Aramak

Muaşarat

Son yıllarda teknolojinin haddinden fazla gelişmesiyle beraber Batı’nın gözünde “geri kalmış” toplumlar da iradeleri dışında gelişmeye, modern Batı’nın ilerlemelerini aynı anda gözlemleyip deneyimlemeye başladı. Çünkü en büyük yenilikler internet üzerinde gerçekleşiyor. Gerçekleşirken hiçbir güç, internet ırmağının bir kenarına baraj kurup Doğu’ya akmasını engelleyemiyordu. 

Hatta bazen yetkililerin aklına şairin “Ordu’nun dereleri aksa yukarı aksa” dizeleri geliyor ve bu akan necaset ırmağını acaba tersine çevirebilir miyiz diye denemelere girişiyorlar, fakat nafile. 

Meselemiz bu akış değil, bu akışın getirdiği bazı muaşeretsizliklerin zuhur etmeye başlaması. Aslında sosyal olmayan sosyal medya organlarına adapte olurken şöyle bir yanılsama içine girdik: 

“Biz günlük hayatta nasılsak burada da öyle olmamamız gerekiyor.” 

Bilmiyorum, belki de şu adımı hızlıca atlayalım diye okumadan kaydırıp imzaladığımız sözleşme metinlerinde “Artık eski ben olmayacağımı, kimlik ve kişiliğime gelecek tahribata karşı yasal yollara başvurmayacağımı kabul ediyorum” yazıyordur. 

Bir rivayete göre bu metinlerin Türkçesini sadece çevirisini yapan vatandaş okumuş, o da okuduktan sonra çok fazla mezar taşına baktığı için unutmuş. “Bu metin bir kere mi hazırlandı, o kadar da abartmayın!” diyen olursa; bul ve değiştir özelliği sayesinde aynı metin içerisinde firma ismini bul-değiştir yapılarak şirketlerden şirkete, nesilden nesle aktarıldığını bilmiyordur. 

Velhasıl okunmadan imzalanan bu sözleşmeler sebebiyle yerli ve milli görgü kurallarımıza eklemeler yapmak mecburiyeti doğmuştur. Çünkü kimse eski zamanlarda mektuplaşırken iğneli cümleler dışında karşıdakini rahatsız edemezdi. Hayır, böyle özel bir isteği bile olsa başaramazdı. Şöyle mi olacaktı mesela:

1998 yılındasın, sobanın başında oturmuş portakal kabuklarından kendi imkânlarınla ücretsiz oda kokusu elde etmeye çalışıyorsun. Bir yandan da portakalın beyaz kısımları israf olmasın diye helal marşmelov niyetine kızartıp ağzına atacakken, oğlanın yarınki Hayat Bilgisi dersi defteri aklına takılıyor. Acil kalem, kağıt ve zarf bulmak için çırpınıyorsun. 

– Tez divit hokka takımımı getirin, diye sesleniyorsun. 

– Abartma bey, o kadar da eskiye gidilmedi bu hikâyede. Tükenmez kalem ta 100 sene önce icat edildi, diyerek getiriyorlar önüne. 

Soğuktan hal değiştirmek üzere olan kaleme biraz hohlayıp can verdikten sonra başlıyorsun yazmaya: 

“Sevgili Muallim; ben sınıfınız öğrencilerinden Onur Hakkı Sabırsız’ın babası Osman Haluk Sabırsız. Yarın gerçekleşmesi planlanan Hayat Bilgisi dersinizde ‘Güzide İllerimizin Plakaları’ konusunun işleneceğini fark ettim. Normalde 80 yapraklı çizgili defter kullanılıyor. Fakat malum, illerin plakaları sayılardan oluşuyor. Bunun için acaba 60 yapraklı kareli bir defter mi göndermeliyiz, 90 yapraklı harita metot defteri mi? Ya da Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu’ndan tescilli plakalar çizilecekse 15 yapraklı 25 x 30 ölçülerinde resim defteri mi göndermeliyiz? Eğer öyle olursa bizim memleketin plakasını çizebilir mi? Bir de Ömer Faruk, Onur Hakkı’nın çantasına tahtanın önünde röveşata çekmiş, uyarabilir misiniz? Onur Hakkı çok etkilendi, dün matematik kitabını sobada yakmak istedi, zor tuttuk. Saygılarımla…” 

İsim, soy isim imza ve adres alanlarını doldurduktan sonra postacının evine gidiyorsun. Beyefendiyi yatağından, ismiyle müsemma çantasını portmantosundan kaldırıp mektubu acil öğretmen beye teslim etmesi için gönderiyorsun.

Anadolu’da böyle münferit olaylar illa yaşanmıştır. Fakat bugünkü gibi her öğretmenin mesaj sekmesinde yoğun trafik oluşturulması gibi bir kargaşa yaşanmamıştır. 

Sadece bu da değil. Mesela kimse banka kuyruğunda tanıştığı insanı çıkışta evine kadar takip edip, içeri girip, fotoğraf albümlerini karıştırmak, çay içerken de “şu günlüğünü getir de okuyayım” diyerek adamın günlüğünü okumak, geçen yaz gittiği tatilden anıları merak etmek, son teknoloji elektrikli süpürgesinin maharetlerini dinlemek, ertesi gün işe giderken yapacağı kombinleri puanlamak istemez değil mi? 

Mesele kundura ve montla halı sahada top oynamak, taksitle tatile gitmek, huniden su içmek, kalorifer peteklerini çirkin görünüyor diye gizlemek, kart bakiyeni öğrenmek için ters yöne giden otobüse binmek, giriş katta oturup asansör aidatı ödemek gibi… 

Alakasız ama muaşeretle ilgili, ‘online’ da olsa birlikte yaşamak birlikte yaşamaktır. Âdap ile kalın, muaşeretten uzaklaşmayın… 

Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy