Niyetlerimiz
Niyet çok önemlidir. Niyetler Allah için olmazsa tehlikeli olur. Ne iş yaparsanız yapın niyetinizde Allah’ın rızası olsun. Kalbinize O’nun rızasını yerleştirin. Yaptığınız her işte bu olsun.
Dünya melanetinin altına sakın girmeyin! Daima kalbinizden niyetinizi sağlam tutun, daima kontrol edin, daima Allah rızası için yapın ki ibadet olsun. Çalışmaktan menfaat görmek için niyet lazımdır. Allah Teâlâ şart koşmuş. Bunun için biz de daima kalbimizi kontrol edelim.
(Sohbetler)
Kalbe Allah Demeyi Öğretmek
Kalp çocuk gibidir, ne öğretirsen o da onu söyler. Yeni dillenen çocuğa nasıl mama, baba demeyi öğretiyorsan kalbe de Allah Allah demeyi öğretmen gerekir. Onun ağzının olduğunu düşüneceksin ve Allah dediğini düşüneceksin, Allah demeye zorlayacaksın. Çok değil, üç ay, beş ay sonra kalp Allah demeye başlayacaktır. Gayret etmek lazım.
(Sohbetler)
Halim, Sabırlı, Mazlum Olmak Lazım
İslâm güzel ahlâktır. Halim, sabırlı, mazlum olmak lazım. Peygamberlere bir bakın. Hz. Âdem aleyhisselamdan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme kadar hepsi mazlum. Herkes onlara zulmetmiş. Allah Teâlâ zalimleri sevmez, mazlumları sever. İşte bu Tarik-i A’lâ daima kendini mazlum görmek, mazlum olmak, sabırlı olmak, halim olmaktır.
(Sohbetler)
İslâm’da Hizmet
En büyük hizmeti peygamberler yapmıştır. Çünkü hiçbir dünyevî karşılık beklemeden insanlara Hakk’ı ve hakikati tebliğ ederler. Bu tebliğ sırasında nice fedakârlıklar gösterir, sıkıntılara sabrederler. Hangi peygamberin hayatına baksak, insanları kurtarmak için her şeylerini, hatta canlarını ortaya koyduklarını görürüz. Bütün bu gayretler hizmetin tasavvufî tanımının kapsamına girer. Nitekim dervişlerin hizmet ahlâkı konusunda en çok örnek aldıkları zâtlar da peygamberlerdir.
Ashab-ı Kiram efendilerimiz başta olmak üzere bütün ümmetler de hizmet etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde geçmiş ümmetlerden müminlerin başta peygamberlerine, sonra çevrelerine nasıl hizmet ettikleri nakledilir. Ashâb-ı Kiram hizmette zirve bir nesildir, Saadet Asrı hizmette zirve bir dönemdir.
Enes b. Mâlik radıyallahu anhu şöyle rivayet etmiştir:
“Bir yolculukta Resûlullah ile beraberdik. İçimizden bazıları oruçlu bazıları ise oruçsuzdu. Çok sıcak bir vakitte bir yerde konakladık. Sadece uygun elbisesi olanlar serinleyebiliyordu. Kimileri de eliyle güneşten korunmaya çalışıyordu. Oruç tutanlar ister istemez yığılıp kaldılar. Oruç tutmayanlar ise çadırları kurdular, hayvanları suladılar. Bunun üzerine Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem; ‘Bugün asıl sevabı oruç tutmayanlar kazandı.’ buyurdu.”
Çoğu muteber kaynakta rivayet edildiği üzere, ilim ve irfan ehlinin hizmeti nafile ibadetten üstün tutmasının en meşhur delillerinden biri bu hadis-i şeriftir. İlim ve irfan ehlinin hizmeti bu derece faziletli görmesi ise tarihimizdeki neredeyse bütün kurumlarımızı mayalamıştır. Camilerimiz, medreselerimiz, dergâhlarımız, kervansaraylarımız, hanlarımız, hamamlarımız, köprülerimiz... hepsi hizmet şuuruyla imar, inşa ve ihyâ edilmiştir.
(Tasavvuf ve Hizmet)
Kâl ile Değil Hâl ile
Tasavvuf, Allah Resûlü sallallahu aleyhi vessellemin Ashab-ı Güzîn’ini yetiştirme usulünü esas alan bir terbiye tarzıdır. Bir mürebbiyi ve onun talimatına uymayı zaruri kılan uygulamalı bir ilimdir. Kâl ile yani sözle okunarak yahut işitilerek değil; ancak hâl ile yaşanarak öğrenilir.
(Mürşid İrşad ve Menzil Üslubu)
Dünyanın Dört Bir Yanından
Menzil bir ziyaret beldesidir. Bu köye yarım asırdır Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından misafirler gelmektedir. Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretlerinin buraya yerleşmesinden itibaren Menzil, ziyaret ve ziyaretçiler için düzenlenmiştir.
(Menzil)
Saadetli Bir Hayat
Gavs-ı Sânî Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî hazretlerinin hayatı, Mevlâ Teâlâ’nın rızası için insanların irşadına, Hak ve hakikatle buluşmasına adanmış bir hayattır. O bir mürşid-i kâmil ve mükemmildir. Böyle bir zamanda çok az sayıda velîye nasip olacak sayıda insanın irşadına ve hidayetine vesile olmuştur. Devraldığı emaneti büyüterek taşımış, kendisinden sonrası için kâmil halifeler bırakmıştır.
(Gavs-ı Sânî Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî kuddise sırruhû)
Şeriat Hassasiyeti
Gavs-ı Sânî hazretleri şeriata aykırı bir şeyle karşılaştığında hemen müdahale ediyordu. Bütün hizmetlerin dinimize uygun bir şekilde ifa edilmesi üzerinde çok duruyordu. Sık sık, “Babam da ağabeyim de ben de bu kapıya haram sokmadık. Bu yüzden insanlar bu kapıdan istifade ediyorlar” diye nasihat ediyordu.
(Gavs-ı Sânî Şeyh Seyyid Abdülbâkî el-Hüseynî kuddise sırruhû)
Namazsız Olmaz
Önceleri tarikat almış bir sofi, eski, kötü yaşantısına tekrar geri dönmüştü. Uzun buhranlı ayların ardından tekrar Menzil’e geldi. Yeniden intisap etmek istiyor ama utancından camiye giremiyordu. Sofiyi önceden tanıyan biri onu ikna edip Gavs hazretlerinin huzuruna çıkardı. Mübarek onu tebessüm ederek karşıladı. Sofi, ağlamaya başladı.
– Niçin ağlıyorsun, diye sordu.
– Olmuyor efendim; yapamıyorum, dedi. Gavs hazretleri;
– Bir şey olmaz sofi, dedi.
Sofi, işlediği kusurları tek tek saydıkça Gavs hazretleri her seferinde “Bir şey olmaz” dedi. Daha sonra;
– Efendim, namazda da sıkıntım var. Terk etmeye başladım, deyince Gavs hazretlerinin çehresi değişti. Tatlı sert arası bir ses tonuyla,
– Bak sofi! Yemek yemesen, su içmesen, nefes almasan olur. Ama namazsız asla olmaz, dedi. Sonra sesi yumuşadı;
– Dikkat et. Namazını kıl. Biz sana dua edeceğiz, deyip sofinin eline üç şeker verip gönderdi.
(Hatıralar)