Âfet ve İbret
Tahminlerin ötesinde bir âfet yaşadık. Belli ki bir avuç bilim adamından başka bunu bekleyen yoktu. Ne idareciler ne millet... Ama oldu. Vefat eden kardeşlerimize Mevlâ Teâlâ’dan rahmet, yakınlarını kaybedenlere ve türlü şekilde etkilenenlere sabr-ı cemîl, yaralılarımıza acil şifalar niyaz ediyoruz. Canını, varını yoğunu ortaya koyarak yardıma koşanlara, yardım ve dayanışmanın göz yaşartıcı örneklerini sergileyerek yaraları sarmaya çalışanlara en derin şükranlarımızı borçluyuz. Milletimize memleketimize geçmiş olsun.
Bu âfet sürecinde, millet olarak daha önce yaşadığımız badirelerde pek şahit olmadığımız tartışmaları, ayrıştırma çabalarını da gördük. Böyle zamanlarda hiç kimsenin aklına gelmemesi gereken siyasî, ideolojik, etnik farklılıklar üzerinden propaganda yapılmaya çalışıldı. Kimi çevreler deprem bölgesindeki büyük acıyı kullanmaya, başkalarını karalama vesilesi yapmaya çalıştı. Son derece azınlık olan bu kişi ve çevreler belki cirminden fazla ses çıkardı. Onlara da duacıyız; Cenâb-ı Hak kalplerini uyandırsın, ifsadlarını ihyâya tebdil eylesin.
Yine bu süreçte din-bilim tartışmalarına da şahit olduk. Yaşanan büyük yıkımın sebebinin bilimin göz ardı edilmesi, kadere iman ve tevekkül olduğunu öne sürenler oldu. Akıllarınca veya niyetlerince konuştular. Bilimin de dinin içinde olduğunu, tedbirsiz tevekkülün reddedildiğini ya bilmiyorlar ya da bilmezden geliyorlar. Bu dinde dere yatağına ev yapmak, heyelanın altında veya üstünde durmak caiz değil. Aynı şeklide deprem üretme ihtimali tespit edilen yerkabuğu kırığı (fay hattı) üzerine de yerleşilmez ya da yerleşilecekse uygun mühendislik uygulamalarıyla yerleşilir. Aksine tutum, izin verenden yapana kadar herkese Allah katında sorumluluk yükler. Bina yaparken malzemeden çalma, bile bile yanlış veya hatalı iş yapma, dolandırma gibi doğrudan suç olan hususları ise söylemeye gerek bile yok.
İnşallah ibret alır, aklımızı başımıza devşirir, ilâhî bir lütuf olan bilime de kulak veririz. Fakat bu noktada asıl sorumluluk merkezî ve yerel idarelerin. Tehlikeli alanlardan halkı uzak tutmalı, gerçekten denetlemeli, neye izin verdiğini ya da vermediğini bilmeli. Çünkü şehir kurmak kısa gün kârlarına, siyasî hesaplara feda edilemeyecek kadar önemli, büyük bir iş. Bizim tefekkürümüz, “siz kendi şehirlerinizi inşa etmezseniz, o şehirler kendi insanını inşa eder” diyor. Bu âfetle gördük ki şehirler sadece kendince inşa etmiyor, öldürüyor da.
Berat kandiliniz ve Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun. Cenab-ı Mevlâmız bu mübarek vakitler hürmetine zâhir ve bâtın sıkıntılarımızı gidersin, bizi ferahlandırsın.
Nisan sayımızda buluşmak üzere inşallah.
SABAHATTİN AYDIN / saydin@semerkand.com