Aramak

Din samimiyettir

‘Din samimiyettir’ 

Dini ‘birileri’ her zaman bir istismar aracı olarak görmüştür. Hâlâ da öyle görürler. Fakat Müslümanlar arasında olabilecek en küçük bir istismar bizi rahatsız etmeli. Çünkü bu hem dindarlara atfedilebilecek bir lekedir, hem de doğrudan İslâm’ı zedelemeye yönelir.

Bir kurum Müslümanlığını belirgin kılmak için, bir işaret taşı gibi İslâm’a dair bir isimle yola çıkabilir pek tabii. Niyetinde de samimidir. Ama yaptığı işin ciddiyeti ve hassasiyeti üzerinde yeterince kafa yorulmuyorsa samimiyetin içi de farkına varılmadan boşalır. 

Allah rızasını kuşanarak bir işe kalkmışsak, her adımda giriştiğimiz işin ve usulün sıhhatini dikkatlice ölçmeliyiz ki küçük bir hata büyük bir felakete sebep olmasın. 

Kapitalizm ve neo-liberal politikalar maalesef din, ırk, kültür ayrımı yapmıyor ve önüne gelen her şeyi piyasaya tahvil etmeye çalışıyor. Yani bugünkü durumumuzdan kurtulmamız kolay değil. Ama imkansız da değil. Necip Fazıl, “İnsan, uzuvlarının rahatsızlığını hisseder gibi, aşkı pörsümeye başladığı her an, ‘ben aşkımı niye kaybediyorum?’ diye sormak ve yaranın kabuğunu tırmalamak borcundadır!” diyor. 

Bu bakımdan her şey kendimizi sorgulamamıza bağlı. En çok da samimiyetimize. Samimiyet bizim saflığımızın, bağlılığımızın ve imanımızın teminatıdır. 

Hz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şerifte “Din samimiyettir” buyururlar. “Kime ya Resûlallah?” diye sorulunca da buyuruyor ki: “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün Müslümanlara.” (Müslim, İman, 95)

Hepsinden önce ise hastalığımızı kabul etmemiz gerekiyor. Şah-ı Nakşibend kuddise sırruhû hazretlerinin buyurduğu gibi “Sıhhat bulmak için her şeyden evvel, hasta kişinin halini bilmesi ve deva istemesi şart.”

Semerkand Yayın İşleri
-
EKİM 2008

Fetva Bir Kaçış Değildir

Bir konunun hükmünü bilmediği zaman türlü hisler kaplıyor insanın içini. “Acaba günah mıdır? Eğer günahsa ne yapacağım? İnşallah günah değildir. Falan âlim günah diyor ama... Belki günah değil diyen biri vardır.” 

Böyle şeyler söylemiştir çoğumuz. Bu halimizle adeta Rabbimiz’e; “Allahım, ben bu şeyi yapmak istiyorum, buna ihtiyacım var ama senin beni bu yüzden cezalandırmandan çekiniyorum” demiş oluyoruz. 

Ancak şunun da farkında olmalıyız. Fetva peşinde koşmamız bu kadar masum bir davranış değil aslında. Bazen arzu ve isteklerimizin önünde bir engel olarak buluyoruz dini ve bizi bu engelden kurtaracak bir yol arıyoruz. Kendimizce bahaneler de buluyoruz. Mesela kirada oturmak canımıza tak ediyor, ev kredisi soruyoruz. İşten atılma korkusuyla namaz kılmasak olmaz mı diyoruz. Eğlence için izin istiyoruz. Kız kardeşimize yapılmasından hoşlanmayacağımız şeyleri başkalarının kız kardeşlerine yapabilmek için müsaade bekliyoruz hocalardan. Neler sormuyoruz, neler için hoca hoca dolaşmıyoruz ki...

Peki fetvalar bizi gerçekten kurtarır mı acaba? Fetvasını sormadığımız bir sürü günahımız var zaten. Gıybet, riya, kibir, haset... Düşünün, israfta boğulmayan kaç kişi var içimizde. 

Demek ki fetvasını sorduğumuz şey günah olmasa bile biz günahsız değiliz. Eğer günahtan bu kadar korkuyorsak fetvalar bize yetmeyecek demektir. Faizsiz bankadan ev almaya, kredi kartı kullanmaya, televizyon seyretmeye, bankada çalışmaya filan fetva bulduk diyelim. Arkasından konuştuğumuz insanlar, yarım yamalak kıldığımız namazlar, ettiğimiz küfürler, sinirlenip kırdığımız kalpler ne olacak? Bunların fetvasını kim verecek bize.

Mükerrem METE
-
NİSAN 2009

Bilimcilik Adına Verilen Zarar

Bilim ve teknoloji bütün sorunlarımızı çözebilir mi? Aklı başında hiç kimse bu soruya tereddüt etmeden evet diyemez. Çünkü bilimin alanı bellidir ve insanlığın en temel varoluşsal sorularına bilim cevap veremez. Ben kimim, bu dünyada amacımız ne, iyi ve kötü nedir, bir öte dünya var mı, âlemdeki düzen nereden geliyor, insanlar neden ahlâklı olmalıdır... gibi soruların muhatabı bilim ve teknoloji değil, dindir, kelamdır, felsefedir, tasavvuftur. 

Öte yandan modern bilim ve teknolojinin insanlığa faydası kadar muazzam zararları da olmuştur. Çevre krizi, küresel ısınma, kitle imha silahları, giderek mekanik hale gelen hayatlarımız... Bunlar bilimin her yaptığı işin doğru olmadığını gösteren birkaç örnek.

Halil AKGÜN
-
TEMMUZ 2010

Süslü Püslü Hayatlar

İnsanların görünüşle, zâhirle ilgili takıntıları, aslında içlerindeki büyük boşluğu örtmek içindir. İçi boş olan dışına abanır. Yaradan’dan kopan insan görünüşe ve gösterişe daha çok önem vermeye başlar. Güzelliğin kriteri Hakk’ın değil nefsin hoş gördüğü olur. İnsan ruhunu değil bedenini önemsemeye başlar. Ruh arka planda kalır, beden öne çıkar. Bedeni süslemek, kafasına göre değiştirmek, beden zevkleriyle oyalanmak en önemli işi olur. Ruhun ihtiyaçlarını ihmal eder. O zaman da derin bir boşluğa ve karanlığa düşer.

Atilla PAMİRLİ
-
EYLÜL 2022

En Büyük Özgürlük

Kanaat en büyük özgürlüktür. Derviş ne kadar kanaat sahibi ise insanlardan beklentisi o nispettedir. İnsanlardan beklentinin azalması kişiye özgürlük kazandırır. Derviş bilir ki, bütün dünya bir araya gelse Allah dilemedikçe bir fayda ya da bir zarar veremezler. Bu sebeple dervişlerin gözleri sebeplerde değil, sebepleri yaratan Allah’a dönüktür. Eğer kişi kanaat sahibi olmazsa ulaşmak istediği dünya nimetlerinin kölesi olur. Allah için olmayan her iş, her düşünce kişi ile Allah arasında bir perdedir.

Cihat CEYLAN
-
EKİM 2014


Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy