Aramak

Takvim

26 Receb 1444  / 17 Şubat Cuma

Miraç Kandili 

Receb ayında meydana gelen İsrâ ve Miraç mucizelerinde pek çok ibret ve ihsan vardır. Bu mucize yolculuktan öncesi ise, başta Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem olmak üzere, ashabın yaşadığı pek çok zulüm, işkence, baskı ve sıkıntıyla doludur.

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, hicrete kadar on üç sene Mekke’de insanlığı İslâm’a davet etmişti. Fakat Mekkeliler inat ve hasetle bu hak davete karşı çıkmışlardı. Kendilerine hiçbir fayda vermediğini bildikleri halde, aynı zamanda kendi kabilelerinin güç ve iktidar sembolü olan putlardan vazgeçmek istememişlerdi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme ve müminlere bütün güçleriyle engel olmaya çalışıp her fırsatta en vahşi yöntemlerle zulmetmişlerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı ablukaya alınıp topluca boykota maruz bırakılmıştı. Üç yıl süren bu ağır zulümle müminlere açlık, yokluk, sıkıntı, mahrumiyet ve türlü eziyetler yaşatılmıştı. 

Bu sıkıntılı günlerin peşinden gelen iki acı olay, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem için ayrı bir hüzün sebebi olmuştur. Önce O’nu evladı gibi korumaya çalışan amcası Ebu Tâlib vefat etmiş, kısa bir süre sonra da en yakın destekçisi, müminlerin annesi Hz. Hatice radıyallahu anhâ âhirete irtihal etmişti. Ardından da Taif hadisesi yaşanmıştı. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem bütün bu olaylar karşısında son derece üzülmüş ve mahzun olmuştu. Bu sebeple bu döneme “hüzün yılı” denilmiştir. 

İşte böyle bir zamanda Receb ayının 27. gecesinde Allah Teâlâ, Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme Miraç mucizesini bahşetmiştir. Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla Mekke’den alınıp, “Burak” adlı bir binekle Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya getirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de “İsrâ” yani “gece yolculuğu” olarak adlandırılan bu hadise hakkında Allah Teâlâ mealen şöyle buyurur:

“Bir gece kendisine ayetlerimizin bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O işitendir, görendir.” (İsrâ 1)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin asıl yolculuğu ise bundan sonra başlamıştır. Bu yolculuk yukarı çıkmak, yükselmek anlamına gelen “Mi’rac” kelimesiyle ifade edilir. Miraç hadisesinde Allah Resûlü aleyhissalâtu vesselâm, Cebrail aleyhisselamın refakatiyle her katta peygamberlerle görüşerek yedi kat semaya yükselmiş ve hiçbir varlığın ulaşamadığı bir yakınlık derecesiyle Allah Teâlâ’nın huzuruna vâsıl olmuştur.

Ayet-i kerimede beyan olunduğu üzere Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, yakınlık derecesi “iki yay arası, hatta daha yakın” olduğunda şöyle buyurmuştur:

et-Tahiyyâtü lillâhi ve’s-salâvâtü ve’t-tayyibât.” [En güzel övgüler, selamlar, ibadet ve taatler Allah’a mahsustur.]

Bunun üzerine Allah Teâlâ, Peygamberi’ne şöyle karşılıkta bulunmuştur:

“es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtüh.” [Selam sana ey Nebi! Allah’ın rahmeti ve bereketi sana olsun.] 

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu selamdan, rahmet ve bereketten ümmetinin de nasiplenmesini murad ederek şöyle demiştir: 

“es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi’s-sâlihîn.” [Selam bize ve Allah’ın sâlih kullarına olsun.] 

Bunu gören Cebrail aleyhisselam ve semadaki bütün melekler de şöyle demişlerdir: 

“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.” [Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve resûlüdür.] 

İşte biz müminler bu büyük selamlaşma ve duayı her namazın tahiyyatında okuyarak Allah Resûlü aleyhissalâtu vesselâmın miracına atıfta bulunuyor, namazımızın kendi miracımız olabileceğini hatırlamış oluyoruz.

Miracnâmeler 

Mirâciyeler eski edebiyatımızda Efendimiz aleyhissalâtu vesselâmın miracını anlatan şiir örnekleridir. Başlı başına bir eser olarak yazıldığı gibi bazı eserlerde bölümler halinde de bulunabilir. Şiir şeklinde yazılmamış Miracnâmeler de vardır. Manzum mirâciyeler mesnevi şeklinde yazılmışlardır. Şairler divanlarında uzun ya da kısa şiirler halinde bu olaya yer vermişlerdir. Siyer, hilye, mürettep divanlar ve bazı mesnevilerde Mi’rac için bölümler ayrılmıştır. 

Bu hususta Süleyman Çelebi rahmetullahi aleyhin kaleme aldığı meşhur Vesiletü’n-Necât adlı eserin Mi’rac bölümünden birkaç beyit şöyledir:

Hep gök ehli cümle karşı geldiler
Mustafâ’ya izzet ikram kıldılar.

Merhaba yâ Muhammed dediler
Ey şefaat kânı Ahmed dediler.

Her biri kutluladı mirâcını
Dediler giydin saâdet tâcını.

Yürü kim meydan senindir bu gece
Sohbet-i Sultan senindir bu gece.

Ermedi evvel gelen bu devlete
Kimse lâyık olmadı bu rif’ate.

Ol gece durmadı cevlân eyledi
Şöyle kim, eflâki seyrân eyledi.

Her birinden türlü hikmet gördü ol
Tâ ki vardı Sidre’ye erişdi yol.


Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy