Aramak

Sorular

Sorular

Soru sormak ilmin yarısıdır, bunu herkes bilir. Bilinmeyen ise insanın kendini tanıması için sorduğu soruların önemidir. Başkalarına değil, sadece kendisine sorması gereken sorulardır bunlar. 

Arkadaşım Kim Ben Kimim?

Arkadaşlıkla ilgili sözlere bakarsak insanın aslında kendisi gibi kişileri arkadaş seçtiğini anlayabiliriz. “İnsan en yakınındaki beş kişinin ortalamasıdır” sözü de epeydir dolaşımda. Öyleyse ben biraz kendimken çokça arkadaşlarım oluyorum galiba. Kiminle berabersek, hemhâl isek onun gibiyiz ya da belki oyuz. 

İnsan kendisini tanımak istiyorsa önce arkadaşlarına bakmalı. Onlardan bize gelen, bizden onlara giden bir yol var. Aksi halde arkadaşlık sürmez zaten. Zoraki, ortam gerektirdiği için olan birliktelikleri arkadaşlık saymıyoruz. Arkadaşlık derken gönüllü birlikteliği kabul ediyoruz. 

Gönüllü birliktelikler en savunmasız ilişkilerdir. Bu savunmasızlık halinde insana arkadaşından gelecek iyi veya kötü etkiler izler bırakır durur. O halde kendimize soralım: Arkadaşlıklarımız bizi iyiliğe mi götürüyor, kötülüğe mi? Şöyle de sorabiliriz: Arkadaşlarımız iyi kişiler mi değiller mi? 

Neyi Erteleyelim?

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ertelemenin insanı helake götüren bir sebep olduğunu hatırlatıyor. O’nun ertelemelerden kastının tevbe, ibadet ve sâlih amelleri ertelemek olduğu açık. 

“Erteleme” yani sonraya bırakma eyleminin meşru hatta gereklilik olduğu durumlar olamaz mı peki? Mesela gündelik hayat içinde bir şeye ya da bir kimseye kızdığımızda hemen tepki vermeyi ertelesek... Bir şeyi başardığımızda mükâfat ummayı ertelesek... Namaz vakti girmiş olduğu halde ondan daha az önemli olan herhangi bir işi yapmayı ertelesek... Nefsimizin çok istediği bir şeyi ona vermeyi ertelesek... Âhiret için çabalamak yerine dünyaya hırsla sarılmayı ertelesek... Geceleri öğrenmek ve ibadet etmek için uyumayı ertelesek... Hizmete ara vermeyi ertelesek... Gafletle vakit öldürmeyi ertelesek... 

Şimdi aklınıza gelebilir; “Niye erteliyoruz, bu erteleyelim dedikleriniz aslında terk edilmeli” diyebilirsiniz. Haklısınız ama unutmamak lazım, biz nefsimizle büyük bir savaştayız ve “savaş hiledir.” Bakarsınız ertelemişken aklımız başımıza gelir de o zaman tümüyle terk ederiz, olamaz mı? Hile yapmayı hep başkaları için düşünürken asıl nefsimize hile yapmayı düşünsek nasıl olur? 

Gülü Seviyor muyum?

Klasik edebiyatımızda gül, çiçekler içinde en güzeli olarak kabul edilir. Adına nice şiirler yazılmıştır. Bülbül gül için figan edip küle döner, sevilenin yoluna güller dökülür. O gül ki, eşsiz kokusu o Kutlu Elçi’nin kokusudur denilir. 

Gülü sevmeyen hemen hemen yoktur. Fakat gülün bir de dikenleri vardır, battığı zaman kanatır, can yakar. Gülü isteyen dikenlere katlanmalıdır. 

Yine klasik edebiyatımızın dilince gidelim: Sen güle taliplisin, gülün güzelliğinden pay alma derdindesin. Hiç dikenine katlanmadan bu isteğe erebilir misin? Çarşı pazarında gül alınıp gül satılan, gülden terazi kurulan, toprağı ve taşı gül olan bir gülistanın sakinisin. O halde dikeni görüp niçin elini çeker, şikâyetlenirsin? 

Şimdi sor kendine; gülü gerçekten seviyorsan, istiyorsan dikeni de gülden kabul etmez misin? 

Ne Düşünelim? 

Hayvanların düşünüp düşünemediğini henüz anlayamamış bilimciler, insanın hayvandan en bariz farkını “düşünmek” olarak kabul etmekte ısrarcıdırlar. Doğru olabilir. İnsanla hayvan arasındaki farklara düşünmek de dâhil edilebilir. Fakat sadece düşünmek insanı hayvandan ayırmaz. Çünkü hayvanlar da kendi yaratılışlarına göre zekâ sahibidir, kendi şartlarında düşünürler. Belki asıl, düşünceyi yönetmek insanı hayvandan ayırır. Çünkü düşünmeyi yönetmek irade gerektirir. 

Düşünmek davranışlarımızın temelidir. Her ne kadar bazı şeyleri düşünmeden yaptığımızı söylesek de eylemlerimiz önce düşüncemizde oluşur, sonra somutlaşır ve davranışa dönüşür. Kısaca önce düşler sonra eyleriz. 

Evet, insanın eylemleri düşüncelerden doğar ve insan ne düşünürse eylemleri ona yönelir. O yüzden “düşüncelerinize dikkat edin, eylemlerinize dönüşür” denir. İyi ve güzel düşünceler iyiliğe ve güzelliğe, kötü ve çirkin düşünceler kötülük ve çirkinliğe götürür.

Burada sözünü ettiğimiz düşünceyi, istemsiz biçimde içimize düşen “havâtır”dan ayırmamız gerekir. Kastettiğimiz düşünce bile isteye yaptığımız zihnî faaliyetlerdir. 

Düşünce ve davranış arasındaki bu kopmaz bağı dikkate aldığımızda zihnimizde dönüp duran şeyleri belirleme, onları yönetme sorumluluğumuz kendiliğinden anlaşılır. Mesela gereğinden fazla dünya işlerini düşünmek, dünyaya da âhirete de faydası olmayacak işlere kafa yormak, günaha dair planlar yapmak sakınmamız gereken düşüncelerdir. 

“Sonuçta sadece düşünüyoruz, yapmıyoruz” gibi bir savunma doğru değildir. Çünkü irademizle yaptığımız her eylem sorumluluk getirir. O yüzden iyi ve güzel şeyleri düşünmek müminin hem vasfıdır hem de ibadettir. Ki buna tefekkür denir. 

Bir de düşünce, amellerin ilk adımı olan niyetin başıdır. Çünkü niyetler düşünce ile şekillenir. Tekrar “düşüncelerinize dikkat edin, eylemlerinize dönüşür” hükmüne dönerek soralım: Ne düşünüyoruz?

Gündemimde Ne Var?

Son zamanın bağımlılıklarından biri de haber bağımlılığı. Gündemden uzak kalmamak sadece bahane, günceli takip etmenin bir şehveti var. Eğer mesleğiniz gereği uğraşmıyorsanız haber siteleri, sosyal medya, vs. tamamı oyalanmadan ibaret. Bunda ne sakınca var, denilebilir. Fakat bu bağımlılığın kötü bir sonucu insanın kendi gerçek gündeminden uzaklaşması. Bize bir faydası olmayan, müdahale edip değiştiremediğimiz, üstelik çoğu zaman içimizi allak bullak eden nice haberle muhatap olurken asıl gündemimizden uzaklaşıyoruz. 

Yaratılış gayemize uygun yaşamayı, konsantrasyonumuzu buna göre şekillendirmeyi başarmak, kendi büyük yolculuğumuzu daima gündemde tutmak zorundayız. Bu yüzden arada bir kendimize sormalıyız: Gündemimde ne var?




Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy