Sıradan İnsanlar Ne Yapmalı?
İslâm tarihinin en büyük âlimlerinden biri İmam-ı Gazâlî hazretleridir. Ardında kısacık ömrüne sığamayacak kadar çok eser bırakmış, pek çok meselede okurlarına yol göstermiştir.
İmam-ı Gazâlî hazretleri eserlerini devrin ihtiyaçlarına göre kaleme almış olsa da bu eserlerin her biri zamanını aşmış, bugünün soru ve ihtilaflarına da net cevaplar vermiştir.
Bunlardan biri de “el-Kıstâsü’l-Müstakîm (Dosdoğru Ölçü)” adlı kitabıdır. İmam-ı Gazâlî hazretleri bu kitabı Bâtınîlerin İslâm düşüncesine aykırı görüşlerini çürütmek için kaleme almıştır. Bâtınîlik; ayet ve hadislerin zâhirî anlamlarını kabul etmeyen, gerçek anlamları ancak Allah ile ilişki kurabilen “masum imam”ın bilebileceği temel görüşünü savunan aşırı fırkalara verilen ortak bir isimdir.
Kitap, Batınî anlayışa sahip birinin sorularından ve ona verilen cevaplardan oluşuyor. Bu arada belirtelim, İmam-ı Gazâlî hazretleri her fırsatta avamın imanının sahih olduğunu savunmuş, kaldıramayacakları ve akıllarını karıştırabilecek her türlü bilgiden uzak durmalarını tavsiye etmiştir. Bununla ilgili el-Kıstâsü’l-Müstakîm’de şunları söylüyor:
“İnsanlar üç çeşittir. 1) Avam sınıfı: Esenlik sahibi ve cennet ehli olan saf kişiler. 2) Havas (seçkinler) sınıfı: Zekâ ve basiret sahibi kişiler. 3) Ehl-i cedel: Bu iki sınıftan da fitne arzuları yüzünden Kur’an’ın ‘müteşâbih’ ayetlerine tâbi olan münakaşacı ağız dalaşçıları. (Müteşâbih: Mâna yönünden birden fazla ihtimal taşıdığı için anlaşılmasında güçlük bulunan lafız veya ifade.)
(…) Avam biri dese ki: Mağfirete ulaşmam için dine inanmam ve ona göre amel etmem gerekir. Ancak insanlar dinde ihtilaf etmiş haldeler. Sarılıp dayanabileceğim hangi dinî konularla yükümlüyüm?
Derim ki: Dinin temel unsurları (usul) ve alt dalları (furû) vardır. Söz konusu ihtilaf bu ikisinde olur. Usul kısmına gelince: Kur’an’da olanın dışında bir şeye inanman gerekmez. Yüce Allah, kullarından sıfat ve isimlerini gizlemez. Allah’tan başka ilâh olmadığına, O’nun diri olduğuna (Hayy), her şeye gücü yettiğine (Kâdir), işiten (Semi’), gören (Basîr), Cebbâr, Mütekebbir, Kuddûs ve eşi benzeri olmadığına ve bunun gibi Kur’an’da yer alan ve bütün imamların bu noktada ittifak ettiği sıfatlara iman etmelisin. Dinin sıhhati için bunlar yeterlidir.
Eğer bu noktada kafan karışırsa “Ona iman ettik, hepsi Rabbimiz’in katındandır” (Âl-i İmrân 7) de. Allah’ın sıfatları adına vârid olan her şeye son derece tazim ve takdis ile iman et! Yine O’nun başka şeye benzemediğine ve O’nun eşi ve benzeri olmadığına da...
Artık bundan sonra falan böyle dedi, filan söyle dedi gibi tartışmalara yönelme. Çünkü sen ne bunlarla emrolundun ne de bunlar anlayabileceğin şeylerdir.
Bütün bunlardan sonra avam kişi bilgiçlik taslayıp; ‘Tamam, Kur’an’dan yola çıkarak Allah’ın Alîm olduğunu öğrendim. Fakat zâtıyla mı yoksa zâtından ayrı zait bir ilimle mi bildiğini bilemedim. Nitekim bu konuda Eş’ariyye ve Mutezile ihtilaf etmiştir’ der ise, o kişi artık avam sınıfından çıkmış demektir. Çünkü avam kişinin kalbi, tartışma şeytanı onu tahrik etmediği sürece bu gibi şeylere yönelmez. Rivayette yer aldığı gibi: Yüce Allah bir topluluğa cedel vermeden onları helâk etmez. Artık ehl-i cedel olan bu kişiyi tedavi etme yöntemini ileride anlatacağım.
Dinin usul kısmına dair avama nasihatim budur. Yani onu Allah’ın kitabına havale ediyorum. Avam sınıfı Kitab’a havale edilmesi gereken sınıftır.
Dinin furû (ayrıntı) kısmına gelince: Üzerinde ittifak edilmiş bütün meseleleri bitirmeden kalbini ihtilaflı meselelerle meşgul etme! Ümmet, âhiret azığının takva ve Allah korkusu olduğu; haram kazanç, haram mal, gıybet, laf dolaştırma, zina, hırsızlık ve ihanet gibi sakıncalı işlerin haram olduğu ve bütün farzların yerine getirilmesi gerektiği konusunda görüş birliği içindedir.
Bütün bunları yaptıktan sonra sana ihtilaftan kurtulma yolunu öğreteceğim. Eğer kişi bütün bunları yerine getirmeden ihtilaflı konuları talep ediyorsa o artık avam değil, ehl-i cedeldir. Hem bir avamın bunları sindirip ihtilaflı konulara geçtiği nerede görülmüş? Dostlarını bir düşün! Bütün bu meseleleri sindirmişler de, ihtilaf bütün şekilleriyle gelip onların boğazına yapışmış, öyle mi? Hayır! Böyle kimselerin dalâlet içindeki eksik akıllarını şu hastanın aklına benzetiyorum:
Bir adam, onu ölümün kıyısına getiren bir hastalığa yakalanmış. Bu hastalığın tedavisi için de bütün doktorların ittifak ettikleri bir ilaç var. Fakat bu adam kalkıp doktorlara şöyle diyor: ‘Hangi ilaçların faydalı olduğu hakkında doktorlar ihtilaf etmişler. Belki bir gün bu ilaçlara ihtiyaç duyabilirim. O yüzden beni bu ihtilaftan kurtaracak birini bulana kadar tedavi olmayacağım.’” (İmam-ı Gazâlî, el-Kıstâsü’l-Müstakîm, çeviren: İbrahim Çapak, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 1. Baskı)
Madenine Döndü
Abbâsîler devrinde bir âlim yazdığı kitabı bitirince taşıması için hizmetçisine verir. Birlikte yola koyulurlar. Yolda karşılarını bir nehir çıkar. Hizmetçi karşıya geçerken ayağı kayar ve kitabı suya düşürür. Olayı herkes duyar.
Bir gün Halife Mansur’un huzurunda bu konudan söz açılır. Mecliste bulunan bir şair şöyle der: “Kitap suya battı. Her sakil (gereksiz ağırlık) işte böyle batar.” Hem Halife hem de orada bulunanlar gülmeye başlayınca âlim araya girip şu cevabı verir: “Kitap madenine döndü. Malum, inci gibi cevherler denizlerin dibinde bulunur.”
Daralan Vakitler
Sen Filistin, hokkaları doldur kanla
Şairler eğer âhın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Her biri kanlı bir ateş bir korku
Bir azar bir şamar olsun.
Filistin sen işine bak kar toprağını
Yoğur gazabını Yaradan’ın.
Bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin
Her soluğun yeni bir can veriş
Eğer kalmamışsa kalplerde Allah sevdası
Ey Filistin kar, kar toprağını
Yoğur gazabını Yaradan’ın.
Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
Çam ormanlarının salınışında
Kuşların cıvıldayışında
Otların serin tenlerinde
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini
Bir ateş bulutu var en bildik yerde
En emin yerde.
Cahit Zarifoğlu (1940-1987)