Ukrayna’ya Türkiye Şemsiyesi
Eskiler şu dört şeye güvenilmez derler: Şems-i şitâ (kış güneşi), sükûnet-i derya (denizin durgunluğu), iltifat-ı ümerâ (hükümdarların iltifatı) ve nasihat-ı a’dâ (düşmanın nasihati)… Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, eskiler bugünleri görseydi muhtemelen listeyi uzattıkça uzatırdı.
İnsan ilişkilerinde hal böyleyken, uluslararası ilişkilerde de durum farklı değil. Rusya kendince haklı gerekçelerle 24 Şubat 2022’de işgal ettiğinde, Batı’nın ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin kışkırtmalarıyla Ukrayna bu mücadeleden zaferle çıkacağını düşünüyordu. Çünkü arkasında Avrupa Birliği (AB)’nin lokomotif devletleri ve ABD vardı. Batı için de Ukrayna emniyet supabı vazifesi görüyordu. Çünkü Kiev düşerse sıra AB üyesi ülkelere gelecekti.
Fakat beklenen olmadı. Rusya son zamanlarında zorlansa da Avrupa’yı ve Ukrayna’yı alt etmeyi başardı. ABD’nin yeni başkanı Donald Trump da Biden yönetiminin milyarlarca dolar yardım yaptığı Ukrayna’yı yüzüstü bıraktı.
Krizin başladığı dönemde Rusya’ya karşı bütün Batı cephe almışken, Türkiye itidalli yaklaşarak Rusya ile iyi ilişkilerini sürdürdü. Ukrayna’ya da sağduyu çağrısı yaptı. Tahıl koridoru meselesini diyalog zemininde suhuletle ortadan kaldırdı. Diplomasinin temel kurallarını başarıyla, hem de ABD’nin şahin yönetiminin savaşı kışkırtmaya yönelik art niyetli adımlarına rağmen harfiyen uyguladı. Şimdi Donald Trump, seçmenlerine verdiği sözü tutmak, ülkesini bu yükün altından çıkartmak ve Rusya ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak için Putin’le görüşüyor. Bir zamanlar komedyenlik yapan Zelenski’yi de diktatörlük yapmakla suçluyor.
Hayat ne kadar garip! Rusya’ya herkes sırtını dönmüşken elini uzatan Türkiye, şimdi de herkes Ukrayna’yı yarı yolda bırakmışken şemsiyesi altına alıyor. Rusya ile ABD, Ukrayna’yı yok etmek için anlaşmış durumda iken inşallah Türkiye’nin girişimi bir halkın daha mazlum ve muhtaç duruma düşmesinin önüne geçecek.
ABD-Rusya Zirvesi’nden
Ne Çıkacak?
Soğuk Savaş döneminde dünyadaki iki kutbun ana aktörü olan devletler Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği (SSCB) idi. 1992’de SSCB’nin dağılmasıyla birlikte kendisinin tek güç olduğunu kabul ettirmeye çalışan ABD, okyanus ötesinden bütün dünyaya müdahale etmeye kalkıyordu. 11 Eylül 2001’deki saldırıları bahane ederek önce Afganistan sonra da Irak işgal edildi. Binlerce kilometre ötelere asker gönderip, sözüm ona demokrasi getiren ABD, bu gücünü 2010’lara doğru gelirken yavaş yavaş kaybetmeye başladı. 2000’de Rusya’da devlet başkanı olan Vladimir Putin, ülkesini adım adım uluslararası alanın ana aktörlerinden biri haline getirdi. Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte dünyanın çok daha karmaşık bir yer olduğunu savunan Putin, Ukrayna krizinde istediğini önemli ölçüde elde edince, Kiev yönetimini cenk meydanına süren ABD ile güçlü bir şekilde masaya oturacak olmanın rahatlığını yaşıyor. Masa, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da kurulacak.
Seçim sürecinde özellikle Ukrayna’ya verilen desteği keseceğini ifade eden Trump, şimdilerde verdiği bu sözün gereğini yerine getiriyor. Selefinin sonuna kadar desteklediği Zelenski için “Diktatör elini çabuk tutmazsa, ülkesini kaybedecek” bile diyen ABD Başkanı, dışişleri bakanı Marco Rubio ve ekibini Riyad’da Rus mevkidaşı Lavrov’la görüştürdü. Önümüzdeki süreçte kuvvetle muhtemel, Trump’la Putin de buluşacak. Müzakerelerde Rusya-Ukrayna krizinin üç aşamalı bir süreçle sona erdirilmesi öngörülüyor. Ateşkesle başlayacak planın ikinci ayağında Ukrayna’da seçim yapılması ve son olarak da nihaî anlaşmanın gerçekleşmesi tasarlanıyor. İsrail’in bölgedeki durumu ve Suriye konularına ilişkin görüşmeler de sürpriz değil. Rusya, askerlerini neyin karşılığında Suriye’den çektiyse, o hususu pazarlık malzemesi haline getirecek.
Meselenin bize bakan tarafına ilişkin şunu söylememiz gerekiyor: Coğrafyamızda yeni gelişmelerin meydana geldiği bu dönemde uzun zamandır uyguladığımız denge ve kazan-kazan politikasını kesintisiz sürdürmemiz şart. Çünkü yeni bir krizi kaldıracak enerjimiz maalesef yok.
Trump’ın Gazze Planı Ankara’dan Döner mi?
İsrail’in Gazze işgali, tarihin en kanlı hikâyelerinden biri olarak kayıtlara geçti. Elli bini aşkın mazlumun şehit olduğu katliamın bir başka trajik yönü, terör devletinin insanlık dışı işgali meşrulaştırma çabalarıydı. Dahası da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi devletlerin İsrail’e verdiği sınırsız destekti. Geçici ateşkes devam ederken, Netanyahu ve katil kabinesi Gazze’ye yeniden saldırmak için her an tetikte bekliyor. Çünkü maalesef ABD’nin yeni başkanı, tıpkı eskisi gibi koşulsuz destek vermeye devam ediyor. Açıkça söylemek gerekirse Trump’ın seçim sürecinde savaşları bitireceği iddiasının gerçekleşmesi, Ukrayna için mümkün görünse de İsrail için imkân dahilinde değildi. Zira herhangi bir ABD başkanı, Siyonist Yahudi lobisinin desteğini almadan o koltuğa oturamaz. Nitekim Netanyahu’nun Amerika ziyaretinin Trump için ne kadar “önemli” olduğunu gördük. Keza sonrasında yapılan açıklamalar da Tel Aviv - Washington hattında nasıl bir ilişkinin olduğunu gözler önüne serdi.
Donald Trump, kendince bir strateji geliştirerek bu sorunu çözeceğini söylüyor. Bulduğu çözümse kelimenin tam anlamıyla evlere şenlik: İsrail’in işgalle, katliamla, kan dökerek ele geçirmeye çalıştığı, ancak başaramadığı Gazze’yi boşaltarak bir turizm merkezine, “Arap Rivierası”na çevirecek! Daha sonra da başına İsrail’in güdümündeki bir Filistinli’yi, -muhtemelen artık adını herkesi duyduğu Muhammed Dahlan’ı- geçirecek. Tam da Trump’a ve Amerikan adaletine yakışır bir çözüm bu! Hani şu Müslümanlar söz konusu olunca başka işleyen Amerikan adaletine...
Unutmamak lazım, onlar plan kuruyorsa Allah da plan kuruyor. Türkiye her platformda Filistinli, Gazzeli mazlumların hakkını savunmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Endonezya, Malezya ve Hindistan ziyaretlerinde de açıkça ifade ettiği gibi Trump’ın bu planı inşallah tutmayacak. Trump’tan medet umanlar nasıl hayal kırıklığına uğradılarsa, onun açıklamalarına umut bağlayanlar da inşallah hayal kırıklığına uğrayacaklar.