Ramazan, bekleyenler ülkesine gelir.
Ramazan bir iklimdir, zamanı büker, genişletir.
Günler öncesinden Üç Aylar derler, gökten ağan yıldız tozları gibi kuşatır, zırhlar o bekleyenler ülkesini.
Hazırlıklar başlar, melekler iner yeryüzüne, kötülüğün hizmetçileri bağlanır ayetlerle.
İnsan gözleri, irileşen, kısılan, sevinen, müjdelenen insan yüzleri kuş sürüleri gibi manevi bir göğün içinde kanat çırpar.
İnsanın düğünleri vardır, kendinin, sevdiklerinin.
Düğünler ömrün bereketi.
İnsan ömrünü bir düğünle kutsadıkları gibi, Ramazan da yılda bir kez gelip ruhun bedenle uzaklaşan mesafesini yakınlaştırır ve eşsiz bir birliğe kavuşturur.
Hele bismillah.
. . .
Ramazan, insanı bir zar gibi saran, elini kolunu bağlayan, ayaklarını maraz sokaklara çeken o kendi keyfiyetinden çıkartır, üstünü başını temizler, zamanın içinde bir ağzı dualıya çevirir.
İnsan için diriliş anları, provaları vardır.
Ömrün içinde, bir yılın içinde, bir ay içinde, bir gün içinde.
Uyudun uyandın mı gerçekten?
Hakikatten ne aldın, ne kattın bu rüyadan?
Teheccüd zamanı, boşluğun içinde toz zerreleri dolanır.
Zamanın her bir anı ayakların gölgesinde, kendine karanlıkta yol bulup, bir yolculuğa niyetlenir.
Beden taze çay yapraklarının içinde ilerleyen bir makas gibi açılıp kapandıkça, eğilip doğruldukça kalbe dolan bir lezzetle adeta yeniden dirilir.
Alnımız teheccüd vaktinin kalbine secde eder.
Zaman yeniden başlar.
Nice yaşlılar bir teheccüdde yeniden doğar.
. . .
Sahur zamanı, gecenin bir vakti, geçmişle geleceğin tam ortasında bir şahitlik vaktine denk düşer.
Çocuklar büyük bir şenliğin sırrına ortak olmak ister.
Çocukluk ülkesinin kapılarından biridir sahur vakti.
Kim ki oruç tutmak niyetiyle sahura kalkarsa çocukluğu da onunla beraber gelir sofraya.
Sahur vakti, iki uyku arasında sırlanmış bir çocukluk neşesi.
Anneler ve babalar bir sofrayı hazır etmek için yanan ışık olur evlerde.
Ekmeğin kokusu, hurmanın tadı, suyun bir hikâye gibi bardaklara akması ve doldukça sofrada kalplerin yeniden buluşması, aile olmanın, kabul edilmiş bir dua olmanın sevinci.
. . .
Oruç zamanı, sabır kuşu bilemez nereye konacağını.
Niyet bir yanda, umursamaz dünya ehli bir yanda.
Sokağın eli ayağı, caddelerin kalabalığı, aklımızı çalan dünya telaşı, hepsi birer kaş göz olup saplanır hüsnü niyetimize.
Kalbimizin yiğitliği bir ada gibi yükselir, konar sabır kuşu, “ben oruçluyum” demekle.
Oruç bize emanet edilmiş bir yetimin kuzusu gibi durur içimizde.
O kınalı kuzunun yetim gözlerine dalıp beklediğimiz zaman, kimine göz açıp kapayacak bir andır, kimine bir ömürlük salavat.
Bak işte, gurbetten döner gibi okunuyor ezan-ı Muhammed, yakarak yeri göğü muhabbet dalgalarıyla.
. . .
İftar zamanı, bekleyenler ülkesinde, pide sırasında, su sırasında, eve dönme sırasında, özüne dönme sırasında, tevbe sırasında, sofra başında, yardım çadırında, ocak başında gelip dolar bir merhem gibi ağartır kalbin görünmez karanlık yaralarını.
Hele bismillah.
. . .
Her lokma, her yudum, inandığımız bir hayatın, teslim olduğumuz Rabbin bize bağışladığı cennet taamı.
. . .
Teravih zamanı, evlerden camilere yürüyen insan seli dünyanın dört bir yanında bir sevinç ve muhabbet dalgasına dönüşür.
Sanırsın melekler hep birden kanat açmış göğe dua taşımakta. Zaman bir tatlı gibi ikram edilir her rekâtta.
Tazelenen ciğerlere dolan hava gibi eş dost kardeş bulur selamlaşır bir olur, biz olur.
. . .
Ramazan bir bayramdır.
O bir ay süren günlerin sonunda vedalaşmayı bayrama çevirir ve öyle gider aramızdan.
Müslüman olduğunu unuttuğun zamanlar varsa eğer, Ramazan kelime-i şehadet gibi doğar yeni zamanları müjdeleyerek.
Kalbin dağlarında, vadilerinde akıl sır ermeyen dönüşümlerin hazırlığında zamanı ve insanı yeniden mayalayan bir iklim Ramazan.