Aramak

Saâdet Asrı'ndan

Zeyd b. Hârise radıyallahu anhu hicretten kırk sekiz yıl önce doğdu. Küçük yaşta bir grup yağmacı tarafından kaçırılmış, Ukaz panayırında esir olarak Hz. Hatice validemizin yeğeni Hakîm’e satılmıştır. Hakîm onu Hatice validemize, o da Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme hediye etmiştir. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem Zeyd b. Hârise’ye köle gibi değil oğlu gibi davranmıştır. Bu yüzden Mekke’de “Muhammed’in evlatlığı” diye anılmıştır.

Hz. Zeyd radıyallahu anhu Kur’an-ı Kerim’de adı geçen tek sahabidir. Hz. Peygamber’den hiç ayrılmayan Zeyd, O’nun risâletini ilk tasdik edenlerdendir. Hatta bazı kaynaklara göre erkeklerden ilk Müslüman olan kişidir. 

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İslâm’a davet etmek için Tâif’te halk tarafından taşlanınca Hz. Zeyd vücudunu taşlara siper etmiştir. Onun bereketli hayatından birkaç kesit sunuyoruz.

Zeyd b. Hârise
Radıyallahu Anhu

En Hayırlı Tercih

Bir hac mevsiminde, Zeyd b. Hârise’nin akrabalarından bazıları yurtlarından kalkıp Mekke’ye geldiler. Mekke’de dolaşırlarken Hz. Zeyd ile karşılaştılar. Birbirlerini hemen tanıdılar. Hz. Zeyd anne ve babasının durumunu sordu, kendi durumunu anlattı. Konuşup hasret giderdikten sonra akrabalarını memleketlerine uğurladı.

Evlerine geri dönen Zeyd b. Hârise’nin akrabaları durumu Hz. Zeyd’in öz babası Hârise’ye bildirdi. Hârise, bedelini ödeyip oğlunu hürriyetine kavuşturmak için yeterli miktarda parayla, yanında kardeşi, Mekke’ye gitti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yanına gelip şöyle dedi:

– Ey Muttalib’in torunu! Siz burada Allah’ın evine komşusunuz. Açları doyurur, muhtaçlara el uzatır, sığınanlara kapınızı açarsınız. Buraya senin himaye ve hizmetindeki oğlumuz Zeyd’i almaya geldik. Yanımızda yeteri kadar para da getirdik. Bize bir iyilik yap, ne kadar istiyorsan verelim. Sen de oğlumuzu bize geri ver.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem;

– Bahsettiğiniz çocuk kim? diye sordu. Hârise;

– Hizmetinizdeki Zeyd, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber; 

– Ben sizin teklifinizden daha hayırlı bir şey teklif edeyim. İster misiniz, buyurdu; Zeyd’i buraya çağıralım. Kararı ona bırakalım. Tercihini o yapsın. Eğer sizinle dönmek isterse ben izin veriyorum. Getirdiğiniz para da sizde kalır. Fakat yanımda kalmak isterse gitmesini söylemeyeceğim. 

– Vallahi insaflı davrandın. Öyle yapalım, dedi Hârise.

Bu konuşma üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Zeyd b. Hârise’yi yanına çağırdı. Ona sordu:

– Bu iki adamı tanıyor musun? 

– Evet, ey Allah’ın Resûlü! Bu babam Hârise b. Şurâhil, bu da amcam Ka’b’tır.

– Zeyd, ben seni özgür bıraktım. Dilersen onlarla beraber akrabalarının arasına dönersin, dilersen de benim yanımda kalmaya devam edersin.

Zeyd b. Hârise radıyallahu anhu bir an bile tereddüt etmeden şöyle dedi: 

– Ben senin yanında kalacağım ey Allah’ın Resûlü! Vallahi yanında öyle güzellikler gördüm ki artık ayrılamam. 

Aldığı bu cevaba çok sevinen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Zeyd’in elinden tutarak Kâbe’nin yanına, insanların toplanıp oturdukları yere geldi. Zeyd’in elini tutarak yüksek sesle şöyle dedi:

– Beni dinleyin! Herkes şahit olsun, bu gördüğünüz çocuk, Zeyd artık benim evlatlığımdır. O bana vâris, ben ona vârisim.

Evlatlarının çok sevildiğini ve iyi bakıldığını gören Zeyd’in babası ve amcası gönülleri ferah bir şekilde memleketlerine döndüler.

O’nun Tarafından Özlenmek

Hz. Zeyd, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ailesine tercih etmişti. O da onu kendi ailesine katmış, sevgisine karşılık vermişti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Zeyd’i o kadar çok seviyordu ki, ondan ayrı kalınca özlüyor, ona kavuşunca seviniyordu. 

Hz. Âişe radıyallahu anhâ validemiz anlatıyor: 

“Bir gün Zeyd bir iş için Medine dışına gitmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o sırada benim odamda kalıyordu. Zeyd gecikince gözü onu aramaya başlamıştı. Kapı çaldı. Gelenin Zeyd olduğunu anlayınca kapıyı açmaya gitti. Gördüm ki Zeyd’i karşılamak için gömleğini bile giymeden koşmuş. Kapıyı açınca Zeyd’e sarılıp onu öptü. Vallahi ben o güne kadar Resûlullah’ı gömleksiz görmemiştim.” 

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin Zeyd’e olan bu sevgisinden dolayı insanlar Zeyd için Resûlullah’ın sevdiği anlamına gelen “Hibbu Resûlullah” demişlerdir. 

Sevgilinin Sevgiliye Ağlaması

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gönderdiği elçiyi öldüren Rumlara karşı ordu hazırlamıştı. Ordunun başına Zeyd b. Hârise’yi atadı. Sonra şöyle dedi: 

– Eğer Zeyd şehit olursa ordunun başına Cafer b. Ebu Tâlib geçsin. O da şehit olursa Abdullah b. Revâha geçsin. O da şehit olursa Müslümanlar kendilerine birini komutan seçsinler.

İki ordu Mute’de karşı karşıya gelince Müslümanlar baktılar ki karşılarında yüz bin kişilik bir ordu var. Kendi sayıları ise üç bin civarında! Müslümanlar aralarında istişare yaptılar. Birisi şöyle dedi: 

– Resûlullah’a bir mektup yazalım. Düşmanın sayısını haber verelim ve söylediği şekilde hareket edelim. 

Başka birisi şöyle dedi:

– Unutmayın! Biz burada sayımıza, kuvvetimize ya da çokluğumuza güvenerek savaşmayacağız. Biz bugün dinimize güvenerek savaşacağız. Ne için yola çıktıysanız onu yapın!

İstişareden savaşma kararı çıkınca Müslümanlar savaştı ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin söylediği sırayla önce Zeyd, sonra Cafer sonra da Abdullah radıyallahu anhum şehid oldular. 

Daha sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mute şehitlerinin ailelerine taziye için gitti. Zeyd b. Hârise radıyallahu anhunun evine geldiğinde Hz. Zeyd’in küçük kızı ağlayarak Resûlullah’ın kucağına atladı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başladı. Orada bulunan Sa’d b. Ubâde radıyallahu anhu;

– Ey Allah Resûlü, bu hal nedir? diye sorunca Fahr-i Kâinat efendimiz şöyle cevap verdi: 

– Bu sevgilinin sevdiğine ağlamasıdır. 

(Mute Savaşı’nda İslâm ordusu, sayıca kendisinden çok üstün olan düşmanla stratejik hamleler yaparak çarpışmış, on beş şehit vererek bir miktar ganimetle Medine’ye dönmüştür.)



Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy