“Deniz dalgasının üzerine kim bina yapmak ister? İşte dünyanız böyledir; onu süresiz kalacağınız yer edinmeyin.”
Hz. İsa aleyhisselâm
“Kim dininde seninle yarışırsa sen de onunla yarış. Kim dünyan için seninle yarışırsa dünyayı onun gölüne atıver (bırak, onun olsun).”
Hasan-ı Basrî rahmetullahi aleyh
Güzel Ahlâkın Neticesi
Büyük âlim ve velilerden İmam Gazâlî kuddise sırruhû şöyle demiştir:
“Güzel ahlâkın neticesinin kaynaşmak ve soğukluğu gidermek olduğu malumdur. Sevgi ne kadar güzel ve hoş olursa, meyvesi de o derece güzel ve tatlı olur. Nasıl böyle olmasın ki? Allah için kaynaşmanın bizzat kendisi övülmüştür. Özellikle iki kişiyi birbirine bağlayan bağ takvâ, din ve Allah sevgisi olunca bu son derece övülmeye layık bir durumdur. Bu konudaki ayet, hadis ve haberler onun faziletini anlatmaya yeterlidir ve anlayanı ikna etmeye yeter.
Allah Teâlâ, insanlara ihsan ettiği birbiriyle kaynaşma nimetinin büyüklüğünü açıklamak için şöyle buyurmuştur: “Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını kaynaştırdı.” (Enfâl 63)
İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn
Tevbenin Ardından
Büyük velilerden Ebû Tâlib el-Mekkî kuddise sırruhû şöyle demiştir:
“Günahın peşinden yapılan tevbenin hatalara kefâret olması umulur. Tevbenin tamamlanması için yapılabilecek en güzel ameller sekiz tanedir. Bunların dördü azaların, dördü de kalbin amelleridir. Azaların amelleri şunlardır:
• İki rekât tevbe namazı kılmak,
• Yetmiş defa istiğfar etmek,
• Yüz defa “Sübhânallahi’l-azîm ve bi-hamdihî” demek,
• Sadaka verip bir gün oruç tutmak.
Kalple yapılacak ameller ise şunlardır:
• Günahtan tevbe edilmesi gerektiğine bütün kalbinle inanmak,
• Günahtan tamamen kurtulmayı sevmek ve istemek,
• Günahın cezasından korkmak,
• Günahın affedileceğini ümit etmek.”
Ebû Tâlib el-Mekkî, Kalplerin Azığı
Zikir ve Ölüm
Kâdirî tarikatının piri Abdülkâdir Geylânî kuddise sırruhû şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ’yı zikreden kimse ebedî olarak diridir; bir hayattan diğer bir hayata geçer. Kısa bir zaman dışında onun için ölüm yoktur. Zikir kalbe yerleştiğinde, diliyle zikretmese de kulun Allah Teâlâ’yı zikri daimî olur. Kul Allah’ı zikretmeye devam ettiği müddetçe de O’nun emirlerine uyması ve O’nun takdirinden razı olma hali süreklilik kazanır.”
Abdülkâdir Geylânî, Fethu’r-Rabbânî
Servetin Muhafazası
Hz. İsa aleyhisselâm demiştir ki:
“Dünyayı Rab (tâbi olduğunuz şey) edinmeyin, yoksa dünya da sizi köle edinir. Servetinizi onu zâyi etmeyecek kimsenin yanında (Allah katında) biriktirin. Şüphesiz, dünya hazinesine sahip olan kimse ona bir bela gelmesinden korkar. Hazinesine Allah’ın sahip olduğu kimse ise ona bir zarar gelmesinden korkmaz.”
İbn Ebi’d-Dünyâ, Zemmü’d-Dünyâ
Allah Teâlâ’nın Birinci Hakkı
Ebû Tâlib el-Mekkî kuddise sırruhû şöyle der:
“Allah Teâlâ’nın kul üzerindeki ilk hakkı, O’nun nimetiyle O’na isyan etmemesidir. Aksi halde isyanı nankörlüğe dönüşür. Kulun bütün azaları ve malı Allah’ın birer nimetidir. Çünkü insanın hayatını devam ettirmesi azaları ile mümkün olmakta, azalar hareket sayesinde çalışmakta, hareket ise afiyet içinde faydasını ve tesirini gösterebilmektedir. Kul bu nimet ile Rabbi’ne isyan edince nimetin vazifesini değiştirmiş ve nankörlük yapmış olur.”
Ebû Tâlib el-Mekkî, Kalplerin Azığı
Hakiki Dost Kim?
İmam Gazâlî kuddise sırruhû şöyle nakleder:
Öncekilerin haberlerinde rivayet edildiğine göre Allah Teâlâ, Hz. Musâ aleyhisselâma şöyle vahyetmiştir:
“Ey İmran’ın oğlu! Uyanık ol, kendine gerçek dost seç. Dost ve arkadaş edindiğin bir kimse benim hoşnut olacağım şeylerde sana yardımcı olmuyorsa, bil ki o senin için bir düşmandır.”
İmam Gazali, İhyâu Ulûmi’d-Dîn
İki Korku Arasında
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Mümin iki korku arasındadır. Biri geçen zamanı içindir; onda Allah Teâlâ’nın kendisine ne yapacağını bilmez. Diğeri kalan zamanı içindir; Allah Teâlâ’nın onda neye hükmettiğini bilmez. Öyleyse kul, nefsinden nefsi için, dünyasından ahireti için, hayatından ölümü için, gençliğinden ihtiyarlığı için azık hazırlasın. Şüphesiz dünya sizin için yaratıldı, siz ise âhiret için yaratıldınız. Canımı kudretiyle bu tende tutan Allah’a yemin ederim ki, ölümden sonra kulun affedilmesini sağlayacak bir amel yapma imkânı yoktur. Dünyadan sonra cennetten veya cehennemden başka bir yurt da yoktur.”
Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 10581
En Büyük Dert
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Kim sabahladığında en büyük derdi dünya olursa, Allah’tan (yakınlık ve muhabbet adına) bir şey elde edemez. Allah onun kalbine dört hal yerleştirir. Bunlar; hiç bitmeyen bir üzüntü, asla boş kalmayacağı bir meşguliyet, hiç kurtulamayacağı bir fakirlik, sonu gelmeyen bir emel.”
Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, nr. 5818
Hangi Amel Kim İçin?
Rivayet edildiğine göre Allah Teâlâ Hz. Musâ aleyhisselâma;
– Ey Musâ, hiç benim için amel ettin mi, diye vahyetti. Hz. Musâ aleyhisselâm;
– Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka ve zekât verdim, dedi. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
– Namaz senin için imanına bir delil, oruç senin için bir kalkan, sadaka bir mahşerde gölge, zikir ise nurdur. Benim için hangi ameli yaptın?
Hz. Musâ aleyhisselâm;
– Rabbim, bana senin için olan ameli göster, deyince Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
– Ey Musâ, sadece benim rızam için birini dost edindin mi ve sadece benim için birine düşman oldun mu?
Böylece Hz. Musâ aleyhisselâm, sadece Allah için yapılan amelin O’nun için sevmek ve O’nun için kızmak olduğunu anladı.
Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliya