On İki Yerinden
Yamalı Cübbe
Ashab-ı Kiram’dan bazı kimseler Hz. Ömer radıyallahu anhu için şöyle dedi;
– Ey muhacir ve ensar topluluğu! Bu adamın (Hz. Ömer’in) zühdü ve giydiği elbise hakkında ne dersiniz? Allah onun eliyle bize Kisrâ ve Kayser’in diyarını (İran’ı ve Bizans beldelerini), doğu ve batı memleketlerini fethettikten sonra nefslerimize güç yetiremiyoruz! Arap ve Acem heyetleri geldiklerinde halifenin üstünde on iki yaması bulunan bu cübbeyi görüyorlar.
Ey Resûlullah’ın ashabı! Siz Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemle beraber savaşlara katılmış, onun yanında makam ve mevkii olan ileri gelenlerimizsiniz. Ömer’e söyleyin de üzerindeki bu cübbesini değiştirsin. Heybetli, zarif, gösterişli bir cübbe giysin! Bir tepside kendisine sabah ve akşam yemek götürülsün. Yanındaki muhacir ve ensarla beraber yemeğini yesin, dediler. Orada olanların hepsi;
– Bunu ona söyleyebilecek tek kişi Ali b. Ebî Tâlib’dir. Çünkü Ali, ona karşı insanların en cesuru ve kızından dolayı akrabasıdır. Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hanımıydı. Hz. Ömer, kızı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin eşi olduğu için onun kadir kıymetini çok bilir, dediler. Hz. Ali ile konuştular. Hz. Ali;
– Ben böyle bir şey yapamam. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hanımlarına gidin, onlar müminlerin anneleri oldukları için Ömer’e karşı cesurdurlar, dedi.
Hz. Âişe ve Hz. Hafsa’dan rica ettiler. İkisi de aynı yerdeydi. Hz. Âişe;
– Ben, Müminlerin Emîri’nden yapması için rica ederim, dedi. Hz. Hafsa ise,
– Yapacağını tahmin etmiyorum, göreceksiniz, dedi.
İkisi de Müminlerin Emîri’nin huzuruna girdiler. Hz. Ömer, onları kendisine yakın oturttu, ilgilendi. Hz. Âişe;
– Ey Müminlerin Emîri, konuşmama müsaade eder misin, dedi. Hz. Ömer;
– Ey Müminlerin Annesi, buyur, deyince Hz. Âişe şöyle dedi:
– Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Allah yolunda ilerleyip cennete ve Allah’ın rızasına ulaştı. Dünyayı hiç istemedi, dünya da onu...
Ebû Bekir de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin sünnetini ihyâ ettikten, yalancı peygamberleri öldürdükten sonra O’nun yolunu takip etti. Halka karşı âdil davrandı. Eşit taksim yaptı. Hakkı inkâr edenlerin delillerini yıktı. Akabinde Allah onu rahmetine ve rızasına kavuşturmak için ruhunu kabzetti. Refîku’l-A‘lâda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemle buluşturdu. Kendisi hiç dünyaya rağbet etmedi, dünya da kendisine...
Allah senin elinle de Kisrâ ve Kayser’in hazinelerini ve diyarını fethetti. Oranın hazineleri sana getirildi. Doğu ve batı sana boyun eğdi. Allah’tan daha fazlasını vermesini ve Allah’ın İslâm’ı güçlendirmesini temenni ediyoruz. Acem elçiler sana geliyor, Arap heyetleri sana uğruyor, senin üstünde ise on iki yerinden yamalanmış şu cübben var. Bu cübbeyi, daha zarif, görünüşü heybetli olan bir cübbe ile değiştirsen olmaz mı? Ayrıca sabah ve akşam yemek yerken bir tepside yemek getirilse, sen de ensar ve muhacirlerle birlikte yeseniz?
Hz. Ömer bunun üzerine çok ağladı. Sonra şöyle dedi:
– Allah adına sana soruyorum: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem vefat edene kadar onun on gün veya beş gün veya üç gün peş peşe buğday ekmeği yiyip doyduğunu veya bir günde hem sabah hem akşam yemek yediğini gördün mü, dedi. Hz. Âişe de,
– Hayır, dedi. Hz. Ömer, Hz. Âişe’ye döndü ve
– Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme yerden bir karış yüksekte sofranın kendisine sunulduğunu hiç biliyor musun? O, yemeğin yere konulmasını mı, yoksa sofranın yüksek olmasını mı emrederdi, dedi. İkisi de;
– Allah şahit olsun ki yere konulmasını emrederdi, dediler. Hz. Ömer onlara şöyle dedi:
– Siz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hanımları, müminlerin annelerisiniz. Sizin Müslümanlar üzerinde hakkınız var. Özellikle de benim üzerimde... Fakat siz dünyaya rağbet etmem için geldiniz! Ben biliyorum ki Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yünden yapılmış cübbe giyiyordu. Bazen kumaşın sert olmasından dolayı vücudu kaşınıyordu. Bunu biliyor musunuz?
– Allah şahit, biliyoruz, dediler. Hz. Ömer şöyle devam etti:
– Ey Âişe! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin tek katlı abası üzerinde uyuduğunu biliyor musun? Senin evinde kıllardan yapılmış kaba bir kumaş vardı. Gündüz sergi olarak, akşam olunca da yatak olarak kullanırdınız. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin huzuruna girdiğimizde hasırın onun yanlarında iz yaptığını görürdük.
Ey Hafsa! Sen bana anlatmamış mıydın: Hani bir defasında Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veselleme yatak sermiştim. O yatağın yumuşak olduğunu görmüş, yatıp uyumuş, ancak Hz. Bilâl’in ezan sesiyle uyanabilmişti. Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem sana;
“Ey Hafsa, ne yaptın? Bana öyle bir yatak serdin ki sabaha kadar uyumama, gece namazını kaçırmama sebep oldun! Benim dünya ile işim yok, dünyanın da benimle işi yok. Yatağın yumuşaklığıyla beni oyaladınız!” buyurmuştu.
Ey Hafsa! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin geçmiş ve gelecek günahlarının affedildiğini bilmiyor musun? Buna rağmen aç halde geceledi, secde ederek uykuya daldı. Allah, O’nun ruhunu kendi rahmeti ve rızasına çekene kadar, gece ve gündüz devamlı rükû ve secde yapar, ağlayarak Rabbi’ne yalvarırdı. Ömer de güzel yemek yemedi, yumuşak elbise giymedi. Çünkü o iki arkadaşını örnek aldı. Tuz ve zeytinyağı hariç, asla iki katığı bir yemekte bir araya getirmedi. Ayda bir kere Müslümanların tükettiğinden fazla asla et yemedi.
Hz. Âişe ve Hz. Hafsa huzurundan çıkıp olanları sahabeye anlattılar. Hz. Ömer, Allah’a kavuşana kadar böyle yapmaya devam etti.
ihyâu ulûmi’d-dîn’den
- HAZİRAN 2021