Aramak

Başyazı

İbadetle Gelen Huzur

Yüce Rabbimiz Müberra Kitabımız’da mealen şöyle buyurur: “De ki: Allah’ın ihsanıyla ve rahmetiyle, yalnızca bunlarla ferahlasınlar. Bu onların biriktirip durduklarından daha hayırlıdır.” (Yunus 58)

Cenâb-ı Mevlâmız kendisine yönelen kuluna çok büyük nimetler bahşeder. Onu hem dünyada hem de âhirette mükâfatlandırır. Sâlih amellerin gerçek karşılığının verileceği âlem âhiret olsa da, Rabbi’ne yönelen kul bu dünyada da ibadetin faydasından nasibini alır, bereketine vâsıl olur.

Kur’an-ı Kerim’in okuyan ve amel eden için şifa olacağı (Yunus 57), zikreden kişinin kalbinin tatmin bulup rahatlayacağı (Ra’d 28), namazın kişiyi kötülük ve çirkinliklerden muhafaza edeceği (Ankebut 45), zekât verenin servetinin arınıp temizleneceği (Tevbe 103) gibi müjdeler, ibadetlerin daha dünyada iken kişiyi ne kadar ferahlatacağını, huzura kavuşturacağını bildirilir. 

Yüce Mevlâ’ya yönelen kul derin bir huzur içindedir. İlâhî emirlere itaat etmenin sevinci ile doludur. Dünya ve âhiret hayatı için ümitlidir. Karamsarlıktan, huzursuzluktan uzaktır. Âlemlerin Rabbi’nin emirlerinden uzak kişileri ise dünya hayatının ne kadar sıkacağı, huzursuz edeceği de hem Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiş (En’âm 125), hem de tecrübeyle sabittir.

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hadislerinde imanın insana verdiği huzur, sekinet ve manevi lezzeti tarif eder. Bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Kimde üç şey bulunursa imanın tadını almış olur. Allah ve O’nun Resulü kendisi için başka her şeyden daha sevgili olmak; bir kimseyi sevmek, fakat yalnız Allah için sevmek; küfre dönmekten ateşe atılacakmış gibi hoşlanmamak.” (Buhârî, İman 9)

Müslüman, namaz kılana kadar nefsi ile mücadele halindedir. Onu yenip namazını eda ettiği zaman ise büyük bir huzur bulur. Namazını camide cemaatle kılıp dağılan cemaatin yüzünde bu huzurun izlerini görmek mümkündür. 

İbadetini aksatmayan insan, kişisel ve sosyal hayatında sürekli huzuru elde eder. Çok üzüleceği bir hadise meydana gelse de kısa süre sonra namaz vakti gelecek. Abdestini alacak, camiye gidecek, ilâhî huzura duracak, sonra tesbihatını yapıp ellerini açacak, halini Yüce Rabbi’ne arz edecektir. Âlemlerin Rabbi ile konuşmanın, O’na sığınmanın derin hazzı ve tatmini içini dolduracaktır.

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem namazın kişiyi şeytanın bağlarından kurtardığını, tasallutundan emin kıldığını şöyle açıklamıştır: “Sizden biriniz uyuduğunda şeytan ensenize üç düğüm atar. Her düğüme vurarak ‘üzerine uzun bir gece olsun, yat, uyu’ der, Kişi uyanır ve Allah Teâlâ’yı anarsa bir düğüm çözülür. Abdest alırsa ikinci düğüm, namaz kıldığında bütün düğümler çözülmüş olur. Böylece kul huzurlu ve hoş bir şekilde sabaha erer. Eğer böyle yapmazsa içi kararmış ve tembel bir halde sabaha erer.” (Buhârî, Teheccüd 12)

Bu huzur halini oruçta da görmek mümkündür. Oruçlu kişinin elde edeceği sevinci Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle tarif eder: “Oruçlu için iki ferahlık vardır. İftar ettiği zaman ve bir de Rabbi ile karşılaşacağı an orucu sebebi ile ferahlar.” (Buhârî, Savm 9) İftar vakti Müslümanın içini dolduran bu huzur hali yemeye ve içmeye kavuşmanın değil, manevi bir hazza erişmenin huzurudur.

Takvanın insanı ulaştıracağı mükâfat ise işlerinde çıkış yollarının ihsan edilmesi (Talâk 2), ummadığı yerlerden rızıklanması ve Allah Teâlâ’nın her işte ona yeteceği (Talâk 3) itimat ve tatminin elde etmesi olacaktır.

Mekke-i Mükerreme’de ve Medine-i Münevvere’de milyonlarca Müslümanın yüzünde belirgin bir huzur ve mutluluk görülür. Milyonlarca insan içinde yüzü asık, morali bozuk, keyfi kaçık bir kişi bile görmek mümkün değildir. Hatta kutsal beldelerin sokaklarında, çarşısında gezinenler bile bu huzuru hisseder. Kutlu yolculuğu nihayete erip evine dönen herkes oranın manevi iklimini, yaşadığı hazzı bir ömür boyu unutamaz.

Başta Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin, peygamberlerin, sahabilerin, Allah dostlarının, büyük zâtların kabirlerini ziyaret eden kişiler de orada derin bir huzur bulur. Buraların manevi havası insanı teskin eder. Hatta büyük zâtların bir zaman ikâmet edip ayrıldıkları makamlarında bile bunu hissetmek mümkündür.

Allah dostlarının beldeleri ziyaret edenler de huzur içindedir. Orada zaman adeta ibadet üzere akmakta, saatler namaz için birbirini kovalamakta, bir namaz bittiğinde diğeri için hazırlık başlamaktadır. İbadet, zikir, hizmet, dostlar ile hoş sohbet, birbirini tanımayan insanların aralarındaki muhabbet bu huzurun habercisidir. Bu manevi haz onların yüzlerine, dillerine, tavır ve hareketlerine yansır.

Emr-i ilâhîye kulak vermenin, imanın gereklerini yerine getirmenin, iyi kullardan olmanın neticesi olarak “müminleri müjdele” (Tevbe 103), “muhsinleri/iyilik sahiplerini müjdele” (Hac 37), “alçak gönüllüleri müjdele” (Hac 34), “sabredenleri müjdele” (Bakara 155) mealindeki ayetler, Âlemlerin Rabbi’ne kulluk yapanların büyük mükâfatlara erişeceklerini haber verir. Hayatı bu müjdelerin ümidiyle yaşayan müminler daralmayacak, bunalmayacak, tam aksine tarifi mümkün olmayan manevi bir hazla hayatı karşılayacaktır.

Mevlâmız bizleri emirlerini ifa ederek ilâhî müjdelere, manevi huzura kavuşanlardan eylesin.

Tevfik ve inayeti ile. 

Hâdimü’l-Müslimîn Şeyh Seyyid Abdülbaki El-Hüseynî kuddise sırruhû hazretlerinin ahirete irtihali hepimizi büyük bir üzüntüye sevk etti. Sevenleri vefat haberini duyar duymaz cenazesine iştirak için Menzil Köyü’ne akın etti. Yaşlı, hasta ve çocukların izdihama maruz kalmaması, rahatsızlık yaşamaması için ziyaretlerini tehir etmelerini rica ettik. Bu sebeple cenazeye katılanlardan çok daha fazla kişi ona dualar etti, Kur’an okuyup sevabını bağışladı.

Bu kadar büyük sevgi ve teveccühe mazhar olması Mevlâ Teâlâ katında onun kıymetinin ne kadar büyük olduğunu gösterir. Zira bir hadis-i şerifte buyurulduğu üzere “Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrâil’e şöyle nida eder: ‘Allah filancayı seviyor, onu sen de sev.’ Cebrâil de onu sever, sonra gök halkına; ‘Allah filanı gerçekten seviyor, onu siz de sevin’ diye nida eder. Gök ehli de o kimseyi sever. Sonra yeryüzündekilerin gönlünde de o kimseye karşı bir sevgi uyanır.” (Buhârî, Edeb 41) Müminlerin Allah Teâlâ’nın dostlarına sevgisi buradan gelir.

Şeyh Seyyid Abdülbaki El-Hüseynî hazretleri bütün ömrünü İslâm’a, Kur’an’a, ilme, insanlığa hizmete adamıştı. Mahzun gönüller onun dergâhında Allah Teâlâ’nın izni ile huzur bulmuş, aradığını bulamayanlar vuslata, dertli olanlar selamete kavuşmuş, insanlar maddi manevi doyurulmuştur.. Tasavvuf yolunun insana verdiği değer, insanlığa sunduğu hizmet, her asırda olduğu gibi günümüzde de Menzil Köyü’nde vücut bulmuştur. İnşallah bu muhabbet, hürmet ve hizmet ilelebet devam edecektir.

Onun ailesi olarak cenazesine iştirak eden, vefat haberini alır almaz üzüntüye garkolan, meşguliyet ve mazereti sebebi ile katılamayan, dua eden, rahmet dileyen, acımıza ortak olan bütün kardeşlerimizin taziyesini kabul ediyor, biz de onların geçmişlerine rahmet niyaz ediyoruz. Cenâb-ı Mevlâ büyüklerin yolunu kaim, hizmetlerini daim, bizi de şefaatlerine nail eylesin. 


Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy