Tedbir alma, sakınma yeri dünyadır. Âhiret ise dünya hayatına göre şekillenir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan dört yüzden fazla ayette, âhiret gününün halleri ve ne kadar çetin bir gün olduğu hatırlatılır.
Dünya hayatının ölümle son bulmasını takdir eden Yüce Mevlâ, böylelikle bütün insanları sonsuz âhiret hayatına diriltmektedir. Yani ölümle biten sadece dünya hayatıdır. Başlayan ise asıl hayat olan âhiret hayatıdır. Lâkin insanların çoğu bu gerçeği kavrayamamakta, asıl olan dünya hayatıymış gibi davranmakta. Bu yüzden olsa gerek Kur’an-ı Kerim’de defaatle dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğu, daha hayırlı ve gerçek olanın ise âhiret hayatı olduğu hatırlatılmaktadır. Bu muhtevadaki ayet-i kerimelerin bazılarının meali şöyle:
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için şüphesiz ki âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” (En‘âm 32)
“Bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Âhiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût 64)
“Bilin ki dünya hayatı, bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlatta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki, bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın sararmış, ardından da çerçöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve rızası vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.” (Hadîd 20)
Kur’an-ı Kerim insanlığa, dünya ve âhiret saadetini elde etmenin reçetesini sunar. Hatta bununla kalmaz, reçetedeki ilaçların nasıl kullanılacağını, insanlar arasından seçilen peygamberlerin örnekliğiyle gösterir. Bu manada dünya ve âhiret saadetini elde etmek, Allah Teâlâ’nın emirlerini tebliğ eden, nezih ve örnek bir hayat yaşayan peygamberlere tâbi olmakla mümkündür. Çünkü onlar tebliğ vazifelerinin bir gereği olarak insanları hak ve hakikate, Cenâb-ı Hakk’ın razı olduğu amellere davet etmekte, âhiret azabına vesile olacak davranışlardan sakındırmaktadır.
Âhiret gününün halleri
Tedbir alma, sakınma yeri dünyadır. Âhiret ise dünya hayatına göre şekillenir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan dört yüzden fazla ayette, âhiret gününün halleri ve ne kadar çetin bir gün olduğu hatırlatılır. Bu hatırlatmalar, insanların önceden tedbir alıp o gününün sıkıntılarına düşmemeleri içindir. Âhiret gününün ahvaliyle ilgili olarak ayet-i kerimelerde bahsedilen hususların bir kısmını şöyle sıralamak mümkündür:
O âhiret günü ki;
• Hükümranlığın sadece Allah Teâlâ’ya ait olduğu gündür. (Furkan 26; Hac 56; Mümin 165)
• Gerçekleşeceği hususunda şüphe olmayan gündür. (Âl-i İmrân 9, 25; Şûrâ 7; Câsiye 26)
• Geri çevrilmesi mümkün olmayan gündür. (Rûm 43; Şûrâ 47)
• Bütün insanların bir araya toplanacağı gündür. (Hûd 103)
• Hesabın görüleceği (İbrahim 41); amellerin tartılacağı (A‘râf 8); işin bitirileceği pişmanlık günüdür. (Meryem 39)
• İnsanların, Âlemlerin Rabbi’nin huzurunda duracakları gündür. (Mutaffifîn 6)
• Herkesin yaptığı iyiliği ve kötülüğü hazır bulacağı (Âl-i İmrân 30); kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı gündür. (Bakara 281; Mümin 17; Yâsîn 54)
• Âhiret gününü unutup ayetleri inkâr edenlerin unutulacağı gündür. (A‘râf 51; Tâhâ 126; Secde 14; Câsiye 34)
• İzin verilmeden kimsenin konuşamayacağı (Hûd 105); ağızların mühürlenip ellerin konuşacağı, ayakların da şahitlik edeceği gündür. (Nûr 24; Yâsîn 65)
• Gözlerin dehşetle bakacağı gündür. (İbrahim 42)
• Bütün insanların kendi önderleriyle çağrılacakları gündür. (İsrâ 71)
• Suçluların suya koşan develer gibi cehenneme sevk edilecekleri gündür. (Meryem 86)
• Rahman’ın razı olup izin verdiklerinden başkasının şefaatinin fayda vermeyeceği gündür. (Tâhâ 109)
• Zalimlerin, ellerini ısırıp ‘keşke ben de peygamberlerle aynı yolu tutsaydım’ diyecekleri (Furkân 27); mazeretlerinin fayda etmeyeceği gündür. (Rûm 57; Mümin 52)
• Mal ve evladın fayda vermeyeceği (Şuarâ 88); kişinin kardeşinden, anne babasından ve çocuğundan kaçacağı gündür. (Lokman 33; Abese 34)
• Dostun dosta faydasının olmadığı (Duhan 41; İnfitâr 19); müttakilerden başka herkesin birbirine düşman kesileceği gündür. (Zuhruf 67)
• Bazı yüzlerin aydınlanıp bazı yüzlerin kararacağı gündür. (Âl-i İmrân 106; Kıyâmet 22, 23; Abese 38, 39; Gâşiye 2, 8)
• İnkârcıların, ‘keşke bugün toprak olsaydım’ diyecekleri gündür. (Nebe 40)
• Bütün sırların ortaya döküleceği gündür. (Târık 9)
• Kişinin bütün nimetlerden hesaba çekileceği gündür. (Tekâsür 8)
Müminlerin durumu
Bu ikazlar, adeta anne babanın evladına ikazı gibidir. Onların evladını bir zarar görmemesi için sıkı sıkıya tembihledikleri gibi Âlemlerin Rabbi olan Cenâb-ı Mevlâ da kullarını uyarmaktadır. Bu ikazlar şüphesiz Rabbimiz’in sonsuz rahmetinin bir tezahürüdür. Bu uyarılara kulak verip itaat üzere yaşayan müminlerin âhiret gününün sıkıntılarından emin olacaklarına dair müjdeler ise şöyledir:
• Âhiret günü, sâdıklara sadakatlerinin fayda sağlayacağı gündür. (Mâide 119)
• Âhiret günü, iyilik (iman, sâlih amel) üzere olanların korkudan emin oldukları gündür. (Neml 89)
• Âhiret günü, iman edenler için korku ve hüznün olmayacağı gündür. (Zuhruf 68)
Dünyanın da âhiretin de bütün mevcudatın da sahibi Yüce Mevlâ’dır. Hüküm O’na aittir. Hem ebedi felakete, hem de ebedi saadete götüren yollar bellidir. İnsanoğlu iki yol kavşağında tercihini yapabilecek kabiliyetle donatılmıştır. Dileyen inkâr ve isyan yolunu, dileyen iman ve itaat yolunu tercih eder. İnsanlığa ebedi saadetin yollarını tarif eden Resûl-i Ekrem Efendimizin duasıyla Rabbimiz’e yöneliyoruz:
“Allahım! Bütün işlerimin başı olan dinim konusunda hataya düşmekten beni koru. Dünyadaki işlerimde beni muhafaza eyle. Sonunda varacağım âhiretimi kazanmama yardım et. Hayatım boyunca daha çok hayır yapmama imkân ver. Her türlü kötülükten kurtulmamı sağlayacak bir ölüm nasip et!” (Müslim, Zikir 71)