Aramak

Hadis

İlim ve irfan ehli ve onların bulundukları meclisler, ebediyet yolculuğunda paha biçilemeyecek nimetlerdir. İlâhî lütuflardan nasipleri olanlar böyle kişilerle münasebeti önceler, sohbetlerine katılır, hürmet ve saygı gösterirler.

Ebû Vâkıd el-Hâris b. Avf el-Leysî radıyallahu anhudan rivayet edilen bir hadis-i şerif şöyledir:

“Bir defasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescidde oturmuş, insanlar da halka halinde huzurunda idiler. Bir ara üç kişi çıkageldi. İkisi Resûlullah'a doğru yöneldi, diğeri gitti. O ikisi kısa süreliğine Resûlullah’ın huzurunda ayakta durdu, sonra birisi halkada bir boşluk gördü ve oraya oturdu. Diğeri cemaatin arkasında bir yere oturdu. Ötekisi ise hiç durmadı, çekip gitti. Sohbeti bitirince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdular: 

Size bu üç kişi hakkında haber vereyim mi? Onlardan biri Allah Teâlâ’ya sığındı, Allah da onu himayesine aldı. Diğeri hayâ etti, Allah da onun hayâsına karşılık verdi (ihsanda bulundu). Öteki ise yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi.” 

Hadise, Mescid-i Nebevî’de Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ashabına sohbet ettiği bir esnada gerçekleşmiştir. Anlaşılan, sonradan gelen üç kişi, ayrı ayrı veya birlikte olabilir, yoldan geçerken mescide uğramış ve Hz. Peygamber aleyhisselâtu vesselâmın ashabına sohbet ettiğini görmüşler. Gelenlerden ikisi bu önemli anı fırsat bilip istifade etmek için meclise dâhil olmuş, diğeri ise nefsine uyup bu önemli anı değerlendirememiştir.

O'nun meclisi

Ashab-ı Kiram’ın fazileti, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme bağlılıklarından ve O'na olan muhabbetlerinden kaynaklanmaktadır. O'nu her şeyden çok seviyor, uğruna canları ve mallarıyla fedakârlık yapıyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hal ve davranışları onlar için hayat rehberiydi ve aldıkları nefes kadar hayatî bir öneme sahipti. O'na ilâhî rahmetin vesilesi, dünya ve âhiret saadetinin kaynağı gözüyle bakıyorlardı. Bulunduğu her ortam, yaptığı her iş, sarfettiği her söz onlar için paha biçilmez hazineydi. Camide, evde, yolda, pazarda, seferde her nerede olursa olsun, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin etrafında kümeleniyor, sohbetinden feyizleniyorlardı.

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de onların bu hassasiyetini biliyor, bu olayda olduğu gibi huzurunda cereyan eden her hadiseyi değerlendiriyor, bu vesileyle ashabını iman, teslimiyet ve âhlak yönünden sabırla ilmek ilmek işleyerek gelecek nesillerin kılavuzlarını, yıldızlarını hazırlıyordu.

Hadis-i şerif o anlardan birini anlatıyor bize. Ashab-ı Kiram, Mescid-i Nebevî’de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin huzurunda halka olmuş, sohbetini dinlemektedir. O esnada üç kişi mescide uğrar, her birinin de meclise katılmada tavırları farklı olur. İkisi meclise dâhil olur, üçüncü kişi ise gerisin geri döner. Bu durum meclise katılanların dikkatini çeker ki hadis olarak kayıtlara girmiştir. 

Ümmete mesajlar

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, sohbetin sonunda bu üç kişi üzerinden sahabilerine ve onların aracılığı ile ümmetine çok ince ve önemli mesajlar verir. Sözleri teşvik ve uyarı mahiyetindedir. İlim, irfan ve zikrullahtan ibaret olan meclisine katılmanın faziletini, meclise hürmetin ve adabına riayetin kişiye neler kazandırdığını, ihmalinde ise nelerden mahrum kalacağını hatırlatır.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ifadesine göre mescide gelen üç kişiden ikisi bu önemli anı doğru değerlendirmiş, meclise dâhil olmuş, niyet ve davranışları sayesinde ilâhî mükâfata nail olmuşlardır. Üçüncü kişi ise nefsine uyup bu önemli fırsatı kaçırmış, Allah Resûlü'nü ve girmiş bulunduğu meclisi önemsemediğini dışa vuran bir üslûpsuzlukla oturmadan çıkıp gittiği için de Allah’ın rahmetinden mahrum kalmıştır.

Meclise katılan iki kişi kazanmıştı. İkisi de samimi ve saygılı idi. İlki mecliste yer bulup ilâhî feyizden istifade etmeyi diledi. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ifadesiyle “Allah’a sığındı, Allah da onu himayesine aldı.” Yani kabul buyurup ona bu mübarek mecliste sığacağı bir yer nasip etti. Böylece o hem meclisin bereketiyle hem de ilâhî mükâfatla nasiplendi.

Diğeri hayâ ehlinden idi; sohbetin akışını, meclisin düzenini bozmamak, birilerini rahatsız etmemek için yahut Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin sohbetini kesmemek için sessizce olduğu yere, yani arkaya oturdu. Onun bu davranışı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hoşuna gitti. Efendimiz'in ifadesiyle “Hayâ etti, Allah da ondan hayâ etti.” Yani Cenâb-ı Allah bu kulunu utandırmadı, meclisin feyzinden mahrum etmedi. 

Ötekine gelince: O kaybedenlerdendi. Meclisin kıymetini bilememiş ve yanlış tavır takınmıştı. Mazereti olmadığı halde nefsine uyup oradan ayrıldı. Allah Resûlü’nün sohbetini hafife aldı, meclisinin faziletini umursamadı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ifadesiyle “Yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi.” Meclisin bereketi bir yana, bu tavrı yüzünden ilâhî rahmetten de mahrum oldu.

Kâdı İyaz rahmetullahi aleyh hadis-i şerifin şerhinde şöyle demiştir: 

"Bir kimse mazereti olmadığı halde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemden yüz çevirirse mümin değildir. Bu, kasıtlı ve O'nu ciddiye almama tavrıdır. Bu kimse Allah'ın affından ve rahmetinden uzaklaşır, iyilikleri kabul edilmez, günahları da affedilmez. Eğer bu zât mümin ve dünyevî bir ihtiyaç yahut zaruri bir iş mazeretiyle oradan ayrıldı ise durum değişir." 

Nasip ve nasipsizlik

Bu husus, doğrudan Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ve onun meclisi ile ilgili bir hüküm ise de, dolaylı olarak O'nun izinden giden, Hak ve hakikati temsil eden ilim ve irfan ehli ve onların sohbet meclisleriyle de ilgilidir. Hadis-i şerif dolaylı olarak ilim ve zikir meclislerinin faziletine ve bu meclislere katılmayı teşvik etmektedir.

İnsan değer verdiği şeyi önceler. Bu bakımdan hadis-i şerif, hayatın merkezine kimin ve neyin koyulması gerektiğine de işaret etmektedir. 

Müslüman maddeden çok mana ile beslenir; iman başta olmak üzere manevi rızık onun için önceliklidir. Allah Teâlâ’yı hatırlatan, O’na yaklaştıran sohbet ve meclisler onun beslendiği kaynaklardır. İnancı, ibadeti ve maneviyatı buralarda zenginleşir. Gönül dünyası ve azaları bu sayede sükûnet bulur. Şüphesiz, Allah Teâlâ’nın zikredildiği, dünya ve âhiret hayatının inceliklerinin hatırlatıldığı her ortam mümin için hazine değerindedir. İlim ve irfan ehli ve onların bulundukları meclisler, ebediyet yolculuğunda paha biçilemeyecek nimetlerdir. İlâhî lütuflardan nasipleri olanlar böyle kişilerle münasebeti önceler, sohbetlerine katılır, hürmet ve saygı gösterirler.

Meclisin edepleri

Hadis-i şerif, ilim ve zikir meclislerine hürmetin ve buralardan istifade etmenin şartlarına da değinmektedir. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem bu meclislere katılmayı "Allah’ın evine sığınmak" olarak tarif etmiştir. Bu meclislerden faydalanmanın en başta gelen şartı iyi niyet ve edeptir. Hadis-i şerif, bu meclislere ihlâsla katılıp, edep ve nezâket kurallarına riayet edildiği takdirde maddi ve manevi istifadenin tam olacağını haber verir.

İltifat edene iltifat, hürmet eden hürmet edilir. Bu meclislerde edebe riayet, meclisin büyüğüne hürmet ve cemaate hizmet dindendir. Hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem “Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir” buyurmuşlardır. (Tirmizî, 1920) 

Büyükler, yani ilim, irfan ve hikmet sahibi kimseler neyi, nasıl ve ne zaman söyleyeceğini bilen takva ve zikir ehli kimselerdir. Onların bulundukları meclislerde hikmet ve sükûnet hâsıl olur. Bu hal orada bulunanlara da sirâyet eder. Yine bir hadis-i şerifte Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zikir ehli sâlih kimseleri ve onların meclislerine katılanları kastederek buyurdular ki: “Onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla aynı meclisi paylaşanlar (dostluk kuranlar) asla şakî (rahmetten mahrum) olmazlar.” 

Hadis-i şerif, ilim ve zikir meclislerine gelenin münasip bulduğu yere oturmasını, sohbetin (veya zikrin) akışına dikkat kesilmesinin daha öncelikli olduğunu bildirmekte, sonradan gelenler için meclise ara verilmemesinin daha uygun olduğunu işaret etmektedir.

Halkada yer olmadığını görüp, kimseyi rahatsız etmeden arkada bir yere oturan sahabînin bu mütevazı halini beğenen Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, onun bu tavrını “hayâ” olarak ve iltifat ederek değerlendirdi. Mazereti olmadığı halde bu tür meclislerden uzak kalanların veya katılmayıp karşı tavır takınanların zararlı çıkacaklarını da açıkça bildirmiş oldu.

Ayrıca meclistekileri rahatsız etmek, önlerde veya belli bir yere oturmak için kaba davranmak, böylece meclisin manevi havasını bozmak büyük yanlıştır. Meclisin hürmetine saygısızlıktır.

Rivayet edildiğine göre Hz. Muaviye radıyallahu anhu bir gün mescidde halka halinde oturan bir topluluğa yanaştı ve onlara:

– Burada niçin oturdunuz, diye sordu. Onlar: 

– Oturduk, Allah’ı zikrediyoruz, dediler. Hz. Muaviye radıyallahu anhu:

– Allah için söyleyin, gerçekten bunun için mi toplandınız, dedi. Onlar: 

– Evet, sadece bunun için toplandık, dediler. Bunun üzerine dedi ki: 

– Ben size inanmadığım için yemin ettirmiş değilim. Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet edeni yok. Bir defasında O, ashabından halka kurmuş oturan bir gruba yaklaştı ve onlara:

– Burada niçin oturdunuz, dedi. Onlar;

– Oturduk, Allah’ı zikrediyoruz. Bizi hidayete erdirip lütfettiği için O’na hamd ediyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:

– Allah için söyleyin, gerçekten burada bunun için mi oturdunuz, diye sordu. Onlar:

– Vallahi sadece bunun için oturduk, dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:

– Size inanmadığım için yemin ettirmiş değilim. Cebrâil aleyhisselâm bana geldi ve Allah Teâlâ’nın sizinle meleklere övündüğünü haber verdi, buyurdu. 

Hadis-i şeriften anladığımız bir husus da ilim meclislerinde, zikir halkalarında safların sık ve düzgün tutulmasıdır. İlâhî huzurda olmanın bilinciyle samimi bir kalple, sakin ve edeple oturmak bu meclislerin feyzinden âzâmi istifadenin sebeplerindendir.

Özetle:

• İlim ve zikir meclislerine katılmak ilâhî lütuf ve mükâfat sebebidir. Kasıtlı olarak bu meclislerden yüz çevirenler ilâhî rahmetten mahrum kalır.

• İlim ve zikir meclislerine katılanlar Cenâb-ı Allah’ın himayesindedir. Edep ve hayâ halini muhafaza ettiği takdirde meclisin feyz ve bereketinden azami derecede istifade eder. 

• İlim ve zikir meclislerinde halka halinde oturmak, boşlukları doldurmak müstehaptır. 

• Güzel ahlâk ve fazilet sahibi kimseleri övmek müstehaptır.

• Böyle bir meclise gelenler, namazda olduğu gibi öncelikle boş yerleri doldurmalıdır. Oturanları rahatsız edeceğini anlayıp arkalardaki bir yere geçip oturan kimsenin davranışı edebe uygundur.



Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy