Belki o liman hep yitik kalacak... Bir yazar söze şu şekilde başlıyor: “Şimdiye kadar nice meçhullere yelken açtık. Ancak, ne sevdasıyla çöllere düştüğümüz Leyla’yı bulabildik, ne de ayrıldığımız sahillere geri dönebildik.” Gerçekler işte bu kadar da acı olabiliyor. Gerçeklerin acı olması bir yana, acaba kaçımız yanılgılarımızı böylesi açık sözlerle itiraf edebiliyoruz? Hangimizin bir arayışı yok? Yolcu olduğumuz gün gibi aşikâr, fakat yelkenini meçhule açmadığını kaçımız iddia ve ispat edebilir? Ya Leyla? Ya dönülemeyen sahil? Uzun zaman oldu suretine sahte gülücükler konmamış bir yüze rastlamayalı. Ya sahte gülücüklere garipseyerek bakarken, buna mahkum olmanın acısı? Ne yana dönsem, ahlar, vahlar, yürek sızlatan pişmanlıklar... Hepsi bir hatanın eseri olan bu sızlanışların sahiplerine talihli sıfatını versek yanlış mı olur acaba? Neden yanlış olsun ki? Sonuçta “Kabul edilmiş bir yanlışlık, kazanılmış bir zaferdir.” Peki, ya duyarsızlaşmış, kendinden habersiz paslı vicdanlar? Ya onlar ne olacak? Yitirilmiş binlerce değerimiz içinden, en azından bir “Yitik Liman” çıkartmalıyız. Sıyrılmalıyız bu çözülüşten. Hayat vermeliyiz solgun benizlerimize. O liman yitik kalmamalı.