan. Tarih milletlerin hafızasıdır. Tarih geçmiştir. Tarihi unutmak mümkün mü? Hafızasını kaybeden insanlar için ne söylenebilirse, tarihi unutmak, çarpıtmak ve yalanlamak isteyenler için de aynı şeyler söylenebilir. Geçmişi muhteşem tablolarla bezenmiş bir millet, gelecekte o muhteşem hayatı diriltmeyi niçin düşlemesin? Geçmişin güzelliklerini hafife alarak, çoğunu tahrip ettik. Kültürümüzün ve değerlerimizin düşmanları, tarih boyu bizi ayakta tutan hayati öneme sahip dinamiklerimizi yıkma ve millete, millet ruhunu unutturmak için çalıştılar, çalışıyorlar. Kelime dağarcığımız basit, cılız, anlamsız, soysuz bir kaç yüz kelime ile doldu. Destanlarımızı, şarkılarımızı, türkülerimizi anlamıyoruz. Binlerce cilt belgeyi arşivlerimize hapsettik. Bu arşivleri inceleyebilen akademisyenlerin çalışmalarından da halkımız bîhaber. Ruhumuzun temelleri sarsıldı. Kökümüzden koparıldık. Bizi yüzyıllar boyu ayakta tutan hayat dinamiklerimiz, tarih, dil ve dinî telakkilerimiz yozlaştırıldı. Ufuksuz insanların yön verdikleri hayatımız çıkmazlar içinde. Tarihte, dilde, kültürde, sosyal ve ekonomik hayatın tüm sahalarında vizyon sahibi insanlara ihtiyacımız var. Vizyon sahibi insanlar, ülkesi ve milleti adına, ailesi ve şahsı adına güzel, müreffeh, mutlu, kalkınmış bir hayat hayal edebilen, güzel bir geleceğe adım adım yaklaşmanın hesabını yapabilen, bugünün hayalini yarın gerçek kılabilecek idrak ve ruha sahip insanlardır. Vizyon sahibi insan illâ bir nebi, bir rasül, bir mürşid, bir filozof, siyasetçi, ekonomist, edip, şair veya ünvan ve makam sahibi kişi değildir. Bir aile reisi, bir eş, kalbinde insan ve ülke sevgisi taşıyan her fert vizyon sahibi olabilir. Geçmişin masal ve hayalleri, tarihin ihtişam tabloları, vizyon sahibi insanın ufkunu açan, hayal ve düşüncelerine çeşni katan kaynaklardır. Hareket noktaları ise gerçekçiliktir. Vizyon sahibi insanların gözleri ve düşünceleri kaf dağında gezinse de ayakları yerdedir. Kendisi, ailesi, ülkesi ve insanlık için en iyiyi, en güzeli, en mükemmeli arayan, bu uğurda nefsini feda eden insanlar vizyon sahibidir. Bu sebeple gelmiş-geçmiş en büyük vizyon sahibi Hz. Peygamber (A.S.)’dir. O’nun ashabı ve O’nun yolunu takip eden İnsan-ı Kamillerin hayatları, kıssaları ve hayatları, bizlere ufuklar açacak, hız ve güç verecek çok önemli malzemelerdir. Tarihe bakarak “neyimiz eksik?”, “neden olmasın?” gibi soruları çevresine yayan, umut dağıtan, geleceği kurmak için harekete geçen ve geçiren insanlar vizyon sahibidirler. Vizyon sahibi insanlar yerlerinde duramazlar, kendileri için mutlaka bir etkinlik ararlar. Sohbetleşirler, yazarlar, yazışırlar, sosyal müesseseler teşkil ederler. Umut dolu duygu ve düşüncelerini başkalarına ulaştırmanın yollarını ararlar. Ve vizyon bir umutttur. İnsanları heyecanlandırmak, karamsarlıktan kurtarmak, hataları düzeltmek, hayatın acı ve tatlı gerçekleri karşısında güçlü kalmaktır. Bunun için, tarihten, edebiyattan, dinden, kültürümüzün tüm güzelliklerinden anektodlar fıkralar, kıssalar, sözler, beyitleri günümüze taşımak, uyuyan beyinleri uyandırmak, uyuşan ruhlara umut aşılamak, onları geçmişten sevdalarıyla ateşlemek gerekir. Vizyon, hayatı geçmiş ve gelecekle birlikte kucaklamak, bu fani ömrü ebediyyet ummanına taşımaktır.  
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy