Ahî ocaklarında bir çömlek ustası ve çırağı varmış. Genç çırak zaman geçtikçe kalfalığa, oradan da ustalığa yükselmiş. Artık ustasına “Usta; hamdım, piştim, oldum, ben gidiyorum. Çömleğin her yanını belledim, senin yaptığın her işlemi biliyorum, kendime dükkan açacağım.” demiş. Ustası da “Daha kırk fırın ekmek yemen lazım evlat, nereye hemen? Sen daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun.” demiş.
Genç usta bir dükkân açmış, azimle koyulmuş işe, fakat tornadan çıkan tüm çömlekler ya çatlamış ya kırılmış. Boynu bükük dönmüş ustasına. Ustası da “Gel bakalım” diyerek tornadan çıkan bir çömleği fırına koymadan önce üstündeki baloncuklara sıcak bir nefesle “Püff” demiş. Usta “Baloncukları patlatıp yerlerini kapatmazsan çömleğin çatlar. Gördün mü şimdi püf noktasını!” diyerek işin inceliğini göstermiş.
Çömlekçilikten uçak mühendisliğine her alanın teknik detayları vardır. Böyle detaylar işin başarılı olmasında ne kadar önemliyse, ticaretimizin de başarılı olabilmesi için manevi detaylar ve püf noktaları önemlidir. Bu noktalara dikkat etmediğimiz takdirde kazancımız kârlı gözükse bile bereketli olmaz. Bu manevi püf noktalarının birkaçını açıklayalım.
Dürüstlük
İster hizmet sektöründe bulunalım ister üretim yapıyor olalım, ticaretimizde ahlâklı olmamız gerekir. Dürüstlük Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin en çok önem verdiği ahlâkî ilkedir.
Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem üç defa, “Din dürüstlüktür.” buyurdu. Sahabiler “Kime karşı ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu. Buyurdu ki: “Allah’a, Allah’ın Kitabı’na, Resûlü’ne, müminlerin yöneticilerine ve bütün müslümanlara...” (Müslim, Imân, 95)
Hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi, ticaretle iştigal eden bir müslüman başta Allah’a, Kitab’a, Peygamber’e, âmirlere ve bütün müminlere karşı samimi ve dürüst olmalıdır. İslâm bunu emreder.
Cerir b. Abdullah el-Becelî radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme biat edip müslüman oldu. Ayrılmak için kalkacağı zaman, Allah Resûlü elbisesinden çekerek onu durdurdu ve bütün müslümanlara karşı dürüst davranmasını da şart koştu. (Buhârî, Şürût, 1)
Bundan sonra Cerîr b. Abdullah radıyallahu anh satmak üzere pazara bir mal getirdiği zaman, kusurlarını gösterdikten sonra şöyle derdi:
– Bu haliyle istersen al, istersen bırak!
Pazardakiler de ona;
– Allah sana rahmetini ihsan etsin! Hep böyle söylersen bir şey satamazsın, derlerdi. Cerîr radıyallahu anh da onlara;
– Biz Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme, bütün müslümanlara karşı dürüst davranmak üzere biat ettik, derdi.
Bir Allah dostuna alışverişte vera yani şüpheli şeylerden uzak durma halinin nasıl gerçekleşebileceği soruldu.
– Alışverişte vera sahibi olmak ancak hakiki dürüstlükle gerçekleşir, dedi o zât. Soruyu soran;
– Peki, bu nasıl olacak, diye sorunca bugün de fiyat belirlemede herkesin kulağına küpe olması gereken şu cevabı verdi:
– Herhangi bir şeyi satacağın zaman bakarsın. Eğer on liraya sattığın şeyi kendin on liraya satın almayı kabul ediyorsan hakikaten dürüstsün demektir. Eğer on lira fiyat biçtiğin malı sen sadece dokuz liraya kabul edeceksen, kendin için razı olmadığın şeye başkası için rıza gösteriyorsun demektir. Bu da gerçekten dürüst olmadığını gösterir. Dürüstlüğün bulunmadığı yerde de vera olmaz.
Tâbiîn neslinin büyüklerinden Muhammed b. Münkedir rahmetullahi aleyhin fahiş fiyat ve kul hakkına ne kadar dikkat ettiğini gösteren şu hadise anlatılır.
Bu zât ticaretle iştigal eder, Necid ve Basra taraflarında imal edilen kumaşları satardı. Necid kumaşlarının fiyatı beş, Basra kumaşlarının fiyatı ise on gümüş para idi. Bir gün dükkânında tezgâhtarını bırakarak bir yerlere gitti. O da beş gümüş para olan kumaşı ona sattı. Muhammed b. Münkedir hazretleri dükkâna geldiğinde durumu öğrendi ve tezgâhtarına;
– Yazıklar olsun sana, bizi mahvettin! Çabuk git, o adamı bul, dedi.
Tezgâhtar gün boyu adamı aradı, sonunda bulup getirdi. Muhammed b. Münkedir adama;
– Elemanım hata ile beşlik kumaşı sana ona vermiş, dedi. Adam ise alıverişten mamnun olmalı ki;
– Ben bu fiyatı kabul ettim, dedi. Muhammed b. Münkedir rahmetullahi aleyh:
– Sen kendin için bu fiyata razı olsan bile biz ancak kendimiz için razı olduğumuz şeye senin için rıza gösterebiliriz. İstersen elindeki yerine on paralık kumaş al, istersen beş paranı sana geri verelim. Ya da kumaşı geri ver, biz de sana paranı iade edelim, dedi. Sonra adama beş gümüş parasını geri verdi. Adam oradan ayrılırken bu zâtın kim olduğunu sordu. Kendisine onun Muhammed b. Münkedir olduğunu söylediler. Bunun üzerine adam şöyle dedi.
– Sübhanallah! Kuraklık olduğunda biz bu zâtın ismini vesile edinerek yağmur duasına çıkıyoruz.
Din istismarı
Alışveriş esnasında taraflar birbirlerini aldatıcı sözlerden kaçınmalı, üç kuruşluk kâr için tiyatro oynamamalıdır. Karşısındakini ikna için dinî kelime ve kavramları kullanmaktan özellikle uzak durmalı, yemin etmemelidir. Yemin ettiği şey yalan ise çok büyük bir günah işlenmiş olur. Eğer doğru için yemin ediliyorsa da menfaat için Allah Teâlâ’nın adı alet edilmiş olur. Bu da O’nun sevmediği davranışlardandır.
Adamın biri satmak üzere tezgâhına bir mal koyar. Bir süre sonra birisi alıcı olur. Adam onu fiyata ikna etmek için “Bunun bana maliyeti, senin teklif ettiğinden fazla!” diye Allah’a yemin eder. Bunun üzerine şu mealdeki âyet-i kerime nâzil olur: (Buhârî, Büyû’ 27; Tefsir 3)
“Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, işte onların ahirette bir payları yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara (rahmet nazarı ile) bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Aksine onlar için acı bir azap vardır.” (Âl-i İmrân 77)
Büyüklerimizden Yunus b. Ubeyd rahmetullahi aleyhin ticarette dini istismar hassasiyetini anlatan şu kıssa iyi düşünülmelidir.
Yunus b. Ubeyd rahmetullahi aleyh ipek tüccarı idi. Bir müşteri gelerek elbiselik ipek istedi. Yunus b. Ubeyd rahmetullahi aleyh yardımcısından ipek kumaş toplarını çıkarmasını söyledi. Yardımcısı kumaş topunu açarken, “Allahım! Bize cennetini nasip eyle.” deyiverdi. Yunus b. Ubeyd rahmetullahi aleyh bu sözün müşteriyi etkileme manasına geldiğini sezerek yardımcısına kumaş topunu kapatmasını emretti ve satış yapmaktan vazgeçti.
Aldatma
Satıcıların malın iyi kısmını gösterip kötü kısmını saklaması, vitrinde veya web sayfasında cezbedici fotoğraflarını gösterip, kusurlu veya daha düşük kalite mal teslim etmesi İslâm’ın ticaret hükümlerine aykırıdır.
Diğer taraftan pazarlık sırasında müşterinin de “vur ensesine al ekmeğini” yaklaşımı ile altından girip üstüne çıkarak, olmayan kusurları varmış gibi göstererek ya da küçük bir arızayı büyüterek ederinden az bir fiyata mal satın almaya çalışması da ahlâksız bir davranıştır. Nitekim “Durumun farkında olmayan kişiyi aldatmak haramdır” buyurulmaktadır.
Ukbe b. Âmir radıyallahu anhun rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur: “Hiç kimseye, kusurlu olduğunu bildiği bir şeyi kusurunu bildirmeden satması helâl değildir.” (Buhârî, Büyû’ 19)
Bir mürşid-i kâmilin terzilik yapan müridine nasihati şu şekildedir: “Zengin ile fakirin gömleğini aynı özenle dik!”
Stokçuluk ve karaborsa
Piyasa dengesini bozacak, serbest rekabeti etkileyecek şekilde ürünleri stoklamak ve piyasada darlık meydana getirip yüksek kâr devşirmek dinimizin yasakladığı kötü davranışlardandır. Hele de bunca ekonomik sorunlar varken elini taşın altına koymak yerine açgözlülük ve kâr hırsıyla stokçuluk yapmak büyük ahlâksızlıktır.
Bu hususta Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Stokçuluk yapmayan ve malını piyasaya sürüp satışa sunan rızıklanmıştır. Karaborsacılık yapan da lânetlenmiştir.” (İbn Mâce, Ticârât 6)
Stokçuluk yapanlar bir diğer hadis-i şerifte de şöyle ikaz ediliyor: “Karaborsacılık yapan ve cana kıyan kimseler aynı derecede haşredilecekler. Kim müslümanların herhangi bir şeydeki fiyatına müdahale ederek pahalandırırsa, Allah Teâlâ muhakkak onu kıyamet gününde ateşin en büyüğünde cezalandırır.” (Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, nr. 2650)
Bu ve benzeri hadis-i şerifler ve büyüklerimizin davranışları bizlere Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmanın para kazanmaktan daha önemli olduğunu gösterir. Kaldı ki O’nun rızasını esas alanlara ilahî yardım taahhüt edilmiştir. Şu halde rızkımızı hile ile değil, mert ve dürüstçe kazanmaya özen göstermeliyiz. Müslüman kişi şu kısa ömrü kolay para peşinde yalan dolanla harcamak yerine ebedi cenneti istemelidir. İnsanlığa gönderilen son peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin gençliğinde ticaretle uğraşması ve Kur’an-ı Kerim’in Arap yarımadasının ticaret merkezi olan Mekke’ye indirilmesi, ticarette dürüstlük hususunda bu ümmete bir işarettir.