Aramak

Amerika'dan Taşan Şiddet

Washington’da yaşayan yazarımız Halil Akgün, geçen ayki saldırıların hemen akabinde, olayın yankılarını ve düşündürdüklerini aktarıyor...

 11 Eylül sabahı Amerika’nın ticari ve askeri merkezlerine yapılan saldırının boyutları henüz yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Amerika’nın, belki de modern dünya tarihinin bir dönüm noktası olan bu hadise, zihinlerimizi çok uzun bir süre meşgul edecek. Fakat bu hadisenin sadece zihin düzeyinde kalmayacağı, dünyanın pek çok yerindeki insanın hayatını doğrudan etkileyeceği aşikâr. Hem Amerikan toplumu hem de İslâm dünyası açısından milat düzeyindeki bu hadisenin muhtemel sonuçları üzerinde dikkatle durmak gerekiyor.

Somut gerçeklerle başlayalım: Bu saldırı, dünya terör tarihinin en büyük eylemi. Amerikan topraklarında ilk defa böyle bir hadise yaşanıyor. Trajedinin boyutları henüz yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Ölü sayısı binlerle ifade ediliyor. Maddi zarar, dünyadaki pek çok ülkenin bütçesinden daha büyük. Dünyanın en güçlü ve zengin ülkesi Amerika’nın bir saldırı ile bu noktaya gelmiş olması herkesi düşündürüyor. Amerikan tarihinde ilk defa hayat iki gün boyunca tamamen durdu: telefon hatları kilitlendi, hava trafiği durduruldu, borsa ve iş dünyası kapandı, ülkenin başkanı dört ayrı eyalete götürülerek koruma altına alındı. Amerikan istihbarat birimlerinin, böyle bir saldırının plânlandığından dahi haberdar olmadığı belirtiliyor.

Özellikle New York ve Washington’da büyük bir trajedi yaşanıyor. Binlerce masum insanın hunharca ölümüne yol açan bu hadisenin gayri insanî yönünü ifade etmek neredeyse imkansız. Her ne adına olursa olsun, masum insanların canına katletmek İslâm’ın ve insanlığın kabullenebileceği bir şey değil. Unutmamak gerekir ki Dünya Ticaret Merkezi’nde pek çok müslüman çalışıyor ve hayatını kaybedenler arasında her din ve milliyetten insan var. Bu masum insanların yaşadığı trajedi hepimizin ortak acısıdır.

 Şiddet Kültürü

Olaya hangi açıdan bakarsak bakalım, üzerinde ısrarla durmamız gereken bir konu var: şiddet kültürü. Modern hayatın her alanını tanımlayan şiddetin boyutları, aslında düşündüğümüzden daha derin ve kapsamlı. Şiddet ile genellikle fizikî saldırı, silahlı eylem ve benzeri hareketleri anlıyoruz. Oysa şiddetin çok çeşitli biçimleri var. Modern ve müreffeh bir dünya kurmak adına tabiata karşı giriştiğimiz sistematik şiddet eylemi, bugün yeryüzündeki varlığımızı tehdit eder noktaya geldi. Kapitalizmin doyumsuz kazanç hırsından kaynaklanan şiddet güdüsü, dünyada mutlu bir azınlığın refahını temin ederken, insanlığın önemli bir kısmının fakirlik sınırında yaşamasına neden oluyor. Bir takım ideolojik sloganlar adına insanlara yönelik baskı politikaları devlet eliyle meşrulaştırılıyor. Hollywood merkezli eğlence kültürünün ürettiği sapık tipler ve senaryolar, şiddeti estetize ediyor ve bunun neticesinde insanlar şiddeti, kanı, vahşeti kanıksar hale geliyorlar. Zengin fakir ayrımı yapmadan dünyadaki bütün ülkeler, bütçelerinin önemli bir kısmını silah sanayine ayırıyorlar. Japonya’da İkinci Dünya Savaşı’nda gördüğümüz gibi, onbinlerce insanın hayatı bir duğmeye basmak suretiyle söndürebiliyor.

Bütün bunları alt alta koyduğumuzda, modern yaşama biçiminin özünde şiddete dayalı olduğunu görüyoruz. Modern yaşam biçiminin ürettiği bu kültürü anlamadan, bu tür saldırıların iç mantığını kavramak mümkün değil. Bu yüzden Amerika’daki pek çok yorumcu, yaşanan bu trajedide Amerika’nın da payının olduğunu söylemekten çekinmiyorlar. Amerika dünyanın en büyük silah ihracatcısı olmaya devam ettiği müddetçe, bu tür saldırılara hedef olmaktan kurtulamayacak. Bu, yapılan saldırının hunhar yüzünü hiç bir şekilde meşrulaştırmaz. Fakat bu ölçekte bir hadiseyi, gözü dönmüs bir kaç teröristin hareketi olarak tanımlamak büyük hata olur. Sadece Amerika değil, şiddetin yerel ve uluslararası her tür biçiminden acı çekmiş toplumların, şiddet kültürünün ürperti verici boyutları üzerinde düşünmesi gerekiyor.

 İslam Dünyası Yine Hedef mi Gösterilecek?

Bu terör saldırısına İslâm’ın ve müslümanların adının bir şekilde dahil edilmiş olması, yaraya tuz basmak gibi bir şey. Bunun, özellikle Amerika’da yaşayan müslümanları çok zor bir duruma soktuğunu hemen ifade etmek lazım. Olayın olduğu günden bu yana, müslümanlara yönelik ırkçı sataşmalar ve saldırılar oldu. Şu anda bunların artmasından korkuluyor. Bazı camiler ve İslâmî merkezler kapılarını belli bir süre kapatmak zorunda kaldılar. Aynı şekilde muhacibe bayanlar, sokağa çıkma konusunda oldukça ihtiyatlı davranmaya mecbur edildiler. İslâm’ın ve müslümanların bu şekilde töhmet altında tutulması, başlı başına bir üzüntü kaynağı.

Bu durumun doğmasında Amerika’daki yaygın ön yargıların olduğu kadar, medyanın da payı var. Daha ilk gün, TV ekranlarında olayın “müslüman kökenli” teröristler tarafından yapıldığına dair yargısız hükümler verildi. Ertesi gün, medyadaki yorumcu ve spikerlerin sarfettigi cümlelerin aynısını devlet yetkililerinin ağzından duyduk. Ardından camilere ve müslümanlara yönelik tehdit telefonlarının geldiği, nefret ifadeleriyle dolu elektronik posta mesajlarının gönderildiği, bazı şehirlerde fiziki saldırıların olduğu haberleri geldi. “Uluslararası terörizm uzmanı” kimliğiyle TV ekranlarına çıkartılan bazı kişiler bu olayın İslâm dünyasındaki şiddet eğiliminin bir yansıması olduğunu, bunun medeni dünya ile vahşi dünya arasında yaşanan bir savaş olduğunu iddia eden ve ırkçılığa varan yorumlar yaptılar.

Fakat bir tarafta bunlar olurken, öte tarafta umut verici gelişmeler de yaşandı. Amerikan başkanı Bush başta olmak üzere pek çok üst düzey yetkili, İslâm’ın bir barış dini olduğunu, Amerika’da ve İslâm dünyasında yaşayan müslümanların bu saldırıyla hiç bir ilişkisinin olmadığını net bir şekilde ifade ettiler. Aynı şekilde, pek çok ulusal TV kanalında Amerika’da yaşayan yaklaşık 7 milyonluk müslüman nüfus ile bu olay arasında hiç bir bağlantının kurulmaması gerektiği yolunda açıklamalar yapıldı. Bunlar, İslâm’ın Amerika’daki algılanış tarzı açısından son derece önemli gelişmeler. Her halükârda Amerika’da yaşayan müslümanlar önemli bir imtihandan geçiyorlar. Şu ana kadar gerek yaptıkları açıklamalar, gerek gösterdikleri tavırlar, gerekse de düzenledikleri yardım kampanyaları ile Amerika’da yaşayan müslümanlar ve islâmî kuruluşlar, İslâm’a yönelik daha ileri düzeydeki saldırıların önüne geçmiş oldular.

Amerika’ya yönelik bu tarihi saldırının çok yönlü yansımalarından biri de, doğrudan Amerika’daki hayat ve yaşam biçimiyle ilgili. Bu hadiseden sonra Amerika’da hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Amerika’nın sunduğu özgürlük ve refah ortamının arkasında büyük bedellerin yattığını bütün Amerikalılar gördüler. insanlar sahip oldukları özgüveni yitirmiş durumdalar. Kendi topraklarında hiç savaş yaşamamış Amerika, bu hadiseyle ölümün ve acının ne olduğunu bizzat müşahede etti.

Teyid etmekte fayda var: Bunca insanın hayatını kaybetmiş olması büyük bir trajedi. Bunun toplumsal psikolojiye ve Amerikan dış politikasına nasıl yansıyacağını hep beraber göreceğiz. Dua edelim ki Yüce Mevlâ bu felaketi sonsuz rahmetiyle hepimiz için hayra tebdil eylesin.

 
Your experience on this site will be improved by allowing cookies Cookie Policy